Gökte yapılan şehir: Kudüs
Aytmatov, ‘gün uzar yüzyıl olur…' der, öyledir. Kudüs'te geçirdiğimiz dört gün, adeta asra bedeldi.
Kudüs, Sezai Karakoç'un deyişiyle, gerçekten de, ‘Gökte yapılıp yere indirilen bir şehir'di, bir ‘Tanrı şehri'ydi. Bu kutsal belde şimdi işgal altında. İlk siyonist kongrenin toplandığı 28 Ağustos 1897'den itibaren adım adım işgal ediliyor Filistin. Ve Filistin'in kalbi olan Kudüs…
Kudüs'e, Tel Aviv yoluyla gittik. Havalimanına indiğimizde yağmur çiseliyordu. Kaldığımız sürece bu yağmur sürdü. Sezai Karakoç diyor ya, ‘ve güldün rengarenk yağmurlar yağdı/insanı ağlatan yağmurlar yağdı/yaralı bir ceylan gözleri kadar sıcak/yaralı bir ceylan kalbi gibi içli bir sesin vardı”, sanki bunu onunla birlikte Kudüs için söylüyor.
İsrail işgalinin geldiği noktayı yansıtması açısından bir rakam vereyim: Toplam 27.000 km²'lik Filistin topraklarının, bugün 21.000 km²'si İsrail işgalcilerinin elinde. Kalan 6.000 km² ise Filistin'e ait. Bu alan da üçe tasnif edilmiş: A, B, C bölgeleri. A bölgesi sözüm ona Filistinliler dışında kimsenin giremeyeceği alanlardan oluşuyor. Fakat İsrail askerleri dilediği zaman girip operasyon yapabiliyor.
Yeşil alanlar ve su kaynakları İsrail'in elinde. Filistinlilere kendi suyunu parayla satıyor.
İsrail'in işgalciliği, çocukları, yaşlıları, hastaları da öldürmesi, teolojik bir referansa atıf yapıyor: Arz-ı Mev'ud. Tevrat'ta iki yerde geçiyor. Vâdedilmiş toprak. Büyük İsrail, Mezopotamya'yı da içine alarak Anadolu'nun bir kısmına değin uzanıyor. Yahudiler, bu teolojik kaynağa göre, kendilerini tek ve üstün ırk görüyor. Diğerleri, ancak Yahudilere hizmet etmek üzere yaratılmış ‘mahluk'lar. Tevrat'ta, vâdedilmiş toprak için, ‘senin yaşadığın toprakları Rab, senin soyuna vâdetti' deniyor. Dolayısıyla İsrail, Kudüs dahil, Mezopotamya'yı Yahudileştirmek için adım adım ilerliyor. Bu uğurda her şeyi göze alıyor. Bir zamanlar İngiltere'nin bölgeye jandarma olarak bırakıp gittiği İsrail, 1950'li yıllardan itibaren ABD'nin bir eyaleti gibi orada bir terör ve ölüm makinesi gibi davranıyor.
780 km'lik bir ‘medeniyet duvarı' ördü İsrail burada. Mescid-i Aksa'dan ezan-ı Muhammedi dinleyen çoğu Filistinli duvarın gerisinde ve yıllardır mescide gelemiyor. Yakınlarını ziyaret edemiyor.
Faiz, Yahudiliğe göre haram. Fakat, siyonist ideallere hizmet edecekse, Yahudi olmayanlara faiz uygulamak meşru, hatta gerekli. 1967'den bugüne toplam 750 bin Filistinli tutuklanmış ve hâlâ tutukevinde.
Filistin'e ayrılmış olan ve küçülmeye devam eden bir avuç toprağın içinde kutsal Kudüs var. Müslümanlar burayı siyaseten yönettiği zamanlar, Kudüs, ilahî; bir şehir olarak esenlik yurduydu. Şimdi gözyaşının, kanın ve zulmün şehri. İsrail, sahiplerinin de desteğiyle alabildiğine şımarmış, küstahça davranıyor. İşlediği insanlık ve savaş suçları bir gün mutlaka yargı konusu olacaktır. İsraillilerin yüzde 60'ı asker. Yüzde 15'i dindar. Yüzde 60'ı laik. Yüzde 25'i ateist. Fakat yüzde 60'ı Yahudileri üstün ırk olarak görüyor.
