Mustafa Ünal - Ülke çalkalanırken...
Cumhurbaşkanı Afrika'ya giderken “Ben şimdi yola çıkıyorum, ortalık çalkalanabilir.” dedi.
Çalkalandı da. Bir kehanet değil bu. Zaten ‘durgun, sakin' bir gündem yoktu ki. Ülke sürekli dalgalarla boğuşan gemi gibi; oradan oraya savrulmakta. Erdoğan'ın, Can Dündar ve Erdem Gül'e tahliye yolunu açan Anayasa Mahkemesi'nin kararı hakkındaki ağır sözlerinin ses getirmemesi imkânsızdı.
‘Çalkalanabilir' demesi boşuna değil. “Tanımıyorum, uymuyorum, saygı duymuyorum.” dedi. Daha öte söylenecek söz yok. Bu ülkede yargı kararları sert ifadelerle çok eleştirildi. Bir devlet adamının ağzından ilk kez ‘tanımamak, uymamak' gibi kavramlar çıktı. Bu kesinlikle olağan eleştiri sınırları içinde değerlendirilemez.
Erbakan, Anayasa Mahkemesi RP'yi kapattığında bu tepkiyi vermemişti. İşte iki cümle: “Anayasa Mahkemesi Türkiye'nin kuruluş itibarıyla en yüksek mahkemesidir. Almış olduğu kararlara herkesin riayet etmesi gerekir.” Bir siyasetçi için partisinin kapatılmasından daha ağır karar olabilir mi?
Erdoğan'ın MİT TIR'ları ve Can Dündar meselesini fazla kişiselleştirdiği herkesin malumu. Hukuka havale etmekle yetinmedi. Bizzat ilgilendi. Bir gazeteciyi doğrudan hedefe oturttu. “Yanına bırakmayacağım.” dedi. AYM'nin kararını kendisine dönük yorumladı. Sert çıkışının nedeni bununla sınırlı değil elbette.
AKP ve hükümet beklediği tepkiyi göstermedi. Bir parti yöneticisi Dündar ve Gül'ün tahliyesini ‘sevinçle' karşıladı. Hükümetten ise hiç ses çıkmadı. Üstelik Davutoğlu birkaç kez Dündar ve Gül'ün tutuksuz yargılanması yönünde görüş belirtti. ‘Sahipsizlik ve yalnız bırakılmışlık' öfke patlamasının en büyük nedeni.
Bir de ipin ucu kaçarsa nerede duracağı belli olmaz. Bir düşman, sıkıyönetim ve alan daraltma Erdoğan yönetiminin karakteri. Gevşeklik veya esnekliğin ne tür sonuçlar doğuracağını kestirmek zor. İki gazetecinin tahliyesi tutuklular için pekala emsal olabilir. Daha o akşam olumlu hava oluştu. AYM'nin kararı diğer gazetecileri niye kapsamasın? Hukuk Can Dündar'ı, Hidayet Karaca'dan niye ayırsın?
Saray ve AKP bu ülkeyi ancak ipi ‘sıkı tutarak' yönetebilir. Sürekli pedal çevirmek gibi. Erdoğan'ın neden sert konuştuğunun sebepleri az çok belli. Ama bu o sözleri meşru ve haklı kılmaz. Anayasa'yı takmamak bir hukuk devletinde en ağır suç. İstisnası yok. Kim olursa olsun. İster en üst düzeydeki yönetici ister sokaktaki vatandaş. Devlet çarkının dönmesi kuralların işlemesine bağlı. Bugün itirazlarla sınırlı kalan tepkiler yarın mutlaka karşısına çıkacak Erdoğan'ın.
Cumhurbaşkanı'nın dediği gibi ortalık çalkalanmakta. AKP ve troller ‘İlk hedefiniz AYM' komutunu aldı. Ve atışa başladı. Hükümet sözcüsü Kurtulmuş, Erdoğan'ın sözleri için ‘Kişisel görüşü' değerlendirmesini yapmakla yetindi. Gecikerek sahneye çıkan Adalet Bakanı Bozdağ, AYM'ye yüklendi. Erdoğan'ın açtığı yoldan yürüdü. Kararı ‘Yargıya baskı ve müdahale' olarak yorumladı. Aynı Bozdağ daha önceki AYM'nin ‘hak ihlali' kararlarına sessiz kalmıştı.
Hızını alamayan bir AKP milletvekili kesin çözümü gösterdi ‘AYM kapatılsın' dedi. AYM'nin bu ağır bombardıman karşısında sessiz kalması mümkün değildi. Başkan Arslan çok yönlü mesajlar verdi. ‘Kararlar herkesi ve her kurumu bağlamaktadır' cümlesinin adresi Cumhurbaşkanı.
Evet, ortalık çalkalanmakta. Ankara dalgalı deniz gibi. Başbakan Davutoğlu ortalıkta yok. Ne bir ses, ne bir seda. Çalkantı yüzeyle sınırlı değil. Aslolan dipteki dalga…