OHAL'in getirdikleri ve sıkıyönetim rejiminden farkları
Ülkemize karşı görülmedik bir ihanet içinde harekete geçen FETÖ'nün gözaltına alınan veya tutuklanan üyeleri olduğu gibi hala daha içimizde saklanan ve deşifre olmamak için ilginç yöntemlere başvuran ‘kripto' bürokratları, polisleri, askerleri ve sivilleri olabileceği asla ve asla gözden kaçırılmamalıdır. İşte tam da bu kişilere karşı uyanık olmak ve keyfi uygulamalara fırsat vermemek için sürecin doğru yönetilmesi gerekmektedir. OHAL, kötü niyetli kişilere fırsat aracına dönüştürülmeden devlet-millet bütünleşmesiyle geçirilmelidir.
Olağanüstü yönetim usulleri veya rejimleri, devletin, hukuk düzeninin olağan kuralları ile üstesinden gelinmesine imkan olmayan olağanüstü bir tehdit veya tehlike karşısında başvurduğu ve yine hukuk düzeni içinde kalarak bu tehditlerle baş etmesine imkan veren usullerdir. Olağanüstü yönetim usulleri 1982 Anayasası'nın 119 ilâ 122'nci maddelerinde düzenlenmiştir. Anayasa “olağanüstü hâl” ve “sıkıyönetim” olmak üzere iki tür olağanüstü yönetim usulü öngörmüştür.
OHAL NEDİR?
Olağanüstü hâl, belli sebepler yüzünden bozulmuş olan kamu düzeninin yeniden sağlanması amacıyla yürürlüğe konulan bir olağanüstü yönetim usulüdür.
Anayasamızda olağanüstü hâl kararı verilmesi için gereken sebepler iki grupta toplanmıştır:
Madde 119'da belirtilen sebepler: Tabiî; afet, tehlikeli salgın hastalıklar veya ağır ekonomik bunalım halleri.
Madde 120'de belirtilen sebepler: Anayasa ile kurulan hür demokrasi düzenini veya temel hak ve hürriyetleri ortadan kaldırmaya yönelik yaygın şiddet hareketlerine ait ciddi belirtilerin ortaya çıkması veya şiddet olayları sebebiyle kamu düzeninin ciddi şekilde bozulması halleri.
Olağanüstü hâl altı ayı geçmemek üzere ilan edilebilir ancak mevcut sebeplerin devam etmesi halinde Bakanlar Kurulu her defasında dört ayı geçmemek üzere, olağanüstü hâl süresinin uzatılmasını Türkiye Büyük Millet Meclisinden isteyebilir.
Olağanüstü hâlin ilan edilmesiyle olağanüstü hâl rejimi yürürlüğe girer. Olağanüstü hâl ilan edilmesinin ana hatlarıyla üç hukuki sonucu vardır: (1) Temel hak ve hürriyetlerin kullanılması kısmen veya tamamen durdurulabilir. (2) Vatandaşlar için para, mal ve çalışma yükümlülükleri getirilebilir. (3) Olağanüstü hâl kanun hükmünde kararnamesi çıkarılabilir.
Temel hak ve özgürlüklerin kısıtlanmasına örnek olarak gözaltı sürelerinin uzatılması gösterilebilir. Yapılan soruşturmaların daha etkin ve sağlıklı yürümesi bakımından önümüzdeki günlerde böyle bir uygulama söz konusu olabilecektir.
Özellikle şunu belirtmekte fayda var ki Anayasa'nın 121. maddesinde belirtildiği üzere “Olağanüstü hal süresince, Cumhurbaşkanının başkanlığında toplanan Bakanlar Kurulu, olağanüstü hâlin gerekli kıldığı konularda, kanun hükmünde kararnameler (KHK) çıkarabilir. OHAL'e gerekçe oluşturan konularla sınırlı olabilecek bu KHK'lar Anayasa Mahkemesine taşınamayacaktır.
OHAL Kanunu'nun 27. maddesine göre, bölge valisi, olağanüstü hâlin gerektirdiği durumlarda mahalli idarelerin organlarınca alınacak kararlar ile tesis edilecek tasarrufların tamamının veya belli konulara ilişkin olanlarının; il merkezinde kendisinin, görevlendirilmesi halinde il valisinin ve ilçelerde kaymakamların onayı ile yürürlük kazanmasını kararlaştırabilecektir.
OHAL Kanunu gereğince hükümetin yetkileri birçok alanda genişleyecek, daha doğrusu meclis denetimi devam edecek olmakla birlikte KHK'lar aracılığıyla hızlı hareket etme imkanı doğacaktır. Bu kanunla verilen yetkilerle ilgili açılan davalarda yürütmenin durdurulması kararı verilemeyecektir.
SIKIYÖNETİM
Sıkıyönetim ise OHAL'den önemli farkları ihtiva etmektedir. Anayasa'nın 122.maddesine göre sıkıyönetim;
a) Anayasa'nın tanıdığı hür demokrasi düzenini veya temel hak ve hürriyetleri ortadan kaldırmaya yönelen ve olağanüstü hâl ilânını gerektiren hallerden daha vahim şiddet hareketlerinin yaygınlaşması,
b) Savaş hali veya savaşı gerektirecek bir durumun baş göstermesi,
c) Ayaklanma olması,
d) Vatan veya Cumhuriyete karşı kuvvetli ve eylemli bir kalkışmanın,
e) Ülkenin ve milletin bölünmezliğini içten veya dıştan tehlikeye düşüren şiddet hareketlerinin yaygınlaşması durumlarında uygulanabilecek bir olağanüstü yönetim biçimidir.
