Prof. Udo Steinbach: AKP Kandil'e karşı elindeki Öcalan kozunu kaybetti
Alman Şarkiyat Enstitüsü'nün eski Başkanı Prof. Dr. Udo Steinbach, hükümetin çatışma politikalarına dönmesinin sadece HDP'nin değil Öcalan'ın da gücünü azalttığını, Kandil'i güçlendirdiğini söyledi. “Erdoğan 7 Haziran ve 1 Kasım sürecinde önce HDP kartını harcadı, sonra da savaşı yayarak farkında olmadan Öcalan'ı etkisizleştirdi. Silahlı mücadeleyi savunanlar güçlendi.” dedi.
İmralı yeniden silah bırakma çağrısı yapabilir mi?
Prof. Udo Steinbach, Almanya'nın en önemli Ortadoğu ve İslam uzmanlarından biri. Uzun süre Şarkiyat Enstitüsü başkanlığı yapmış. Kürt sorununu iyi biliyor ve PKK'yı iyi tanıyor. 1994'te Suriye'de Öcalan ile görüşmüş. Hatta bu nedenle bir süre Türkiye'ye girişi yasaklanmış. Bazı çevreler onun Alman ordusu için çalışan bir istihbaratçı olduğuna inanıyor. Türkiye ile ilgili her meselede Alman makamları ve medyasının başvuru kaynağı isimlerden olan Prof. Steinbach ile Kürt siyasetinin geleceğini ve yeniden kurulması muhtemel müzakere masasında Öcalan'ın rolünü konuştuk.
Siz Türkiye'yi bölmek isteyen asker kökenli bir istihbaratçı mısınız?
Hayır, ben Alman Şarkiyat Enstitüsü başkanıyım. Evet Alman ordusunda yedek subay olarak görev yaptım ve 1972'de Türkiye'de bir tatbikata da katıldım. Ama hiçbir zaman istihbarata çalışmadım. Askeri birimler, Savunma Bakanlığı, Ortadoğu uzmanlığım nedeniyle benimle çalışmak istedi. Tahran'da, Paris'te, Minsk'te de çalıştım. 2003'te de Savunma Bakanlığı albay rütbesiyle beni Ankara'ya askeri ataşe olarak atamak istedi. Dosyama baktım ve bakanlığın beni Türkiye'yi istisna tutarak askeri ataşe olarak atadığını gördüm.
Askerî; ataşe tayin edilirken neden Türkiye hariç tutuldu?
Çünkü 1994'te Öcalan ile görüşmüştüm. O zaman Şarkiyat Enstitüsü'nde çalışıyordum. Türkiye'deki askeri çevreler, Kemalist elitler bu görüşmeden çok rahatsız oldu ve Türk seçkinleriyle ilişkilerim bozuldu.
Öcalan görüşmesi ilginç… Alman makamları mı görevlendirmişti sizi?
Alman makamları ile hiç ilgisi yoktu. PKK'nın Almanya'da olan birimleri aracılığı ile bağlantı kurdum. PKK 93 sonbaharında Almanya'da terör örgütü olarak kabul edildi. Ama Öcalan 94'te yeni bir dil kullanmaya, Kürt sorununun terör eylemleri dışında demokratik yollarla çözülmesini önermeye başlamıştı. İlginçtir, Öcalan bugün söylediklerini ilk o zaman dile getirmişti. Ama Türkiye'de hiç kimse duymak istemedi. Ben o sese kulak verdim. Yoksa hiçbir zaman terörü ve şiddeti desteklemedim. Demokratik çözümden yana oldum. Buna rağmen Öcalan ile görüşmem nedeniyle 3 yıl Türkiye'ye girişim yasaklandı. Döndükten sonra çalıştığım enstitüye silahlı saldırı yapıldı. Kimin yaptığını tahmin etmek zor değildi. Ama ben polise bile gitmedim, aldım kurşunu çöpe attım. Binadaki görevliye de yeni kapı yaptırmasını söyledim.
