TARİHİ GELİŞİM İÇİNDE TUĞ...
İslâmiyet’in kabulünden önceki devirlerde sancakla beraber ve aynı makamda kullanılır, bayrakla birlikte ordu ve birliklerin önünde taşınarak yol gösterir.
Tuğ tepesine atkuyruğu bağlanmış, ucuna altın yaldızlı top geçirilmiş, mızrak türünden bir alâmetin adı olarak açıklanır.
Tuğ; Savaşlarda başları at kıllarıyla süslenmiş gönderlere takılmakta gönder ve sırıklar çok uzun olduğu için uzaklardan görülebilmektedir.
Kâşgarlı Mahmud’un sözlüğünde tuğ, davul (kös), bayrak aynı anlama gelmekte ve bağımsızlık alâmeti kabul edilmektedir.
Kutadgu Bilig’de, “Gök gürledi, vurdu nevbet tuğu, şimşek çaktı, hakanın tuğunu/bayrağını çekti” denir. Burada toplanma ve birlik olmaya çağıran nöbet davulu kösle tuğ ve bayrak aynı bütünün parçaları şeklinde bağımsızlığı belirtmektedir.
Davul/kös, tuğ ve bayrak yine bağımsızlık timsali olarak mehterde yer almaktadır.
Uygur devrinde yazılmış Oğuz Kağan destanında geçen, “Güneş tuğumuz, gök de otağımız olsun” ifadesi Oğuz Kağan’ın kendi soyuna ve nesline buyruğu gibidir.
Türk destanı Manas’ta, “Kızıl tuğun dibini yere sançınız, başını göklere yayınız” yazılıdır. Destanın bu bölümünde, tuğ bayrakla aynı anlamda değerlendirilip yüceliğini vurgulamak için topraktan gökyüzüne kadar uzandığı ve iki dünyayı birleştirdiği belirtilmek istenmiştir.
Moğollar’da da Cengiz Han’ın hanlık alâmeti tuğ ve davuldu. Bunların korunmasına büyük önem verilirdi.
Timurlular döneminde öncüler fethedilen kale burçlarına tuğlarını dikerlerdi.
İslâmî döneme geçildiğinde özellikle Osmanlı devrinde hilâl, evren/güneş/dünyayı temsil eden küre, mızrak ucu biçiminde tuğ tepelikleri kullanılmıştır.
Padişah ve büyük devlet adamlarının tuğlarına genelde “tûğ-ı hümâyun” adı verilirdi.
Osmanlılar’da genelde padişahın yedi, sadrazamların beş, vezirlerin üç, beylerbeyinin iki, sancak beylerinin ve mirlivâların birer tuğu bulunurdu.
Osmanlı Devleti’nde ordunun sefere çıkması kararı alınınca padişah tuğları da meydana çıkarılırdı.
Sefer süresince ilk konak alanına götürülür ve burada otağ-ı hümâyunun önüne dikilirdi.
Padişah ilk konaklama yerine ulaştığında bir sonraki konaklama yerini hazırlayacak, çadır mehteri denilen otağ-ı hümâyunu kurmakla görevli birlik tûğ-ı hümâyunlardan ikisini alarak ikinci konaklama yerini hazırlamak üzere yola çıkardı.
Daha önceden belirlenen bu alana vardıklarında ordugâhla birlikte sultan çadırını da kurar ve önüne bu iki tuğu dikerdi. Bu uygulama son konaklama yerine kadar tekrarlanırdı.
Savaş alanına en yakın son konak yerine varıldığında iki padişah tuğu sınıra kadar önde giderdi. Bu tuğlar savaşın neticesine göre zafer görmüş olarak geri dönerdi.
Evet… Tuğ; Eski Türklerde “Hanlık” alâmeti olarak kullanılmıştır.
Önceleri dini merasimlerde kullanılmakta iken sonradan hâkimiyet alameti olarak kullanılmaya başlanmıştır.
Çinliler ibadet yerlerinde “Koruyucu ruh” olarak tuğ kullanmışlardır.
Tuğ; Türklerde İslam’dan önce kullanıldığı gibi İslamiyet’i kabul ettikten sonra da kullanılmıştır.
Osmanlılarda Tuğ’ un apayrı bir yeri vardır.
Osmanlılarda Tuğ; Hükümdarlık, vezirlik, beylerbeylik, sancakbeylik alâmeti olarak kullanılmıştı.
