İstikbale uzanan kök: Çocuklar
Ahsen İlhan / Sanat Tarihçisi - Yazar
Cahiliye döneminde masum bir çocuk... Annesiyle çıktığı bir türbe ziyareti yolunda, önce zalimlerce kaçırılıyor, sonra bir panayırda köle olarak satılıyor. Meşakkatli bir çocukluğun ardı, çileli yolların bitiminde ruhu dinlendiren bir gülistana, kurumuş ciğerleri serinletecek bir zemzem pınarına çıkıyor. İlahi tecellinin zahmete verdiği mükafat öyle büyük ki; bu masum çocuğu zalimlerin elinden Rahmet Peygamberi Hazreti Muhammed (sav) kurtarıyor. Peygamber’imizin oğlum dediği Zeyd bin Hârise (r.a.)…
MERHAMET LİMANI
Zemini kirleten zorbalıkların dindiği, ana kuzusu yavruları sevgisiz ve şefkatsiz ellerde inciten müşrik ellerin kuruduğu, putunun rütbesince kıymete binen insanların, insan olmakla ve yalnızca Allah’ın kulu mertebesinde var olmakla yeniden kıymetlendiği Asr-ı Saadet, kalpleri ve ruhları yeniden yoğururcasına yetimlerin, düşkünlerin, yalnızların ve mazlumların nasıl bir mücevher olduğunu hatıra getiriyor. Zeyd b. Hârise, Peygamber Efendimiz’in evlatlığı. Rahmeti evleri, ocakları, kapıları ve dahi yolları, denizleri, semavatı kuşatan Hz. Muhammed, Zeyd’i öyle bir sevgi yoksulluğundan, öyle bir muhabbet iklimine dâhil etmişti ki; değersiz bir köle vasfıyla hor görülen o çocuk; yiğitliğiyle, mertliğiyle ve cesaretiyle anılan, savaşlarda sancaktar, kumandan olarak fetihlere katılan bir bahadır olmuştu.
İslâm Medeniyeti, Hz. Muhammed’in (sav) zuhur ettiği o kutlu zamandan bugüne, kâinata sevgiyle, hayırla ve iyilikle dokunuşu öğütler. Kur’an’ın yaşayan nuru olan Hz. Muhammed’in her bir sözü ve fiili çağları ve nesilleri kuraklıktan berekete, kıtlıktan bolluğa, karanlıktan aydınlığa, zulümden merhamete taklip eder. Onun hayatına rikkatle eğilen, yalnızca öğüt veren bir rivayetin tınısını duymakla kalmayacak, ömrüne dâhil ettiği her bir ahkâm ve hareketle, kâinata tesir edecek bir letafetin müessisi de olacaktır. Öyleyse Muhammedî merhametle bir çocuğa liman olan; kim bilir Zeyd gibi bir muzafferin nesiller boyu anlatılacak destanına da ilk kalem izini bırakmış olacak. İslâm’da yetimler nice kıymetlidir. Zira yetim olsun olmasın, çocuklar kıymetlidir. Çünkü bir çocuk, istikbalin rengine katılacak taptaze bir köktür. O kök, bereketli bir toprakta filizlenirse; bir çocuğun değil, bir neslin rengini, biçimini, nüvesini güzelleştirecek. “Sakın yetimi ezme” ayet-i kerimesinde de anlatılan, yalnızca yetimi hor görmemek, onun maddî ve manevî haklarını gasp etmemek olarak da algılanmamalı. Şayet Yüce Rahmân, yetime ayrı bir ehemmiyet gösterilmesi gerektiğini emrediyorsa; bu, eli uzanan herkesin yetimlere ve ihtiyaç sahibi çocuklara temas etmesi lüzumunu da ortaya koyuyor.
ŞEREFLİ BİR VAZİFE
Kız çocuklarını diri diri gömen zihniyeti yerin yedi kat dibine gömen, torunlarını sırtında taşıyıp onlara su ikram eden, çocuklara sevgisini duasıyla tezyinleyen Hz. Muhammed’in ümmeti olarak; Ümmet-i Muhammed’in evlatlarını himaye etme görevi kuşkusuz hepimizin omuzlarında ulvî bir yük olsa gerek. İslâm’la yoğrulan merhamet medeniyetini günümüz Anadolu’suna taşıyan bizlerin de mazisi bu tarik üzere çiçeklendirilmiştir. Bize mümin kardeşliği müjdesini veren dinimiz, bir muhtacın yollarındaki dikenleri temizleyecek şerefli bir vazife vermektedir. Bir çocuktan, muhteşem bir medeniyetin inşası mümkünken; onları görmeyen gözlerimiz, onları işitmeyen kulaklarımız, bizi bu sevimsiz hayat öykülerinde kör ve sağır bir yokluğa duçar ediyor. Kuşkusuz yoksul ve imkânı kısıtlı çocukların geleceğine olanaklar nispetince iyi bir dokunuş bırakmaya gayret etmezsek o çocukların bırakıldığı bu kimsesizlik; ancak bizim ve nesillerimizin geleceğini aydınlıktan mahrum bırakacaktır.
Ne saadetlidir ki ülkemiz, tıpkı Orta Asya’dan Anadolu’ya uzanan ve Osmanlı’da zirveye varan ‘ahlâk ve insanlık’ güzergâhında ilerlemekte; insana, tabiata, uçan kuşa, yuvasına kırıntı taşıyan karıncaya ilâhi emanet nazarıyla bakmaya devam etmektedir. Bu minvalde ihtiyaç sahibi çocukları koruyucu aileye kavuşturmak için atılan adımların kıymeti, yalnız bugünün çocuklarını refaha eriştirmekle kalmayacak, temas ettiğimiz her bir masumla hem uygarlık temellerimiz mukavemet kazanacak hem de bayrağımızı göğün şahikasında dalgalandıran gönderler muhkem kalacak. Velhasıl imkâna kavuşturulan her çocuk, Zeyd gibi o çağın sancaktarı olmaya aday…
30 Haziran Koruyucu Aile Günü’nde, bu şuuru bir kez daha zihnimizde tazelemek ve devletimizin, muhtaç çocuklarla onlara el uzatmaya gönüllü merhametli kalpleri buluşturan hem gelenekçi hem yenilikçi hamlelerine en yürekten desteği vermek gerek…
Almanya’da sağın İslam düşmanlığı, liberal ve solun İslamofobisi