İşgalin gayriaskeri karakolları: İsrail üniversiteleri
Ahmet Faruk Asa / Yazar
İsrail üniversiteleri, sadece akademik bilgi üretim merkezleri değil, aynı zamanda İsrail’in yerleşimci sömürge projelerinin ve Filistinlilerin mülksüzleştirilmesinin önemli araçları olarak hizmet etmektedir. Bu üniversiteler, İsrail’in demografik mühendislik projelerine stratejik destek sağlamakta ve Filistinlilerin eğitim haklarını kısıtlayarak işgal altındaki topraklardaki varlıklarını sürdürmeye çalışmaktadır. İsrail üniversiteleri, İsrail’in güvenlik, savunma ve yerleşim politikalarının önemli bir parçası olarak, Yahudi nüfusunun yerleşim bölgelerine çekilmesi ve Filistinli nüfusun baskı altına alınmasında kilit rol oynamaktadır.
SÖMÜRGECİLİĞİ İLMEK İLMEK ÖRDÜLER
1918’de temeli atılan Kudüs İbrani Üniversitesi, bu durumu anlamak için iyi bir örnektir. İbrani Üniversitesi, Kudüs’te “Scopus Dağı”na inşa edilmiştir. Bu seçim, sadece coğrafi bir konum değil, aynı zamanda ideolojik ve sembolik bir anlam taşır. Scopus Dağı, Yahudilerin Kudüs’e girişlerinin yasak olduğu dönemlerde, Romalılar tarafından Kudüs’ü izleyebilecekleri en uç noktadır. Bu dağ, bir zamanlar Yahudiler için Kudüs’e en yakın nokta olmuş ve Nekbe öncesinde İsrail’e giden yolda stratejik bir durak olarak üniversiteye ev sahipliği yapmıştır. Konumu itibarıyla şehrin panoramik görüntüsünü sahip Scopus Dağı, Kudüs’e yakın ve hakim bir noktadadır. Bu durum, işgal sürecinde Kudüs’te artan Yahudi nüfusunun güvenliğini sağlamak açısından da önemlidir. Scopus Dağı’nın Yahudiler için tarihi ve dini önemi, ulus bilinci inşasında Siyonist ideoloji tarafından üniversite çalışmalarında titizlikle değerlendirilmiştir.
İŞGALİN AKADEMİK APARATLARI
Kudüs İbrani Üniversitesi, İsrail’in hukuki temellerinin atılmasında da önemli rol oynamıştır. Üniversitenin hukuk fakültesi, İsrail’in apartheid rejimini destekleyen ve meşrulaştıran yasal çerçevelerin oluşturulmasına katkıda bulundu. Mülk edinme, vatandaşlık, güvenlik ve acil durum kanunları, bu üniversitede yürütülen çalışmalar neticesinde resmiyet kazanmıştır. Günümüze değin İsrail işgalinin devam eden yerinden etme ve yerleşim politikaları bu yasaların çerçeve ettiği alanlarda derinlik kazanmıştır. Chaim Waizmann, Martin Buber, Judah Magnes gibi Siyonist liderler üniversitenin kurulması ve geliştirilmesi için yoğun gayret sarfetmişlerdir. Bununla beraber üniversitenin açılışında James Balfour yer almış, Filistin topraklarını Siyonistlere tahsis eden meşhur Balfour Deklarasyonu’nun sahibi olan Balfour, bir kez daha Siyonist hayallere destek sağlamıştır.
Hayfa Üniversitesi de Siyonist düşüncenin yoğun nüfuz ettiği bir eğitim kurumu olarak ortaya çıkmıştır. 1963’te Celile bölgesinin en büyük şehirlerinden biri olan Hayfa’da Karmel Dağı’na inşa edilen Hayfa Üniversitesi, işgalin akademik aparatlarından biri olmuştur. Karmel Dağı, Yahudilerin Filistinlilerden ayrıldığı bir bölge olarak stratejik öneme sahiptir. Bu üniversite, Filistinlilere ait yerlerin üzerine inşa edilerek Yahudileştirmeye katkı sağlamıştır. Bununla beraber üniversitenin bizzat İsrail ordusu tarafından fiziki olarak da kullanıldığı bilinmektedir.
Benzer şekilde Ben Gurion Üniversitesi de demografik kaygılar sebebiyle inşa edilmiştir. 1969’da açılan üniversite, İsrail’in ilk başbakanı Ben Gurion’un adını almıştır. Necef bölgesine inşa edilen bu üniversite, bölgenin Yahudileştirilmesi ve Filistinli nüfusun yerinden edilmesi amacıyla kurulmuştur. İsrail, bu üniversite ile Yahudi nüfusu Necef bölgesine çekmeyi ve Filistinli Bedevi toplulukları yerinden etmeyi hedeflemiştir. Ben Gurion Üniversitesi, aynı zamanda su ve tarım problemlerine yönelik araştırmalar yaparak İsrail’in doğal kaynakların tahribatı politikalarına katkı sağlamıştır.