Kudüs'te güzel bir insan
Tel Aviv'den Kudüs'e geçince, ilkin Zeytindağı'nda, Rabiatü'l-Adeviyye'nin makamına gittik. Bir kaldık, niyaz ettik. Hz. Rabiâ, İslam irfan tarihinin en kıymetli isimlerinden. Kısa bir dinlenme molasını takiben Mescid-i Aksa'ya vardık. Mescid-i Aksa genişçe bir alana yayılmış bir külliye. Pek çok mescit bulunuyor içinde. Namazgahlar, makamlar, çeşmeler, mihraplar… Mervan mescidi büyüleyiciydi. Burası insanlığın en kadim mekanı. Onlarca nebiye, resule ev sahipliği yapmış.
Kudüs'te güzel bir insanla tanıştık: Şeyh Abdulkerim. Şazeliyye'nin Aleviyye kolundan. Afganî; tekkesi olarak bilinen dergahın şeyhi. El Aksa'da imametinde bir namaz kıldık. Sonrasında bu güzel insanın etrafında halkalanıp niyaz ettik. Şeyh Abdulkerim, sürekli dua etti. Hz. Ömer'den, Selahaddin-i Eyyubî;'den, Sultan II. Abdulhamid'den ve Sn. Erdoğan'dan söz etti. Erdoğan'ın, “Mescid-i Aksa'ya yapılan bu saldırı, bize yapılmıştır.” beyanatını hatırlattı.
Kudüs'te bir şey daha öğrendik. İsrail, Filistin bölgesinde ücretsiz uyuşturucu madde dağıtıyor. İsrail bölgesinde uyuşturucunun her türü yasak. Filistin'de çocukları alıştırmak için böyle yapıyorlar.
Ertesi sabah, 05.20'de El Aksa'da sabah namazı kıldık. Muhteşemdi.
'Sadece gelin yeter'
Mescid-i Aksa'da gün boyu dolaştık. Kesintisiz rahmet yağdı. Zaman zaman surdan çıkıp eski Kudüs'ün sokaklarında dolaştık. Türkiyeli olduğumuzu öğrenince Filistinlilerin tutumunu görmeliydiniz. Zaten Filistin sokaklarında bir Türkiyelinin var olması onların kendilerini güçlü hissetmesi için yeter sebep. Sadece buraya gelin, diyorlar. Sizden başka bir şey istemiyoruz. Her sokakta Kanuni'den, Hz. Ömer'den, Selahaddin'den, Abdulhamid ve Abdulaziz'den, Yeni Türkiye'den, Tika'dan bir iz var. Hürrem Sultan'ın Kudüs'e emeği çok. Kudüs'ün tapusu olan bu eserler yıkıldıkça Tika onarıyor, yeniden yapıyor. Filistinlilerin gözü Türkiye'de. Hani Sovyetler Birliği dağılınca, Türk cumhuriyetlerine Türkiye'den aşırı bir ilgi oluşmuştu. O süreçte, “Türkiye abidir” sözü çok dolaşıyordu ve Türk cumhuriyetlerindeki soydaşlarımızın bu sözden incindiği söyleniyordu. Kudüs'te bunun aksini gördük. Israrla her Filistinli, “Siz ev sahibisiniz, biz misafiriz. Siz Arap'sınız, biz Türk'üz. Siz abisiniz, biz küçük kardeşiz.” diyor.
Mescid-i Aksa'yı çevreleyen surlarda da tarihin izleri var. Kanuni döneminde eklemeler ve onarım yapılmış. Dolaşırken sağda bir zamanlar Kanuni'nin, şehrin su ihtiyacını karşılaması için yaptırdığı göletin yanından geçtik. Ardından el-Halil'e gittik.
El-Halil'de Hz. İbrahim'in, çocuklarının, onların eşlerinin kabirlerini ziyaret ettik. Halil İbrahim Mescid'inde tatsız bir sürpriz sizi bekliyor. Yakın bir zamanda, bu mescitte, fanatik bir Yahudi doktor, cemaate ateş açmış ve sekiz kişiyi şehit etmiş, dört yüze yakın kişiyi yaralamış. Cemaat tarafından öldürülmüş. İsrail hükümeti, adam için deli raporu tanzim etmiş. Bunu bahane eden İsrail, mescidi kapatmış. Açtığında ise mescidin bir kısmının sinagog yapıldığı görülmüş. Şimdi namaz vaktinde, metal bir perde ile ayrılmış olan sinagog kısmından tuhaf sesler geliyor.
El Halil, Ramallah gibi Filistin bölgesine ait ama İsrail dilediği zaman buraya girip istediğini yapabiliyor. İsrail'in katliamlarından bir kısmı burada gerçekleşmiş. Filistin'in birçok yerinde olduğu gibi, burada da zeytin ağaçları çok görülüyor. Filistinliler zeytin ağacını çok seviyor. İsrailliler hiç sevmiyor. El Halil'de caddelerde sık sık karşınıza bir poster çıkıyor. Josef adında bir hahambaşının posteri bu. Bu kişi, Dökme Kurşun harekatında bir “fetva” yayınlamış. İsrail katliam yaptığında, bazı İsraillilerden cılız eleştiri sesleri yükselmiş. “Çocuklar ölüyor” vs. diye. Bunun üzerine, bu hahambaşı şöyle bir fetva yayınlamış: “Asıl günah, İsrail halkının güvenliği için bütün Gazzelilerin öldürülmemesidir.”