Öcalan ile görüşmeniz Alman makamlarını rahatsız etmedi mi?
Hayır, çünkü gizli bir şey yapmadım. Döndükten sonra Alman basınında görüşmeye dair yazılar yazdım. Almanya PKK'yı terör örgütü olarak kabul ediyordu ama açık bir görüşme yaptığım için sorun olmadı.
Öcalan ile daha sonra bir temasınız oldu mu?
Biliyorsunuz Öcalan Suriye'den çıktıktan sonra önce Moskova'ya ardından Roma'ya gitti. Sonra Kenya'ya gitmek zorunda kaldı. Aslında Öcalan o dönemde Almanya'ya gelmek istiyordu. Benden aracılık etmemi istedi ama maalesef yapmadım. Kabul ediyorum hata ettim çünkü o zaman çok oportünist düşündüm, ‘Artık Öcalan'ın işi bitti' diye baktım. Ama o dönemde Öcalan'ın Almanya'ya gelmesi gerektiğini açıkça söyledim. Fakat resmi makamlar Türkiye ile ilişkileri bozacağı endişesiyle kabul etmedi.
Öcalan ile görüştüğünüz için size Türkiye'ye giriş yasağı koyan Türkiye, AKP iktidarı döneminde Öcalan ile müzakere masası kurdu. Ne hissettiniz?
20 yıl önce doğru bir zamanda doğru bir adım attığımı düşündüm. Çünkü Öcalan'ın mesajının Diyarbakır'da okunması doğru bir adımdı. Barış görüşmeleri, PKK'nın geri çekilme hazırlıkları çok olumluydu. Bu açıdan bakıldığı zaman bugün gelinen aşama tam bir trajedi. 80'lere, 90'lara döndü Türkiye… Türkiye ve Kürt milliyetçileri öne çıktı. Bu olayların Almanya'ya yansıması olacaktır, tıpkı 90'larda olduğu gibi… O dönemde Almanya sokaklarında Kürt ve Türk milliyetçileri arasında çatışmalar yaşanmıştı. Aynı şeyler yeniden yaşanabilir.
Siz çözüm süreci başladığında barışa inandınız, sorunun çözümü için umutlandınız mı?
Tarafların iyi niyeti ve Erdoğan'ın samimiyeti konusunda şüphelerim vardı. 2009'dan itibaren barıştan söz etmeye başladı ama seçim dönemlerinde hemen milliyetçi söyleme döndü. Kürtler açısından da durum çok net değildi. Ve bugünlere gelindi. Aslında 2011'den bu yana yaşananlar bana kalırsa Öcalan'ın Kürt hareketi içinde tartışmasız lider olmadığını ortaya çıkardı. Mesela barış sürecinin ön şartı olarak silah bırakmayı Kandil kabul etmedi ve süreç yürümedi. Oysa problemin siyasi çözümü için HDP çok önemli bir rol oynayabilirdi. Eğer süreç HDP ile ilerleseydi PKK içindeki radikal unsurlar izole edilebilirdi. Ama öyle olmadı. Hükümetin tekrar çatışma politikalarına dönmesi sadece HDP'nin değil Öcalan'ın da gücünü azalttı. Kandil'i daha da güçlendirdi.
Sizce Öcalan yeniden çözüm masası kurulması için devreye girebilir mi?
Bence Öcalan artık Kürt sorununun çözümü için eskisi gibi güçlü ve etkin bir rol oynayamayacak. Çünkü Öcalan hapiste ve Kürtler bölgede hayatta kalma savaşı veriyor. Kürt bölgesinde kapsamlı bir savaş yaşanıyor ve Öcalan'ın uzun süredir bundan haberi yok. Bu savaş daha da şiddetlenebilir. Bu nedenle bence bu savaş Kürtler arasında yeni liderler ortaya çıkaracak. Kontrol daha da çok silahlı mücadele ve savaş isteyenlerin eline geçecek.