MÜLKSÜZLEŞTİRMENİN KATALİZÖRLERİ
1982’de Batı Şeria’nın kalbinde inşa edilen Ariel Üniversitesi, İsrail’deki üniversitelerin Yahudileştirme faaliyetlerine katkısını gösteren önemli bir örnektir. Ariel Şaron’dan ismini alan bu yerleşim yeri, Batı Şeria’daki Yahudi nüfusunu dengeleme amacı taşımaktadır. Sovyetler Birliği’nin dağılmasının ardından binlerce Yahudi yerleşimci bu bölgeye sevk edilmiş ve Ariel, İsrail’in önemli yerleşim yerlerinden biri olmuştur. Ariel Üniversitesi’nin bu bölgede tercih edilmesi, Yahudi nüfusunu arttırma amacı taşımaktadır. Bu üniversitenin arazisi de Filistinlilere ait topraklardan oluşmaktadır. Hukuka aykırılığın adresleri haline gelen bu üniversiteler, mülksüzleştirmenin katalizörü olmuştur. Ariel Üniversitesi, 2012’de tam akreditasyon alarak Batı Şeria’da yeni bir İsrail üniversitesi olarak kabul edilmiştir.
1956’da kurulan Tel Aviv Üniversitesi, İsrail’in güvenlik politikaları ve askeri stratejilerinin belirlenmesinde önemli rol oynamış, üniversitenin Ulusal Güvenlik Araştırmaları Enstitüsü (INSS), Filistinlilere yönelik askeri stratejilere yön vermiştir. Yakın zaman önce Güney Afrika’nın Uluslararası Adalet Divanı’na İsrail’i Gazze’de soykırım yapmakla suçlamasının ardından INSS İsrail Dışişleri Bakanlığı ile bir araya gelmiş ve soykırıma karşı savunma yapmak üzere yoğun bir çalışma yürütmüştür. Tel Aviv Üniversitesi gibi pek çok üniversite, İsrail’in askeri atılımlarını hukuk, teknoloji, medya ve insan kaynağı yönünden çevrelemektedir.
SİLAH ŞİRKETLERİNE TAM DESTEK
İsrail üniversiteleri, işgale sadece akademik destek vermekle kalmamış, bizzat askeri amaçlı çalışmalar da yürütmüşlerdir. Üniversiteler her zaman İsrail askeri endüstrileriyle yakın iş birliği içinde çalışmışlardır. Örneğin, İsrail’in önde gelen devlet himayesindeki savunma teknolojisi firması Rafael, Technion ve Weizmann Enstitüsü (bilim ve mühendislik odaklı araştırma üniversiteleri) desteği ile kuruldu. 1948’den önce, başlıca Siyonist milis gücü olan Haganah; İbrani Üniversitesi, Weizmann Enstitüsü ve Technion kampüslerinde bilimsel çalışmalar yürüttü. Bu çalışmalar daha sonra Savunma Bakanlığı’nın himayesi altına alındı ve Silahlanma Geliştirme Kurumu (İbranice kısaltması “Rafael”) olarak bilinmeye başlandı. İsrail ordusu, bu şirketlerin ürettiği silahları ve teknolojileri, günümüzde Gazze saldırıları da dahil olmak kaydıyla işgal altındaki Filistin topraklarında acımasızca kullanıyor. İsrail’in en büyük savunma sanayii şirketlerinden biri olan Elbit de İsrail üniversitelerinden önemli ölçüde faydalanmaktadır. Elbit’in DNA’sında başta Technion olmak üzere İsrail’in teknik üniversiteleri var olup, bu üniversiteliler Elbit’in deney laboratuvarları olarak destek vermektedir. Bugün başta gözetleme kameraları olmak üzere Filistinlilerin yaşam alanlarını git gide daraltan ve baskıların artmasını sağlayan pek çok teknoloji sisteminin Elbit’in ürünü olduğunu unutmamak gerekir.
İsrail üniversiteleri ayrıca askerler ve güvenlik devleti personeli için 50'den fazla özel diploma programı sunmaktadır. İbrani Üniversitesi’nde eğitim gören askerler genellikle Filistinlileri gözetleyerek en mahrem bilgilerini toplayan Birim 8200’de görev yapıyor. Bu bilgiler daha sonra Filistinlileri iş birliğine zorlamak için kullanılıyor. Bu programlara örnek olarak Havatzalot, İslami ve Orta Doğu Araştırmaları Dairesi’nde bulunan askerlere yönelik bir program olarak akademisyenlerinin dilsel ve bölgesel uzmanlığını İsrail askeri eğitiminin hizmetine sunmaktadır.
