KONYA’DA YAŞAYAN ERMENİ KALMADI
Antik Konio yani Konya'da 'nın merkezinde çoğunlukla yukarı Alaaddin Mahallesi'nde 4440 Ermeni yaşamakta olup Surp (Aziz( Hagop ve Surp (Aziz) Asdvadzin olmak üzere iki kilise ve aralarında meşhur Sahakyan okulu olmak üzere dört okulları bulunmaktaydı.
Konya Akşehir’deki Ermeni’lerin sayısı ise merkezden daha fazla olup 5000 kadardı. Surp Boğos-Bedros ve Surp Yerrortutyun adlı iki kilise ve eğitim kalitesinin çok ünlü olduğu Surp İstepannos okulunun da aralarında olduğu dört Ermeni eğitim kurumu mevcuttu. Konya, Karaman’daki Ermeni nüfus ise 1250 idi. Meryem Ana adlı bir kiliseleri ve iki okulları vardı.
Konya, Ereğli'deki Ermeni sayı ise 1015 idi. Yine burda da Meryem Ana isimli bir kiliseyle iki okul bulunmakta idi.Konya, Seydişehir'de 175 Ermeni ve Ilgın'da da 145 kişilik bir Ermeni cemaati bulunmakta idi.
Konya Ermeni’lerinin temel geçim kaynağı nakış, yüncülük, dokumacılık, halıcılık ve hırdavatçılık.
Karaman’lı Ermeni’ler şarap üretiminde çok ün salmışlardı.
Konya Ereğli'de yaşayan ve “Deli” lakabıyla anılan Mustafa Ağa, 1915'te, yörede yaşayan Ermeniler için tehcir yönünde emir geldiğinde, “Türkler, Müslümanlar pirinçse, Ermeniler yağdır, tuzdur. Yağsız, tuzsuz pilav olmaz. Gâvursuz memleket mi olurmuş!” diyerek, çok sayıda hemşerisini tehcirden kurtarmıştı. Sarkis Çerkezyan, hatıratı ‘Dünya Hepimize Yeter’de Konya bölgesinden Ermeni tehciri yapılmadığını ancak daha sonraki senelerde Ermeniler kendilerine ait mallarını mülklerini satarak İstanbul başta olmak üzre birçok büyük ile göçetmişlerdir. Bundan yüz yıl önce, devletin resmi rakamlarına göre 13 bin, İstanbul'daki Ermeni Patrikliği’nin verilerine göre ise 20 bin Ermeni’nin yaşadığı vilayetti Konya. Kent merkezindeki Yukarı Alaattin mahallesindeki nüfusu dört bini aşan Ermeni cemaati, Surp Hagop ve Surp Asdvadzadzin adlı iki kiliseye sahipti. Vilayetin genelinde ise çeşitli yerleşim yerlerine dağılmış 26 okulda, yine dört bini aşkın Ermeni çocuk eğitim görüyordu.
Tarihçi Murat Bardakçı'nın yayımladığı Talat Paşa’nın Kara Kaplı Defteri'ne göre ise, resmi adıyla ‘tehcir’in ardından, 1917’de, Konya’da yaşayan Ermenilerin sayısı üç bine düşmüştü.
Kültürü, zanaatları, sofraları, evleri, bağları, bahçeleri, şarkıları, hevesleri, aşkları, otuz iki kısım tekmili birden, bütün hayatı katın işin içine… İşte yüz yıl öncenin pilavı, böyle yağlı, böyle tuzlu bir pilavdı.
Bugünün Konyası’nda ise, Ermeni namına tek bir kişi bile yok. Onlardan geriye kalmış iz de yok. Deli Mustafa Ağa’nın tam da dediği gibi; yağsız tuzsuz memleket pilavı…
Konya da bir de Ermeni orjinli Vali Celal Bey ( ARTİN CELAL ) vardı.o tam bir Osmanlı bürokrattı. İttihatçıların insanlık dışı tehcir emirlerini uygulamayan; aç bitap, sefil, üstsüz başsız halde görev yerine varabilen Ermenilere yardım etmek için can hıraş çabalayan bir vali. Artin CELAL o günleri şöyle anlatıyordu anılarında:
“Benim Konya’daki halim, elinde hiçbir kurtarma aracı olmadığı halde bir nehrin kenarında duran bir adamın haline benziyordu. Nehirden su yerine kan akıyor ve binlerce masum çocuk, kabahatsiz ihtiyar, aciz kadın, kuvvetli genç, bu kan akıntısı içinde hiçliğe doğru akıp gidiyorlardı. Ellerimle, tırnaklarımla tutabildiklerimi kurtardım ve diğerleri, zannederim bir daha dönmemek üzere akıp gittiler.’’
