Necip Fazıl'ın son röportajı
Necip Fazıl Kısakürek'in vefatından yaklaşık yirmi gün önce Ahmet Kabaklı'nın Tercüman Gazetesi'ndeki köşesinde yayımlanacak olan son röportajı yapmaya Erenköy'deki köşke giden yazar Belkıs İbrahimhakkıoğlu, “Teybimiz o son röportajı kaydetmediği için Necip Fazıl Kısakürek'ten ertesi günler epey bir papara yedik ama o günün anısı olarak güzel bir fotoğraf karesi kaldı.” diyor.
Yazar Belkıs İbrahimhakkıoğlu, Tercüman gazetesine röportaj yapmak için son kez Necip Fazıl Kısakürek'in köşküne gidip nasıl röportaj yapamadan geri döndüklerini anlatıyor. O günün şahidi ise siyah beyaz tek bir fotoğraf karesi. 1983 Mayıs tarihli fotoğraf karesindeki simalar: “Belkıs İbrahimhakkıoğlu, Ayla Ağabegüm, çok eski yıllardan Üstad ile tanışıklıkları olan Hakkı İbrahimhakkıoğlu, Ahmet Kabaklı ve Necip Fazıl Kısakürek” Fotoğrafı o gün röportaja gelen vakıftaki gençlerden Sevgi Kılıç çekmiş. Bu fotoğrafı çekildikten 20 gün kadar sonra ise Üstad vefat eder.
Teyp var pil yok
Bir fotoğraf karesine sığan o unutulmaz günde kayıtlara geçmeyen ‘röportaj kazasını' ise İbrahimhakkıoğlu şöyle anlatıyor: “Hep birlikte Necip Fazıl'ın Erenköy'deki köşküne röportaj yapmak için yola çıktık. Vakıfta ses kaydı için kullandığımız küçük bir teybimiz vardı onu yanımıza almayı unutmuşuz. Ayla abla Almanya'dan getirilen evdeki teybi almış. Ama teybin ne elektrik kablosu var ne de pilleri. Pilimiz olmadığını utançtan Kabaklı hocamıza söyleyemiyoruz. Sessiz ve sıkıntılı bir şekilde köşke vardık.”
Necip Fazıl'dan utana sıkıla teybe pil almak istediklerini söyleyip genç arkadaşlarını dışarıya yolladıklarını söyleyen İbrahimhakkıoğlu, “Necip Fazıl çok titiz bir adamdı. Pilsiz teyple gittiğimizi duyunca bize hazırlıksız geldiğimiz için önce kızdı ama yapacak bir şey yoktu. Sevgi biraz sonra elinde pillerle geldi ve teybe takıp heyecandan ses kontrolü bile yapmadan röportaja başladık. Kabaklı Türkiye'nin geleceği üzerine sorular soruyor, Üstad ise uzun uzun anlatıyordu. Ben ve Ayla abla ise karşılarında boş durmayalım diyerek çantamızdan defter kalem çıkardık. Arada notlar alıp sessizce sohbeti dinlemeye başladık.” diyor.
Güzel geçen röportajın anısı bu fotoğraf karesinde ölümsüzleşir. Fakat Belkıs İbrahimhakkıoğlu eve geldiğinde kasete röportajı kaydetmediğini fark eder ve büyük bir paniğe kapılır. Bunu hocası Ahmet Kabaklı'ya ve Necip Fazıl Kısakürek'e nasıl söyleyecektir? O gece üzüntüsünden sabaha kadar uyuyamadığını ifade eden İbrahimhakkıoğlu, ertesi gün vakfa giderek durumu utana sıkıla Kabaklı'ya anlatır. Kabaklı da çok üzülür fakat yapacak bir şey yoktur. Yazdıkları notları temize çekip verirler sadece. O da köşesinde bu notları yayınlar. Fakat Necip Fazıl anlattıklarıyla yazılanlar arasındaki farkı görünce hemen Ahmet Kabaklı'yı arar, öğrenir.
Telefonda esip gürledi
Öfkeyle Necip Fazıl, vakfı arar. Belkıs İbrahimhakkıoğlu yaptıkları telefon görüşmesini şöyle anlatıyor: “Telefon o kadar öfkeli çalıyordu ki ‘eyvah Üstad arıyor' diyerek korkuyla telefonun ahizesini kaldırdım. Evet yanılmamıştım. Telefonun diğer ucunda Üstad vardı. ‘Efendim?' dediğimi duyunca sesimi tanıdı. Öfkeyle, ‘Yaptığınızı beğendiniz mi?' diye bağırdı. Ben de ‘Beğenmedik Efendim.' dedim. ‘Sizin zaten gelişinizden belliydi.' diye başlayıp beni bir güzel telefonda paparaladı. Sessizce kendisini dinledim ve dedim ki: ‘Efendim siz ne kadar kızarsanız kızın hiçbir şey benim dün gece yaşadığım üzüntü kadar büyük olamaz.' Bunu duyunca birden sustu ve şefkatli bir sesle, ‘Yavrum ne oldu dün gece?' dedi. Ben de teybin röportajı kaydetmediğini evde fark ettiğimde üzüntüden sabaha kadar uyuyamadığımı anlattım. Bu duruma kendi de çok üzüldü, ‘Evladım her şeyin çaresi vardır, olur böyle şeyler.' diye bu defa beni teselli etti. Vakıfta hepimiz bizi affettiği için çok sevindik. Teşekkür ve hürmetle telefonu kapattım.”
Ayşe Olgun'un Yeni Şafak'ta ki haberine göre yazar Belkıs İbrahimhakkıoğlu eve geldiğinde kasete röportajı kaydetmediğini fark edince üzüntüden sabaha kadar uyuyamaz.