Sıkıyönetim, olağanüstü hâlden farklı olarak dört ayı aşmamak üzere ilan edilebilir ve uzatılması TBMM kararına bağlıdır. Savaş durumunda 4 aylık süre sınırı söz konusu değildir.
Sıkıyönetimin uygulanmasında görev ve yetki sıkıyönetim komutanına aittir ve kolluk kuvvetlerine ait görev ve yetkiler sıkıyönetim komutanlıklarına geçer. Sıkıyönetim komutanının önemli yetkilerinden bir kaçı;
•Konutları ve her türlü binaları, işyerlerini, müesseseleri ve bunlara ait müştemilatı aramak,
•Kişilerin üzerlerini aratma, her türlü araçlarla yapılan yayım ve haberleşmeye sansür koymak,
•Belli kişilerin sıkıyönetim bölgesi içine girmelerini veya yerleşmelerini yasaklama, bazı kişileri sıkıyönetim bölgesi dışına çıkarma,
•Toplantı ve gösteri yürüyüşlerini yasaklayabilmektir.
Sıkıyönetim süresince sıkıyönetim kanunda sayılmış bazı suçların yargılanması sıkıyönetim askerî; mahkemelerinde gerçekleştirilir.
SONUÇ VE DEĞERLENDİRME
OHAL yukarıda ayrıntısıyla izah edilen imkânları ve özellikle geniş bir kanun hükmünde kararname çıkarma yetkisi tanıdığından, huzur ortamını bozabilecek olaylara ve devlet içerisinde yapılanmış terör örgütü mensuplarına karşı, bürokrasinin hantallığına maruz kalınmadan hızlı bir şekilde müdahale edilmesine imkân sağlayacaktır.
OHAL kararı ilanı kadar, uygulanmasının ehemmiyeti üzerinde durmamız gerekiyor. Bir hukuk devleti olarak bu süreci yönetmek ve özellikle OHAL kararlarını uygulayanların seçimi hususunda dikkat etmek elzem gözüküyor. Ülkemizin geçmiş hadiselerden aldığı dersler bizlere, bu süreci terör örgütlerine ve üyelerine karşı caydırıcı bir güç olarak kullanan kişiler olabileceği gibi keyfi emir ve davranışlar sonucu bir hukuk devletinde asla olmaması gereken uygulamaların da olabileceğini hatırlatıyor. Savunma hakkı, adil yargılanma hakkı, özel hayatın gizliliği, konut dokunulmazlığı gibi mühim hususlarda OHAL kararlarının tatbikine dikkat edilmesi gerekiyor.
Ülkemize karşı görülmedik bir ihanet içinde harekete geçen FETÖ'nün gözaltına alınan veya tutuklanan üyeleri olduğu gibi hala daha içimizde saklanan ve deşifre olmamak için ilginç yöntemlere başvuran “kripto” bürokratları, polisleri, askerleri ve sivilleri olabileceği asla ve asla gözden kaçırılmamalıdır. İşte tam da bu kişilere karşı uyanık olmak ve keyfi uygulamalara fırsat vermemek için sürecin doğru yönetilmesi gerekmektedir. OHAL, kötü niyetli kişilere fırsat aracına dönüştürülmeden devlet-millet bütünleşmesiyle geçirilmelidir.
Bu süreçte devletin varlığı ve birliği, vatanın ve milletin bölünmez bütünlüğü için atılacak tüm sağlıklı adımları vatandaşlar olarak desteklememiz gerektiğini vurguluyor, yapılacak etkin mücadele sonucunda en kısa zamanda sonuç alınmasını ve olağan düzene dönüşün sağlanmasını temenni ediyoruz.
Fransa, Almanya gibi AB üyesi ülkelerde de uygulamasına şahit olduğumuz OHAL'in, hukukun evrensel ilkelerine aykırı olmayacak şekilde kullanılırsa vatandaşımızın endişe etmesini gerektirecek bir durum oluşturmayacağını belirtmek istiyoruz. Unutulmaması gereken nokta şudur ki, OHAL'in amacı özgürlükleri sınırlamak değil, bilakis kamu düzenini ve vatandaşların güvenliği ile temel hak ve özgürlüklerini korumaktır. OHAL süreci yönetilirken vatandaşlarımızın huzur ve refahının artmasına, ekonomik kalkınma planlarının sekteye uğramamasına dikkat edilmelidir. Şu ana kadar hükümet yetkililerinden yapılan açıklamalar bu yönde umut vermektedir. Yürülüğe giren ilk KHK'de OHAL'in verdiği yetkilerin amacına uygun ve belli hedeflerle sınırlı olarak kullanıldığını göstermektedir.
Olağanüstü zamanların hukuku bile devleti adil olmaktan ve insan haklarına riayetten bir adım bile geri bıraktırmamalıdır. Milletçe içinden geçtiğimiz bu sıkıntılı sürecin en kısa zamanda sona ererek huzur, kalıcı barış ve sükunun hakim olduğu bir düzenin tesisini temenni ediyoruz.