Mehmet Kamış - Sessiz olun, çocuklar ölüyor!
Bombalarla duvarı yıkılmış, harabeye dönmüş evin önünden iki kız çocuğu yürüyor.
Nasıl bir dehşet içinde olduklarını tam olarak anlamadan, hangi savaşın içinden geçtiklerini bilmeden yürüyorlar. Muhtemelen aylardır duydukları silah seslerini ya bir film sahnesi zannediyorlar ya da olayın farkındalar ama bu sesleri (varsa ömürleri) hayatları boyunca travma olarak taşıyacaklarından haberdar değiller. Evin duvarları kurşun izleriyle delik deşik olmuş. Oyun çağının çocukları belki de bunun bir oyun olduğunu düşünüyor. Küçük kızın yüzünde belli belirsiz bir gülümseme var. Kendisini önemli bir figür haline getiren fotoğrafının çekilmesi mi onu gülümsetiyor bilinmez. Karmakarışık bir coğrafyada dünyaya gelmenin bedelinin ne olduğunu anlamadan küçücük bedenlerini kurşunlardan korumaya çalışarak yürüyorlar.
kimi gelir unumuzu alırdı
kimi gelir canımızı
kim kanundur kim eşkiya
kim dosttur kim düşman
bilemezdik arada biz kurban
Oğuzhan Köse'nin bu haftaki Aksiyon dergisinde yayımlanan Silopi fotoğraflarına bakınca insanın ruhu bir kere daha örseleniyor. Bu gördüğümüz kim bilir kaç bininci fotoğraf ama yine de ve her defasında ruhumuz bir kere daha taşlanıyor. Savaş alanına dönmüş sokakta bir yerlere gitmeye çalışan küçücük kız çocukları, insanların bu ahmak savaşında kör kurşunlara hedef olup ölen koyun sürüleri, yanmış yakılmış evler, bomba kovanlarından oyuncak yapmış çocuklar... 40 yıldır bitmeyen, bitirilmeyen ve her daim var olan ama acı şiddeti her geçen gün artan fotoğraflar. Neden Şark'ta insan bu kadar kıymetsiz, değersiz, hesapsız? Evlatlar neden bozuk para gibi harcanabilecek, buruşturulup atılabilecek değersiz bir eşya gibi görülüyor?
İçinde insan olmayan, ölümden beslenen vampir ruhlu bir idealin insani olma ihtimali var mı? Savaş ağaları müstahkem kaleler içinde, her daim koruma altında varlıklarını sürdürürken, başkasının hayatı üzerinden ölümü yüceltip, çocuk bedenlerinden siyasi güç devşiriyorlar. Ne de olsa onlar ve onların çocukları emin yerdeler.
Duygusu olmayan her savaş bir katliamdır. Silopi'de, Cizre'de, Silvan'da, Diyarbakır'da hunhar bir savaşa giren ve etrafındaki insan, çocuk, yaşlı, tarihi mekan dinlemeden her şeyi yok eden ruh terörist bir ruhtur. İçine ne kadar anlam, önem, değer, amaç, ülkü bilmem ne katmaya çalışırsa çalışsın onun tarihteki karşılığı kan içiciliktir.
Bu ruhun üzerine hiçbir şey inşa edilemez. Bu tür organizasyonlar bir tek adam rejiminin topal payandası olmaktan bir adım öteye gidemez. Bunlar muktedirlerin, masumları ezebilmesi, onların iktidarlarını tahkim edebilmesi için sadece gerekçe üretme görevlerini yerine getirir. Bugün de aynı görev için yine sahnedeler.
Güneydoğu'da insanı ve medeniyeti hunharca katlediliyorlar. Toledo'dan daha eski, Toledo kadar zengin bir medeniyet birikimi, hain bir amaç uğruna yok ediliyor ve herkes de bunu seyrediyor. Nasıl bir ruhla o tarihi mekanlara hendek açıyorsunuz, nasıl bir ruhla evlere bomba yağdırıyorsunuz, nasıl bir ruhla çocuklara kurşun sıkıyorsunuz? Nasıl bir ruhla iktidar için ortalığı kan revana çeviriyorsunuz? Tin Suresi 6. ayette söylediği gibi, ancak aşağıların en aşağısına düşen insanlar bunları yapabilir.