CUM’A SOHBETİ ( 6 / 13 )
Merhum, Beyağabey, enterne edilip, esir alındıktan sonra, yaşayan bir ölü, sadece nefes alıp-veren birisi haline getirilince, son zamanlarda, İnternet Vasatına intikal ettirilen, İsim ve harf toto’lu yazılara bakılırsa, İstanbul’daki, ba’zı, kurs- yurt’ların üst seviyedeki idarecileri, “Beyağabey, şöyle buyurdu, böyle buyurdu,” diyerek, Câmia’mızı kendi irade ve talepleri istikametinde, yılarca, idare etmişler. Ba’zı bölge idarecileri, kendi aralarında, “ Konya Gurubu, İstanbul Gurubu,” diye gurublar teşkil etmişler, aralarından ba’zılarını kendi gurubları içerisinden “ Naib” ilân etmişler. Bilindiği üzere, 1995 Yılı’nın ortalarına kadar, uzun yıllar, Hüseyin Kumaş Hoca’mız, Beyağbey’in ma’iyyetinde, sanki yardımcısı, Naibi gibi hizmet etmişti. Öyle anlaşılıyor ki, bu dönem’de onu da devredışı bırakmışlar...
Beyağabey’in Daha önceleri, formüle ettiği “ Kendisinden sonra, Beytü’l- mâle el uzatmamış, herhangi bir şaibe’ye bulaşmamış, hakkında dedikodu mahiyetinde bile konuşulmamış, idarecilerden, bir istişare hey’eti teşkil edilsin, bu hey’et arasında, herhangi bir imtiayazları olmamak kaydıyla, müsâvî şart’lara salahiyyete sahib olarak, Tedris hizmetlerinde, Ahmed Arif, Beytü’l- mâl ve diğer malî işlerle ve te’sisleşme iştigal etmek üzere, Mehmed Beyazıd vazifelendirilebilir,” formülünden bi’lahere rücu’ etmişti. Öyle anlaşılıyorki, guruplar bu formülü de hiç dikkate almamışlardır.
İkbal ve istikballeri için bir gurup, Ahmed Arif, diğer bir gurup da Mehmed Beyazıd etrafında kümelenmişler, bir serî buluşmalar, toplantılar, Kuru Fasulye partileri derken, Ahmed Arif taraftarları baskın çıkmış, Ahmed Arif’in va’ad’ları kendilerini tatmin etmişti. Ahmed Arif, onlara, “ Sizlerle istişare etmeden, hiçbir karar almayacağım, kimseyi göreve getirmeyeceğim, kimseyi göverden almayacağım, ilk işim, Yolumuzun esaslarına yeniden dönmek, bid’atlerel mücadele etmek olacaktır. Bizim en esaslı övazifelerimizden birisi, Tedris hizmetleridir, son zamanlarda za’afa uğradığı hepimizin ma’lûmudur, ilk işlerimden birisi de bu za’afı gidermek olacaktır,” demişti.
Heyhât! Ki, Ahmed Arif idareyi ele geçirinice, ilk iş olarak, “ kendileriyle, istişare ederek, idare edeceğim,” dediğ kimseleri hizmetten uzaklaştırdı, etrafını, Beyağabey’in “ Tevâguşlar,” diye tavsif ettiği, goygoycular, yalakalar, dalkavukları sardılar.
Ahmed Arif’in istişare ettiği hey’et, Kendisine, “ Siz, Efendi Hazret’lerinin kızı tarafından, sıhriyyet bakımından torunusunuz, anca, tahsiliniz, yetiştirilmeniz ciheti i’tibariyle, Hazreti Üstaz’ımızın, ne zâhrî İlminin ne de Bâtınî Veche’sinin ma’nevî Tasarrufu’nun varisisiniz. Bu bakımdan, siz de aramızda bulunun, ama, eşietler arasından bir adım öne çıkmayınız.Tecrübeli ağabeylerle birlikte, Câmia’mızı idare edelim. Kaldı z ki, idare değil, Çünkü, Hazreti Üstaz’ımızın idare ve tasarrufları bi’temâmihâ ve bi’ kemâlihâ, üVEYSÎ olarak devam ettiğine göre, idare etmek değil, müdahalelerle fesada uğratmamak...
Öte yandan Ahmed Arif de, kendisini müsâvî’ler arasından bir adım öne çıkaranlara,- Merhum, Beyağabey’in, vuku’ bulacak ba’zı tereddüt ve tevehhümleri izale için, sık aralıklarla tekrâren ve tekrâren, ifade buyurduğu gibi, “ Benim, sizlerden herhangi birinizden hiçbir farkım yoktur: Tek farkım, Hazreti Üstazımızı, sizlerin ba’zılarınzdan önce bulmam ve kapılanmam, bir de hasbe’l-kader, damadı olma şerefine nail olmamdır. Ben, Hazreti Üstazımızın zâhirî ve bâtınî ilim’llerini varisi değilim,gerçek ma’na’da ma’nevî vechesine, Hakîkî tasarruflarına da hakkıyla vakıf değilim,” buyurduğu gibi,- “ Ben, sıhriyyet bakımından Hazreti Üztazımızın torunu olabilirim, ancak, ben, Hazreti Üstazımızın zâhirî ilim’lerinin de bâtınî ilimlerinin ve ma’nevî tasarruflarının da vârisi değilim, Sizler beni müsâvî’ler arasından idare için her ne kadar bir adım öne çıkardınız ise de, aslında, benim sezlerden herhangi bir farkım yoktur,” deseydi, diyebilseydi, bugün çok farklı yerlerde olurduk, çok daha farklı şeyler konuşuyor, yazıyor, olurduk.
“ Emîn müsteşarlarla,” istişare eden yanılmaz. Cenab-ı Hakk, “ O vakit Allah’tan bir rahmet ile onlara yumuşak davrandın! Şâyet sen kaba katı yürekli olsaydın, hiç şüphesiz, etrafından dağılıp giderlerdi. Şu halde onları affet, bağışlanmaları için du’a et: İş hakkında onlara d7anış( onlarla istişare et. Kararını verdiğin zaman da artık, Allah’a dayanıp güven. Çünkü Alah, kendisine dayanıp güvenenleri sever.” ( Âl-i İmran/ 3/ 159 )
Görüleceği üzere, Cenab-ı Hakk, vahiy ile te’yid ettiği Resûlüne, Ashabıyla, kendisine inananlarla dünyevî işler hususunda istişare etmeyi emr’ediyor. İstişare sonunda, kat’î kararı verdiğinde, artık, Allah’a tevekkül edip yoluna devam et,” buyurmuştur.
Oysaki, Ahmed Arif, “ Emîn müsteşarlar,” ve ehilleriyle istişare etmek yerine burnunun doğrultusunda tek başına hareket etmiş, bununla da yetinmemiş, ba’zı mahfillerin kontrolüne girmişti.