Yani Erdoğan'ın elindeki en önemli koz değerini mi kaybetti?
Evet, çünkü Erdoğan 7 Haziran seçimlerinden sonra halka ‘Yanlış seçim yaptınız' dedi ve 1 Kasım'da yeniden seçim yapıldı. Bu süreçte Kürt kartını oynadı. Önce HDP kartını harcadı, sonra da savaşı yayarak bence farkında olmadan Öcalan'ı etkisizleştirdi. Silahlı mücadeleyi savunanlar güçlendi. Bakın şimdi bölgede gençlik örgütlenmeleri adı altında yeni birimler ortaya çıktı. Biliyoruz ki eski kuşaktan daha radikaller… Bu aşamada Öcalan'ın yapacağı çağrının bir etkisi olacağını sanmıyorum. Kürtlerin bir temsilciye ihtiyacı var ve benim de Öcalan'ın onları temsil ettiğine dair şüphelerim var. Öcalan Erdoğan'ın elindeki bir kartı ama artık eskisi gibi güçlü bir kart var mı, emin değilim… Bakın şu an PKK'nın tek stratejisi Türk ordusuyla savaş. Ama bu savaşı kazanamazlar. İki taraf da kazanmaz. Bu nedenle inisiyatifin savaş isteyenlerin elinde olmaması gerek. Eğer bu çatışma ortamından çıkılırsa HDP yeniden rol oynayabilir. Çünkü çatışmalar yeniden başlayınca HDP de radikallerin safına savruldu. Oysa çözüm için barışçı bir rol oynayabilirdi.
HDP Avrupa'ya Kürt mülteci akını olabilir uyarısı yaptı. Böyle bir ihtimal var mı?
Tabii ki var. Şu an vizenin kolaylaştırılması gündemde. Bunun için görüşmeler yapılıyor. Ama diğer taraftan da Türkiye mülteci üretecek şartlar yaşıyor. Bu şartlar altında Almanya vize kolaylığı anlaşmasını yürürlüğe koyamaz. Türkiye'den Kürt mülteci akını kimse için sürpriz olmaz.
Türkiye, Ortadoğu'da Suudilerin oyununa geldi
İran'ın yaptığı nükleer anlaşma Avrupa'nın bölgeye ilgisini artıracak mı?
İran nükleer anlaşma ile Amerika açısından bölgede yeni bir düzenleyici güç haline geldi. Suudileri şoke eden de bu aslında. Belki de ilk defa üstlerinde Amerikan şemsiyesi olmadan bölge gerçekleriyle karşı karşıya kaldılar. Bu nedenle İran'a karşı mezhep ayrılığı üzerinden bir cephe oluşturmaya çalışıyor. Türkiye de şaşırtıcı bir şekilde Suudilerin bu oyununa geldi. Tabiri caizse Suudiler ile aynı yatağa girdi. Oysa Erdoğan kısa süre öncesine kadar Müslüman Kardeşler'e verdiği destek yüzünden Suudilerle karşı karşıya gelmişti. Türkiye'nin İran ile kurduğu pragmatik bir ilişki vardı. Türkiye aslında şu an tam ortadaki sandalyeye oturdu. AB de anlaşılmaz bir şekilde bu oyunu oynuyor.
AB Türkiye'den yana tavır alıyor? Bu neden yanlış olsun?
Türkiye, Avrupa'nın kabul edemeyeceği, başka bir dönemde de asla etmeyeceği bir pozisyonda. Asla kabul etmeyeceği şeyler yapıyor. Tek nedeni var. Mülteci krizi. Başka hiçbir nedeni yok. Denize düşen yılana sarılır diyorsunuz ya işte tam öyle… Ama bu uzun vadeli bir strateji olamaz.
Almanya'nın Ortadoğu'ya artan ilgisinin nedeni sadece mülteci krizi mi?
