Joost Lagendijk - Putin baskıyı artırıyor
Almanya Başbakanı Merkel önceki gün Ankara'da Başbakan Davutoğlu ve Cumhurbaşkanı Erdoğan ile görüşerek, Kasım 2015'te Türkiye ile AB arasında varılan anlaşmaya yeni bir ivme kazandırmaya çalıştı.
Bugün de Davutoğlu aynı konuyu Lahey'de Hollanda Başbakanı Rutte ile masaya yatırıyor olacak. Bu ilkbaharda AB dönem başkanlığını devralacak olan Hollanda, yüz binlerce Suriyeli mültecinin Türkiye'den Avrupa'ya geçişi için yasal bir zemin oluşturması hedeflenen yeniden iskan planı için bastıran ülkelerden biri.
Türkiye ile AB arasında tartışılacak konular temelde iki ay öncekilerle hâlâ aynı: Suriyeli mültecilerin Türkiye'de kalmasını kolaylaştıracak (okullar, çalışma izinleri) somut projeleri desteklemek için vaat edilen 3 milyar Euro nasıl harcanacak? Yunanistan'a geçmeye çalışan mültecilerin sayısının artması nasıl engellenecek? Yeniden iskan planının gerek AB gerek Türkiye'de işlemesi nasıl sağlanacak?
Bunlar verili koşullar altında cevaplanması yeterince zor sorular. Ankara ile Brüksel arasında bir güven eksikliği var, zira Türkiye AB'nin parayı verip vermeyeceğinden ve anlaşmanın diğer maddelerini (vizesiz seyahat ve üyelik müzakerelerinin canlandırılması) yerine getirip getirmeyeceğinden emin değil. AB ise Türkiye'nin mülteci akınını durdurma çabalarıyla ilgili kuşkular besliyor.
Pazarlıklar sürerken arka planda yaşanan radikal değişimler işleri daha da karmaşıklaştırıyor, Türkiye ile AB'nin tatmin edici sonuçlara ulaşmasını da daha zor hale getiriyor. Suriye'de sahadaki durum, Suriye hükümeti güçlerinin, İran birlikleri ve Rus hava saldırılarının desteğinde Halep bölgesinde gerçekleştirdiği mevcut askeri taarruz sonucunda, keskin bir şekilde kötüleşiyor. Çatışmalar halihazırda on binlerce mülteciyi Türkiye yönünde harekete geçirmiş durumda. Türkiye hükümeti, sınıra 600 bin mültecinin yığılacağı en kötü durum senaryosunu değerlendiriyor.
Brüksel'den gelen ilk tepkiler AB'nin içinde bulunduğu çaresizliği gösteriyor. Türkiye'ye bir yandan baskıdan kaçanların ülkeye girmesine izin vermesi, diğer yandan Avrupa'ya yönelmelerine engel olmak daha fazla çaba göstermesi çağrısı yapılıyor. BBC'nin Türkiye muhabiri Mark Lowen'ın gayet isabetli değerlendirmesiyle: “Meselenin özeti şu: mültecilerin girebilmesi için arka kapıyı aç, fakat daha ileri gitmelerini engellemek için ön kapıyı kapat. Türkiye'nin şu an içinde bulunduğu durum: Suriye'deki insani krizle, Avrupa'daki mülteci krizi arasında sıkışmak.”
Hem Türkiye hem AB'nin endişe duyması gereken husus şu: Mevcut Halep krizi hiçbir şekilde Suriye savaşının rastgele ve tesadüfi bir devamı değil. Yeni mülteci akını Rusya'nın Suriye'deki planlarının ayrılmaz parçası. Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin için Moskova'nın Suriye'deki müdahalesi, artık sadece Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esed'i DAEŞ'e tek alternatif olarak sunup kurtarmakla alakalı bir husus olmaktan çıktı. Putin gelinen noktada Türkiye-Suriye sınırında daha fazla kaos yaratarak bir taşla iki kuş vurabileceğinin farkında. Ankara'yı Rus jetini düşürdüğü için cezalandırabilir ve Suriye'deki ölüm kalım oyunundaki potansiyel bir rakibini zayıflatabilir. Fakat Putin sadece Erdoğan'ın peşinde değil. Avrupa'da da Merkel başlıca hasmı konumunda, zira Berlin Putin Kırım'ı Ukrayna'dan ilhak ettikten sonra AB'nin Rusya'ya uyguladığı ekonomik yaptırımların temel taşı. Rusya'nın demir yumruklu lideri daha fazla Suriyeli mültecinin Merkel'in işini daha da zorlaştıracağını gayet iyi biliyor.
Suriye'de Rus müdahalesinden önce zaten ziyadesiyle karmaşık olan durum, Putin'in Ortadoğu'da giriştiği güç oyunun sonucunda, artık neredeyse çözülemez bir Gordiyon düğümü haline geldi. Türkiye ve AB için kaçacak yer yok: ya Rusya'nın tahriklerine birlikte göğüs gerecekler, ya da bunu başaramamaları halinde ikisi de vahim sonuçlarla yüz yüze kalacaklar.