Mehmed Niyazi - Hayatın iki kaynağı
Remzi Oğuz Arık, Fransa'da bulunduğu dönemde görüştüğü Türk çocuklarına, “Bugün Anadolu için ne düşündün?” sorusunu sorar, orada yaşayan çocuklarımıza Anadolu aşkını aşılarmış.
Makalelerinden oluşan kitaplarından birinin adı ‘İdeal ve İdeoloji'dir. İdeallerde daha çok ilahi kaynak arayan Arık, ideolojiler için ise toplumun dertlerine çare bulmaya yönelik metafizikten arınmış dünyevi işlerdir, diyor.
Milletlerin kaderinde nüfus çok önemlidir, ama hiçbir şey ilim kadar milletlerin hayatında etkili değildir. İnsanın kudreti, refahı, sıhhati, hatta şahsiyeti ilimle çok yakından ilgilidir. Fakat ilim dinle bağını koparırsa büyük felaketlere yol açar. İlmin yeterli vicdana sahip olmadığında nasıl canavarlıklara yol açtığına Hiroşima ve Nagazaki'de şahit olduk. Bir günahsızı öldürmenin bütün insanlığı öldürmek gibi olduğu gerçeğine inanan, böyle bir cinayeti işleyecek silahı nasıl yapar?
İlim ve din kopukluğu, sadece insanlığın kaderine etki etmez, cemiyeti de kahredici bir felakete sürükler. Mesela kitleleri yönlendiren bir Fransız aydını L. Blum, kız kardeşle evlenmede bir zarar görmez; onun ilmi kız kardeşle eşi ayırmayan fizyolojiye dayanır. Evet, fizyoloji ilmine göre eş ile kız kardeş aynı özelliklere sahiptir, ama bu bütün moral değerleri dinamitleyecek, cemiyeti yok edecek bir hadisedir. Kaldı ki yakın evliliklerin doğurduğu problemler ilmen de ispat edilmiştir. İnananlar için din hikmetlere dayanır; ilim geliştikçe bazı hikmetlerin sebeplerinin günışığına çıktığına burada da şahit oluyoruz.
Toplum içinde dayanışmayı, yardımlaşmayı ilim sağlamaz; ilmi araştırma çoğunlukla tek kişinin işidir, böylece ilim insanları yalnızlık psikolojisine alışırlar. Bu durumlarda kalabalıklar içinde fertlerin atomize olması, çeşitli sıkıntıları davet etmesi kaçınılmazdır. Burada da panzehir olarak maneviyat karşımıza çıkmaktadır. Hayatın iki kaynağının din ve ilim olduğunu unutmamalıyız. Din, bizde vicdanı oluşturur, vicdan başkasını düşündürür. İlim beynimizi güçlendirir, beyin bize kendimizi düşündürür. Beyni güçlü bir insan, vicdandan yoksun olursa cemiyete onun kadar zarar veren başka bir şey zor bulunur. Din bizde sorumluluk şuuru oluşturur; bu şuurdan yoksun bir insan midesiyle toprağa basar, nefsiyle düşünür; bütün gücünü tutkularının tatminine seferber eder. Her ne kadar kültür ve medeniyet birbirinden tamamen ayrılamasalar da ağırlıklı olarak din cemiyette kültür, ilim medeniyet oluşturur.
Toplumların ızdırapları idealistleri doğurur, bu insanlar kendilerini unutur, toplumun kaderiyle kendi kaderlerini bir görürler. Son dönemlerde mazlum milletlerden ne idealistler çıktı; fakat gerekli ilmi donanıma sahip olmadıklarından hareketleri hüsranla sonuçlandı. İdealist bir insan faydalı olmak için nereden başlayacağını, neler yapacağını gayet iyi bilmelidir. Bu da bilimle mümkündür. Bilim yalnız yol göstermekle kalmaz; idealistin ideolojik kapana düşmesini de önler. İlmi beyin sahibi kafasındaki çözümlerle olayların üzerine gitmez; onun idrakinde sadece metot vardır. Hayatın sonsuz boyutlu ve çok karmaşık olduğunun farkındadır.
İdealist bir insan sahip olduğu her şeyi, bütün melekelerini inandıklarına tahsis eder. Onun en belirgin özelliği mesele edindiği hususlara dair samimiyetidir. İdeoloji sadece ilmin düşmanı değildir; idealin de düşmanıdır. İdeoloji bir kapandır, içine aldığı insanın alternatiflerini sınırlar; akıl dahil, bütün imkanlarını elinden alır. Bir cemiyet için idealistler ne kadar hayat verici iseler, ideolojik tipler de o derece yok edicidirler.