(Artin Celal) Vali Celal Bey, 1908 yılında II. Meşrutiyet’in ilanından sonra Erzurum valiliğine atanır. Erzurum’daki hizmetinin ardından kısa süre Edirne ve İzmir valiliği görevlerinde bulunur. 1914 yılında savaşın patlak vermesiyle bitlikte Halep valiliğine atanır. Halep vilayetine bağlı olan Zeytun’daki Ermenilerin tehcir edilmesi emri geldiğinde buna şiddetle karşı çıkar. Hemen Ermeni ileri gelenleriyle görüşerek barışçıl bir çözüm arayışına girer, ne ki tam o günlerde Zeytun kazası Halep vilayeti sınırlarından çıkarılarak Zeytun’a tehciri uygulayacak bir idareci atanır.
Celal Bey tehcir emrine karşı gelmesinin ardından görevden alınır. İstanbul’a dönmesi sakıncalı olabileceği düşünülerek Konya valiliğine atanır. Ne var ki ARTİN CELAL doğru bildiğini yapmaya uygulamaya, kendi vicdanının sesine kulak vermeye devam eder. Osmanlıdan gelen emir ve talimatları uygulamaz…
Vali Celal Bey, Konya’ya trenle ulaştığı anı, 18 Kasım 1918 tarihli Jamanak gazetesinde yayımlanan röportajında şöyle anlatmaktadır:
“Görev yerime ulaşana kadar yerel Ermenilerin büyük bir kısmı tehcire tâbi tutulmuştu. Kalanlar istasyondaydılar ve hemen evlerine tekrar yerleştirilmelerini sağladım. Akşehir ve Ilgın bölgesi benim görev sürem boyunca tehcire tâbi tutulmadı. Fakat bir de, tehcir yolunda diğer bölgelerden Konya’ya gelen Ermeni muhacirler sorunu vardı. Bunların durumlarına üzülmemek mümkün değildi. Sayıları bir dönem 30-40 bine yaklaşmıştı. Merkez bunların gönderilmesi için baskı kuruyor, devamlı olarak sürülmeleri yönünde emirler gönderiyordu. Fakat vicdanıma karşı hareket edemezdim.”
Vali Celal Bey, tehcire bu denli muhalefet ettiği için bir süre sonra Konya’daki görevinden de azledilir. Bölgedeki Ermeniler, yurtdışındaki akrabalarına yazdıkları mektuplarda Celal Bey’den övgüyle bahsedelerr, kendisine dualar ederler. Öyle ki, Talat Paşa, İstanbul’dan yurtdışına kaçmaya çalışan bir Ermeni gencin yanında böyle bir mektuba rastlar ve bu bilgiyi Celal Bey’le paylaşarak “Ermeniler mektuplarında size çok büyük övgüler düzüyorlar” der.
Vali Celal Bey, yukarda sözünü ettiğimiz Jamanak röportajında yöneltilen “kendisine herhangi bir ‘gizli’ emir gelip gelmediği” sorusuna verdiği cevapta gelen emirlerin içeriğini ve tehcire karşı durma gerekçesini net biçimde ortaya koyarak Ermenilere seslenir: “Bize gelen resmi emirler tehcirle ilgiliydi. Fakat tehcir de bir mahvetme değil miydi? Belki detaylı soruşturmalarda önemli noktalar ortaya çıkarsa biz de bildiklerimizi iletiriz. Ne olması gerekmiyorduysa oldu. Her şeyden önce, memleket ekonomik ve siyasi olarak çöktü. Fakat ben bana karşı Ermenilerin hissiyatını bilmekteyim; Tüm Türkleri ve Müslümanları bu olanlardan ötürü sorumlu tutmasınlar isterim.
