Siyasiler tepki versin diye elimi masaya vurdum
15-16 Temmuz'da Fethullahçı Terör Örgütü tarafından Darbe Girişimi halkın direnişi ile engellendi. Belki de ilk kez bu darbe girişiminde halk ve medya topyekün darbeye karşı onurlu bir mücadele verdi. NTV'nin deneyimi ekran yüzü Oğuz Haksever, darbe gecesinde demokrasiden yana, cuntaya karşı örnek gösterilecek bir yayın yaptı. Haksever ile o geceyi ve yaşadıklarını konuştuk.
O akşamı anlatır mısınız? Ekrandaydınız, yılardan beri gazetecilik yapıyorsunuz, bir medya mensubu olarak ilk duyduğunuz saniyelerden sonra neler hissettiniz?
Bu tür olaylarda hepimiz bizim kuşak, geçmişte bunları yaşadığımız için tekrar olabileceği konusunda daima aklımızın bir kenarında ihtimali barındırırız ve olursa ne yapacağımıza da karar vermeye çalışırız. Karar verildiği zaman rahatlarız. O karar her ne olursa olsun, bunu geçmişte gerçekten düşünmüştüm, her ne olursa olsun darbe ve benzeri girişimler olursa, bu ülkenin meşru hükümetine, anayasal sistemine, parlamentosuna, seçilmiş insanlarına yönelik bir şey olursa buna karşı dururum diye içimden kararımı vermiştim. O akşam o karar gündeme geldi. O akşam ben ayrıldıktan sonra NTV'ye giderken o karar kristalize olmuş bir şekilde gittim, stüdyoya girdim. Ben 12 Eylül'de de haberciydim, TRT'de çalışıyordum. Neler olduğunu, üzerimizde nasıl baskılar olduğunu çok iyi biliyoruz. Kim olursa olsun, darbeyi kim yaparsa yapsın, sonuçlarının bu ülkenin insanları üzerindeki berbat etkilerini çok iyi biliyoruz. O tecrübe de tabii ki bu kararı daha önceden almamda ve sonra yayına giderken hatırlamamda, orada kristalize etmemde e önemli bir rol oynadı. Bütün hikâye budur.
12 Eylülü hatırlıyorum, 8-10 yaşlarındaydım, önümdeki fotoğraflar hiç geçmiyor. 28 Şubat ve benzerlerini yaşadık, gazeteci olarak takip ettik. Stüdyoya girdiniz ve durumun vahametini anladınız. Sizi ekranda izlerken TRT'de bir bildiri okunduğu söylediniz. Bildiri önemli bir dönemeç. O an "darbe başarılı olur" diye düşündünüz mü?
Sormanız iyi oldu hiç düşünmemiştim, bizde de bir yayın bütün arkadaşlarımızla yürütülüyor. O an tam bir disiplin vardı. O manzara, ardında CNN'in boş görüntüsü bunları düşünmedik ve hatta bize de geleceklerine dair duyumları alınca haber merkezinde hazırlıklara başladık. Gelişlerini görüntüleyecek şekilde de hazırlık yaptık. O sırada da görevimizi ve tarihi kaydetme görevimizi yapacaktık. Darbenin başarılı olacağını düşünmüyordum ama gelirlerse o görüntülerin nasıl saklanacağı da düşünülüyordu. Meslektaşlarım bunu çok iyi bilirler, ben de Körfez Savaşı'nı, Yugoslavya İç Savaşı'nı izledim. Olay daha Bosna Ersek'e sirayet etmeden önce. Orada da üzerimizden uçaklar geçti, bombalar atıldı, yanımızda çatışmalar oldu, görüntülemeye çalıştık. Sonradan bunu hissederiz; "senin çocuğun var, ailen var" bu bir suçlama olarak değil ama o anda neden bunları düşünmediğimizi o an aklımızdan geçiririz. Bir şeye motive olup bunu iyice içselleştirişseniz gerçekten bazı durumlarda karşı karşıya bulunduğunuz riskleri düşünmezsiniz. O akşamda NTV'de bunlar yaşanıyordu.
CUMHURBAŞKANI'NIN KONUŞMASI İŞİ DEĞİŞTİRDİ
Sizin muhalefete çağrınız oldu. Orada sizi izleyenler bu heyecanınızı hissettiler…
Biraz eski olunca; ilk sorguladığım konu bunun emir-komuta zinciri içersinde olup olmadığıydı. Bunu 12 Eylül'den biliyoruz, 12 Eylül'ün ilk bildirisinin TRT'deki teksir kopyası hala elimdedir. Orada ilk söylenen şey, 12 Eylül darbesinin emir-komuta içerisinde olduğuydu. Sonra komutanlar aramaya başladı, o da çok önemli bir gelişmeydi. Siyasi partilerin görüşlerin ne olduğu konusu da önemliydi. Fakat çıkıp ekranda yayına katılıp konuşmak halkın motivasyonu açısından çok önemli. Ben önümdeki bilgisayardan Kılıçdaroğlu'nun Bahçeli'nin ya da diğer siyasi liderlerin bir açıklaması var mı diye baktım. Kılıçdaroğlu'nu bulur bulmaz ilettim. Tüm isteğim liderlerin ekrana çıkıp bu girişime karşı olduklarını açıklamasıydı. Çünkü ses ve görüntü etkili, inandırıcı olacaktı. Bu çağrıyı birkaç defa yapmışım, hatırlamıyorum. Daha sonra öyle bir an geldi, onlara yönelik bir tepki değildi, bir şekilde ekrana çıkıp konuşmalarını talep ediyordum. Elimi de o ara masaya vurmuşum. Hala elimde ağrısı var.
