Kerim Balcı - Boyut değiştiren Kürtler
Cumhurbaşkanı, bırakın dünyayı, kendi vatandaşlarımıza bile PKK'nın gerçek yüzünü anlatmakta zorlandığımızdan bahsediyor.
Doğru bir tespit. Halkın muhayyilesi de, uluslararası kamuoyunun muhayyilesi de bu iktidarın kısa dönem hafızası kadar kıvrak değil de ondan.
Kimsenin PKK'yı anlayamama gibi bir derdi yok. PKK, bütün Avrupa devletlerinin, hatta Türkiye ile elan diplomatik kriz yaşayan İsrail ve Mısır'ın dahi terör örgütleri listesindedir. Sorun şu ki, bu iktidar Öcalan'a “sayın” demeyi suç olmaktan çıkardığı, valilerinin şehirleri silah deposuna çeviren PKK unsurlarına karşı sessiz kaldığı dönemde, aynı zamanda PKK'nın uluslararası arenada bir meşruiyet zemini oluşturmasına da seyirci kaldı. PKK, verdiği sözlerin hiçbirini yerine getirmeden, kendisine sözü verilenden daha fazlasını almayı başardı.
Sürekli dönüp “Bunlar olurken siz ne yapıyordunuz?” diye sormak çözüm değil. Ne var ki iktidar partisinin mevcut mücadeleyi tamamen başkanlık sisteminin kotarılması ayarlı olarak yürüttüğü yönündeki haklı haksız algı, Türkiye'nin elini kolunu bağlıyor. Yurtdışındaki okuma şu: Görüşmelerin HDP'nin haziran seçimlerinde yüzde 10'un üzerinde oy alarak Erdoğan'ın planlarını akamete uğratmasıyla çökmüş olduğu gerçeği AKP'nin hiçbir zaman samimi olmadığını gösteriyor. O gün samimi olmadığı gibi, bugün de samimi değil. Bugün de terörü değil, Kürt tabanında yaygınlaşmış olan Erdoğan'ın başkanlığına “hayır” deme iradesini sindirmeye çalışıyor.
Erdoğan, PKK'nın samimiyetsiz ve çatışmacı olduğunu dünyaya anlatamamaktan yakınıyor ama benim yurtdışında gördüğüm manzara daha vahim. Dünya Erdoğan'ın samimiyetsiz ve çatışmacı olduğunu düşünüyor. Erdoğan'ın dünya kamuoyu nezdindeki kredisi o kadar düşük ki, bir zamanlar Avrupa başkentlerinin gayr-i resmi ‘istenmeyen adamı' olan İsrail Dışişleri Bakanı Avigdor Lieberman'ın yerini şimdilerde Erdoğan almış durumda. O kadar ki sadece Erdoğan'ın PKK'ya yüklendiği gerçeği bile Batılı müttefiklerimizin PKK gerçeğine objektif bir şekilde bakmasına engel oluyor. Yani tam da ‘Beyefendi anlatmaya çalıştığı için anlatamıyoruz PKK'nın gerçek yüzünü!'
Bu noktaya kolay gelmedi Erdoğan. Beş yıl önce olduğu ‘Obama'nın arkadaşları' listesinin başından, ‘kendisiyle birlikte anılmak istenilmeyen adamlar' listesinin başına geçmek için bir hayli gayret gösterdi. Devam da ediyor. Türkiye içinde felaket boyutlarında başarılı olan Erdoğan'ın propaganda makinesi ne yazık ki yurtdışında çalışmıyor.
İşi dönüp dolaştırıp, “Hizmet'e yaptıklarının cezasını çekiyor”a getirecek değilim. Elbette kendi ülkelerindeki tek anlamlı Türk yatırımının kapatılması için lobicilik yapan, hatta açıkça rüşvet teklif eden bir Türk cumhurbaşkanını hangi ülke olsa garipser. Ama dünyanın asıl dert ettiği konu IŞİD ve Rusya'nın Suriye'ye kalıcı olarak yerleştiği gerçeği. Ve Türkiye Cumhurbaşkanı bu konuda tutarlı, kararlı bir resim veremedi bugüne kadar. IŞİD'le mücadele konusunda varılan uluslararası mutabakatı PKK ile mücadele için kullanmaya kalkışan, PYD'yi inatla ve kararlılıkla IŞİD kadar tehlikeli bir terör örgütü olmakla yaftalayan bir lider, doğal olarak alıcısı olmayan bir söylem benimsemiş demektir. Türkiye'nin IŞİD'le mücadele konusunda elinden geleni yaptığını söyleyen Amerikalılar bile, ‘artık' zaman edatıyla konuşuyorlar: ‘Türkiye IŞİD meselesinin ciddiyetini anladı artık...'
IŞİD'le hiçbir ortak paydasının olmadığını –ki asla yoktur– anlatmakta zorlandığı bir dünyaya Türkiye'nin, PKK ile giriştiği bu mücadeleyi ve bu mücadele sırasında zorla “yer değiştiren” vatandaşlarının dramını anlatması mümkün değil.
Sahi ölen sivil Kürtler de ölmeyip, ‘boyut değiştirmiş' oluyorlar değil mi? Gel de dünyaya anlat bunu!