Her yerde zulüm
Bir İsraillinin yıllık geliri, 35 bin dolarken, bir Filistinlininki sadece 2 bin dolar. Vergiler son derece ağır. Filistinliler, ülkelerini terke zorlanıyor. İsrail parlamentosu, yakın bir tarihte sekiz maddelik bir planı kabul etmiş. Plana göre, Filistin bayrağı taşıyanlara ağır cezalar veriliyor. “Yaşasın Filistin” diye bağıranlar tutuklanıyor. Gösterilere katılanların mülklerine el konuyor, oturumları iptal ediliyor. Cenazeler ailelerine verilmiyor. Herhangi bir sivil toplumuna üye olmak da suç kapsamına alınmış.
Sık sık şu söz gruplarını uluslararası medyada duyarsınız: “İsrail barış görüşmeleri…”, “İsrail yerleşim birimleri…”, “Ağlama duvarı…”, “Filistin sorunu…” “Utanç duvarı…” Bu ifadeleri şöyle değiştirmekte yarar var: “İsrail savaş görüşmeleri…”, “İsrail işgal bölgeleri”, “Burak duvarı”, "İsrail sorunu”, “medeniyet duvarı…”
El Halil'de zaman zaman ‘sarı çizgi'ler gördük. Bu çizgiyle Yahudilere şöyle deniyor: “Bu, seni güvenli bir yere mutlaka götürecektir. Senin için burası güvenli bir alandır. Korkma. Bu çizgiyi takib edebilirsin.”
İsraillilerin araçlarının plakası sarı. Filistinliler ise beyaz üzerine yeşil yazı kullanıyorlar. Filistin plakalı araçlar sadece 6 bin km²'lik alan içinde dolaşabiliyor.
Doğu Kudüs… Batı Kudüs… İsrail bu ifadeleri sevmiyor. 1967 yılından itibaren korsan bir başkentleri var: Kudüs. Oysa Kudüs, Filistin'in kalbi.
El Halil'de ve diğer Filistin bölgelerinde tarım yapılırken İsrail'in bir başka zulmüyle yüzleşiyorlar. İsrail, toprağa genellikle uygun olmayan ürünleri ekmeye zorluyorlar. Ekin verimli olmayınca da ağır vergiler ödenemiyor. Birkaç yıl bu tekrarlanınca toprağa el konuyor.
“Gâipler (Kayıplar) Yasası” diye bir yasa var. İsrail bu yasa ile gözaltına alınan, yoksulluktan dolayı evini terk eden, iş ya da öğrenim için gidenlerin mülklerine el koyabiliyor. Filistin bir ölüm ülkesine dönüşmüş. Hamile kadınlara kötü davranılıyor, kadınların sokakta başörtüleri zorla çıkarılıyor, çocuğa benzin içirilip ateşe veriliyor, çocuklar alnından vuruluyor.
Kenize Murad'ın da söz ettiği bir olayı hatırlayalım: Filistinli bir kadın hamile ve doğumu yaklaşmış. Sancı başlamış. Kocası, kadını ambulansla hastaneye götürürken bir kontrol noktasına geliyorlar. İsrail polisi saatlerce bekletiyor. Kocası çılgına dönüyor. Polislere/askerlere bağırıyor. Adama ateş edip ağır yaralıyorlar. Bu kez sancılar içinde kıvranan kadın isyan ediyor. Onu da vuruyorlar. Bu arada doğum gerçekleşiyor. Kadın ve adam ölüyor. Çocuk yaşıyor, şu an Filistin'de ve gençliğe adım atmış.
Filistinli çocukların silahı, taş. Bunun özel anlamları var. Bir kere bol. Kudüs taşı çok bir şehir. Ve bedava. İkincisi, masumâne bir direniş. Sembolik anlamları da var. Hz. İbrahim taş kullanmış. Ebabil kuşlarının getirdiği taşları hatırlayalım. Yahudilerde de şeytan taşlama söz konusu. Dolayısıyla Filistinliler taş kullanarak onları şeytanla özdeşleştirmiş oluyorlar. Kudüs'ten gelirken küçük bir zeytin dalı ile taş getirdim. Şimdi evimin bir odasının duvarında çerçevelenmiş bir halde.