MEDYA DARBEYE KARŞI SIKI DURDU
Medya sıkı durdu diyebilir miyiz?
Kesinlikle. Hiçbir ayrım yapmadan medyanın direndiğini, daha doğrusu karşı olduğunu bir yanda tutup düzgün, etkili habercilik yapma ilkesini aktardı. Darbe girişimcilerinden birisi sahte bir kimlikle yayına bağlanabilir, tüm bunlar engellendi. Stüdyodayız ama arkamızda da Genel Yayın Yönetmenimizden muhabirlere kadar ciddi bir süzgeç var. Haber merkezinde dolaşırken buna tanık oldum. Arada bir korsan açıklama çıkabilirdi. Bilinçli, mesleğin süzgeç ilkelerini tam anlamıyla uygulayan haber merkezleri vardı.
Halk TV hükümete karşı tavrıyla bilinir, Cumhurbaşkanı'nın görüntülü telefon konuşmasını yayınladı. Bu da moral motivasyon açısından etkiliydi. Halkı nasıl gördünüz?
12 saat stüdyodaydım. Dikkatimi çeken diğer konu polisin tavrıydı. Bazı linç girişimlerine engel oldular. Halk tankın önünde durdu düşünebiliyor musunuz? O akşam aklıma Tiananmen olayı geldi, Yeltsin'in Moskova'daki darbe sırasında tankın önüne çıkması, tankların parlamento binasını topa tutması vs. bu görüntüleri anımsattık izleyicilere. En önemli güç, ulus, halk, millet… Tanımı ne olursa olsun. Kahir bir ekseriyetle son derece bilinçli, faziletli davrandılar. En önemli şey halkın faziletiydi.
Ekrandasınız, ne zaman "tamam başarısız oldular, rahatlayabiliriz" duygusunu ne zaman hissetiniz?
Sabah 6 sıralarıydı. Bir de Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın İstanbul Atatürk Havalimanı'na indiği bilgisi… Yayında da söyledim, bu nasıl bir yolculuktu, yolculuğun ayrıntıları mutlaka ortaya çıkacak. Ayrıca gelen görüntüler, halkın görüntüsü, Boğaziçi Köprüsü'nde askerlerin teslim olması ki bildiğim kadarıyla emniyet kaynakları öyle diyor; çok zalimce davranmışlar. Onların teslim oluşu, onların teslim olduğuna dair görüntülerin gelmesi, bizler de başarısız darbe girişiminin topyekûn ülkenin faziletli, sağduyulu her insanıyla birlikte engellendiği görüşü bende oluştu.
DUR BİR DAKİKA, İŞİN BİTMEDİ
12 saatlik süre bitti. Eve gidip dinlenmeye karar verdiniz. Eve girdiğinizdeki ruh haliniz nasıldı?
Konu yayın, içerik ne kadar kritik olursa olsun çok böyle bir muhasebe yapmıyorsunuz, tek yaptığınız muhasebe düzgün bir yayın mıydı? Birçok açıdan düzgündü. Dinlenemedim. Adrenalin had safhada olduğu için ve hala olay devam ettiği için vücut size "dur bir dakika, işin bitmedi." diyor. Evde oturdum, izledim, normalden erken saatte de yayına gittim. Bizde bir tabir var: Tut şunun ucundan, bitirelim abi. Su getir, çay götür ne yapmak gerekiyorsa yaparız. Bu duygu önemli. Bütün gazeteci arkadaşlar bilir, kritik anlarda çalışan insanlar bilir. Uykunuz gelmez, yorgunluk kolay kolay hissetmezsiniz, susamazsınız, öksürüğünüz aksırığınız gelmez. İnsan bedeninin mucizesidir adrenalin. Uzun saatler yayın yapan bir televizyon habercisiyim. Bu 12 saat sürdü, Çeçenlerin gemi kaçırılma olayında da böyleydi.
İleriye baktığınızda umutlarınız neler?
Bütün umudum Türkiye'deki kutuplaşmanın ortadan kalkması için de bu darbe girişimi sonucu sergilenen birlikteliğin ve dayanışmanın devam etmesi ve kutuplaşmanın kutuplaşması konusunda bu olayın bir milat olması, herkes, her medya mensubu, her vatandaş, her siyasetçi bunu oya gibi işlemeli bu açıdan.
Çok tebrik geliyor herhalde…
Sağolsunlar arıyorlar, NTV izleyici sistemine iletiyorlar. Hepsine verdiğim yanıt, hep birlikte yanıtı. Hep birlikte çalışıp görevimizi yaptık.