Ben Ermenilere iyilik yaptım ve ben de bir Osmanlıyım. Faik Ali Bey de bir Osmanlıdır. Aynı şekilde Diyarbekir valisi Dr. Reşid tarafından öldürtülen o iki vicdanlı kaymakam da Osmanlı idi. Onlardan birini tanırdım, çok değerli bir gençti. Ermeni öldürmemek için kendilerini kurban etmişlerdir. Başka ne gibi büyük bir erdem olabilir? Ermeni halkının da yanlış bir fikir peşine düşüp, dar gününde onun yanında olan dostlarını katillerle ve vatan hainleriyle bir tutmamasını ümit ederim. Benim Ermeni halkından ricam budur. Bugün herhangi bir görevim yok, vicdanım rahattır; Tüm dünya önünde samimi bir şekilde ifade etmek isterim ki vatanıma hizmet ettim ve tek bir Ermeni’nin dahi öldürülmesine izin vermeyerek birçok garibanın gözyaşlarını sildim.”
Vali ARTİN Celal, 15 Şubat 1926 tarihinde, Osmanbey’deki evinde geçirdiği bir kalp krizi sonucu hayatını kaybeder ve cenazesi binlerce Ermeni vatandaşın katılımıyla toprağa verilir.
İzmir, Balıkesir, Antalya, Aydın vilayetleri ile Kütahya sancağı ve Konya’nın Ereğli kazası Ermenilerine tehcir uygulanmamış ve yerlerinde kalmışlardı. Tehcir kanunu çıktığında Ereğli’nin Türk halkı, birkaç ayrılıkçı Ermeni’nin dışında Ereğli Ermenilerinin tehcirine karşı çıkmış ve hükümet yetkilileri de Ermenileri yerlerinde bırakmış.
Artık Konya ve ilçelerinde Ermeniler yaşamıyor çoğu tehcirle olmasa da kendiliğinden kendi kendilerini göçe tabi tuttular Avrupa devletleri Kanada Amerika birleşik devletleri, Rusya, Ermenistan olmak üzere birçok ülkede kendilerine yaşam kolonileri kurdular .
Bu Ermenilerden bir çoğu da hakka yürüyüp Hıristiyan mezarlarında yerlerini aldı. Toprakları bol olsun...
Konya’da Ermeni nüfusun yoğunlukta olduğu ve yazılı kaynaklarda Mahalle-i Ermeniyan olarak bilinen mahalleyi bilen çok az kişi var.
Konya'nın en eski ve tarihi mahallelerinden birisi olan Çiftemerdiven Mahallesidir.Yazılı kayıtlardaki ismi Mahalle-i Ermeniyan Çifte Merdiven Mahallesi, Selçuklular Döneminde bu bölgeye yerleştirilen Ermeniler çoğunlukta olması sebebiyle Mahalle-i Ermeniyan ismiyle anılırdı.
Osmanlı salnameleri incelendiğinde Ermeni Mahallesinde Müslüman nüfustan 14 kişi vergilendirilmiş.Vergi mükelleflerinin ödediği en yüksek vergi 95,5, en düşük vergi ise 28 kuruş olarak deftere kaydedilmişti. Ermeni cemaatinden ise "Ermeniyân” adı altında 133 kişi vergiye tabiydi. Balta oğlu Karabet, Demirci Bonasi, Papaz kardeşi Asdor 141 kuruş ile en yüksek vergiyi ödeyenlerdi. Papaz oğlu Artin, Kuyumcu Pedros, Kazancı Artin, Terzi Simyon diğer Ermeni vergi mükelleflerden bazılarıydı.
Tabi ki bazı Ermeni Osmanlı vatandaşları Kripto Ermeniler olarak yaşamlarını sürdürüyor. Bugün Türkiye’de sayıları kaç? Nerelerde yaşıyorlar, hangi işleri yapıyorlar, nasıl evleniyorlar? Hangi isimleri kullanıyorlar, hangi partilere oy verirler? Bir Ermeni köyü dışarıdan nasıl anlaşılır? Peki neden artık ceviz ağaçlarının büyümesine izin verilmiyor? Gibi soru işaretleri kafaları karıştırıyor bazı nufus müdürlüklerinin sabotajla yakılması sonucu arşivlerin ortadan kaldırılması da yaşanan olaylar içinde …