Hayır, Almanya Ortadoğu'dan zorla çekiliyor. Yoksa çok planlı ve anlamlı bir Ortadoğu ilgisinden söz edilemez.
Almanya'yı kim çekiyor bölgeye? Türkiye mi?
Evet. Türkiye eğer olmak istediği gibi lider, düzenleyici bir güç olsaydı Almanya ya da başka bir Avrupa gücünün bölgeye ilgi duymasına gerek kalmazdı. Ama öyle olmadığı için biraz İngiltere, biraz Fransa, biraz Almanya bölgede etkin olmaya çalışıyor. Diğer yandan Rusya var. Almanya Kürtlere silah veriyor, ama onlar bu silahları sadece IŞİD'e karşı değil başka güçlere karşı da kullanıyor. Mesela Arapları zorla yerlerinden ediyor. IŞİD ile mücadele önceliğimiz olduğu için tepki veremiyoruz. Oysa Türkiye düzenleyici rol oynayabilse bu sorunlar yaşanmazdı.
Erdoğan'ın 2023'te 2. Atatürk olma şansı kalmadı
Erdoğan'ın 2023'te ikinci Atatürk olduğunu ilan edeceğini öne sürdünüz. Hâlâ aynı kanaatte misiniz?
Hayır, bu görüşümü revize ettim. Çünkü Erdoğan'ın o kadar uzun siyasi geleceği olduğunu düşünmüyorum. Kürtlerle Aleviler ile başka Sünni gruplarla çatışarak uzun süre devam edemez. 2023 hedefi için tüm bu sorunları çözmesi gerekiyordu ama şimdi onlarla çatışıyor. Artık tüm bu sorunları kontrol altında tutmak şansı yok. Oysa bu sorunları çözerek ya da kontrol altında tutarak tüm bu süreci kendi başkanlığı ile taçlandırmak istiyordu. Ama artık unutabiliriz. Çünkü Türkiye'nin geleceği ancak demokrasi ve hukuk devleti olmasına bağlı. Bu iki hedef de Erdoğan ile mümkün görünmüyor. Erdoğan'ın iktidarının ilk yıllarındaki gibi Türkiye'yi yeniden bir demokrasi ve hukuk devleti yapma şansı yok. Bakın sadece 2013'te ortaya çıkan yolsuzluk konusu bile yeter. Gelecek her demokrat ve hukuk devleti hedefine sahip hükümetin görevidir bu yolsuzlukları soruşturmak.
Ama Erdoğan siyasi hayatının en güçlü döneminde… Çatışma ortamı oylarını daha da artırdı. Başkanlığının önünde engel olarak ne var?
Eğer iktidarda kalabilmek için çatışmaya kontrollü bir iç savaşa ihtiyaç duyuyorsanız güçlü bir diktatör gibi görünseniz de zayıfsınız demektir. Eğer mesela Kürtleri kontrol altında tutmak için tehdit etmeniz gerekiyorsa o kadar da güçlü değilsiniz demektir.
Erdoğan, başkanlık için yüzde 60 oy alırsa tekrar çözüm masası kurabilir ve halkı anaların ağlamaması gerektiğine yeniden ikna edebilir?
Bir devlet, bir siyasal sistem dibe vurmuş, duvara çarpmışsa, iktidardaki parti oylarını artırsa ne olur. Ben AKP'nin uzun bir siyasi geleceği olduğunu düşünmüyorum. Erdoğan 2003'ten itibaren çok iyi şeyler yaptı. O zaman ben çok açıkça destekledim. Doğru yolda bir ülke çok kötü bir siyasetle duvara tosladı. Türkiye, kötü bir hükümet ülkeyi nasıl duvara toslatır, bunun örneğini veriyor. Ben bu noktada AB'yi sorumlu tutuyorum. Çünkü AB hareket kabiliyetini bu kadar kaybetmese Türkiye'ye döner ve “Kopenhag Kriterleri'ne uyun” derdi ama o kadar çaresiz ki diyemiyor.