KATLİAM DOLU TARİHLERİNİ KARARTIYORLAR
İsrail üniversiteleri, tarih sansürü konusunda da İsrail idaresi ile dirsek temasında çalışmaktadır. Filistin tarihindeki en acı katliamlardan biri olan Tantura Katliamı, 1990’ların sonunda Hayfa Üniversitesi’nde Teddy Katz tarafından tez konusu haline getirildi. İsrailli askerlerin itiraflarını da içeren bu tez üniversite tarafından reddedildi ve Katz’ın diploması iptal edildi. İlerleyen yıllarda Katz’ın çalışmaları neticesinde Tantura katliamı biraz olsun aydınlatılabilmiş olsa da yine de üzeri örtülen acı katliamlardan biri olarak tarihteki yerini almıştır. Benzer akıbet, İsrail’deki “Yeni Tarihçiler” grubunun da başına geldi. İsrail’in kurulmasının etnik temizlik ve saldırılar sonucu olduğunu ifade eden bu topluluktaki akademisyenler, üniversiteler ve İsrail kamuoyu tarafından yoğun mobbinge maruz kaldı, bazıları çalışmalarına yurtdışında devam etti. Günümüzde ise “Im Tirtzu” gibi yapılar aracılığı ile bu kovuşturma devam etmekte. Im Tirtzu, İsrail üniversitelerinde Siyonist ve milliyetçi ideolojileri teşvik ederek, Siyonist ve milliyetçi ideolojiye uymayan akademisyen ve öğrencilerin akademiden dışlanması için hükümet destekli faaliyetler gerçekleştirmeye devam ediyor.
FİLİSTİNLİ ÖĞRENCİLERE GÖZALTI VE İŞKENCE
İsrail, sadece kendi üniversitelerinde değil, Filistinlilere ait eğitim kurumlarında da işgali yaygınlaştırmaktadır. Oldukça eğitimli bir halk olan Filistinliler, kendi üniversitelerinde İsrail ordusunun kısıtlamalarıyla da karşı karşıya kalıyor. Kısıtlamalar arasında örneğin bu üniversitelere kaç tane ya da hangi uluslararası öğretim üyesi ve öğrencinin katılabileceği, ne tür kitap, dergi ve donanıma sahip olabileceği yer alıyor. İsrail, Filistinli öğrencilerin bir araya gelmesini suç sayıyor. 1967’den bu yana 411’den fazla Filistinli öğrenci grubu ve derneği İsrail askeri hükümeti tarafından yasa dışı ilan edildi. Bu öğrenci gruplarından herhangi birinde aktif olan Filistinli bir öğrenci, İsrail ordusu tarafından kaçırılma, gözaltına alınma ve işkence görme riskiyle karşı karşıya kalıyor. Batı Şeria’nın tam kalbinde yer alan ve Filistin tarihinde çok önemli bir rol oynayan Necah Üniversitesi, bu kovuşturmanın örneklerinden biridir. Filistin edebiyatı ve direnişinin önemli şahsiyetlerini yetiştiren Necah Üniversitesi, yıllar içerisinde çok yönlü bir kısıtlamalara maruz kalmaktadır. Filistin için sembol üniversitelerden biri olan Birzeit Üniversitesi öğrencileri de sistematik İsrail şiddeti ile yıllardır karşı karşıya kalmaktadır. Eğitim konusunda en acı tecrübeleri ise Gazze’deki öğrenciler yaşamaktadır.
İsrail’in 7 Ekim’den bu yana devam eden Gazze saldırılarında Gazze halkına yapılan katliamın yanında bir de eğitim katliamı gerçekleşti. İsrail 2012 ve 2014 saldırılarında olduğu gibi yine doğrudan eğitim merkezlerini hedef aldı ve Gazze’deki üniversitelerin tamamı yerle bir edildi. Günümüzde Gazze katliamlarına dair tek bir İsrail üniversitesi tepki göstermedi. Sadece bir soykırıma değil, aynı zamanda yüzyıllarca süren bilgi ve kültür varlığının da yok edildiği bir katliama tanık olurken, İsrail’in akademik kurumları tepki vermek bir yana dursun; saldırılara asker göndererek, uluslararası propaganda ve hukuk çalışması yaparak, güvenlik teknolojileri inşa ederek saldırılara destek oldular.
Sonuç olarak, İsrail üniversiteleri, Siyonist stratejilerin bir parçası olarak Yahudileştirme politikalarının akademik aparatları haline gelmiştir. Bu üniversiteler, sadece eğitim kurumları olmanın ötesinde, İsrail’in demografik ve stratejik hedeflerine hizmet eden ileri karakollardır. Kudüs İbrani Üniversitesi’nden Ariel Üniversitesi’ne kadar, bu üniversiteler, İsrail’in ulusal kimliğini güçlendirme ve Filistinlileri yerinden etme politikalarının bir parçası olarak görev yapmaktadır. İsrail üniversiteleri, demografik değişim planlarının merkezinde yer almakta ve Siyonist hedeflerin gerçekleştirilmesinde kilit rol oynamaktadır.