Tuğ; Atkuyruğu kıllarından yapılırdı.
At kuyruğundan alınan çok sayıdaki kıllar al renge boyandıktan sonra bunun tepesine beyaz ve siyah renkte ince kıllardan yapılan saçaklı başlık konurdu.
Saçaklı başlığın üzerine de bakırdan altın yaldızlı büyük bir top ve onun da üzerine bir hilâl yerleştirilirdi.
Top; güneşi, Hilâl; ayı, at kılları da güneşin ışınlarını temsil ederdi.
Tuğ, mızrak şeklinde bir sırığın ucunda taşınırdı.
Hemen-hemen atla savaşan bütün ülkelerde Tuğ’lara rastlanmaktadır.
Tuğlar, bayraklı ve bayraksız olmak üzere 2 kısım olarak kullanılmıştı.
Tuğlu bayraklar tepelerinde tuğu bulunan bayraklardır.
Tuğ; savaşlarda görüldüğü şekliyle çıplak bir gönderden ibaret değildir.
Bunlar turuncu ve al renkli kumaşlardan yapılmıştır.
Cengiz Han'ın beyaz tuğ kullandığı, Çinlilerin sarı renkli tuğ kullandıkları bilinmektedir.
Bayraksız tuğlar Osmanlılar tarafından da kullanılmıştır.
Göktürk Türklerinin tuğlarının başlıklarında filmlerde izlediğimiz şekliyle kurt başı olup kağanların Otağı’nın önüne dikilirdi.
Kırgızlar at veya öküz kuyruğu bağladıkları Tuğlarına “Töpük” demişlerdi.
Türkler, Çinliler ve o dönemde var olan milletler mızraklarının uçlarına tuğlar takarak savaşa giderlerdi.
Savaşlarda her komutan kendi rütbesine göre ayrı şekil ve sayıda tuğ kullanmışlardı.
Selçuklularda, Memluklularda, Timurlularda, Akkoyunlularda ve Osmanlılarda Tuğ’un çok önemli bir yeri vardı.
Yukarıda belirttiğim şekliyle Osmanlılarda Padişah Tuğuna “Tuğ-u hümâyun” denirdi.
Osmanlılarda savaştan 60 gün önceden Padişah Tuğ’ları uygun yerlere dikilir ve bu Tuğ’lar savaş hazırlığı işareti sayılırdı.
Padişah savaşa giderken Tuğ-u hümayun’lar beraber götürülürdü.
Osmanlıların kullandığı diğer Tuğ’ları 16’ıncı yüzyılda baş tarafında bir yıldızlı top ile üzerinde gümüş hilâl bulunan bir sırığa ve topun alt kısmına takılmış uzun ve boyalı at kıllarından meydana gelmişti.
Tuğ; Mehter’lerde de görülmektedir.
Mehter’in tarihçesine göz atacak olursak Türk’lerin milattan önce ordu’da takım halinde müzik aletleri çaldıklarını görürüz.
Sekizinci yüzyılda yazılan ilk Türk belgesi olan Orhun kitabeleri, mehter’in atası olarak kabul edilen TUĞ takımından söz eder.
Kaşgarlı Mahmut’un on birinci yüzyılda yazdığı Divân-ü Lugât-üt Türk’de; Hakan’ın huzurunda mehteran takımında nevbet vurulduğu anlatılır.
“Nevbet vurmak” mehter takımı tarafından mehter müziği çalmak demektir.
Türklerin diğer milletlerden ayrı, kendine özgü bir müzik topluluğu bulunmaktaydı.
Bu topluluğa “Mehterân”, yaptıkları müziğe de “Mehter Müziği”denilmekteydi.
“Bulut kükredi, vurdu nevbet TUĞ. Şimşek çaktı, çekti Hâkan TUĞ’unu”diyen Türkler iç Asya’dan Anadolu’ya geleneklerini taşımışlar, egemenlik simgesi davul, bayrak ve Tuğ töresi Türk’ler aracılığıyla tüm İslam alemine yayılmıştır.
Karahanlılardan; Selçuklulara, İlhanlılardan; Memluklara ve Osmanlılara nevbet geleneği hep devam etmiştir.
Kayı boyundan Osman beye Anadolu Selçuklu Hükümdarı tarafından bağımsızlık fermanıyla beraber hâkimiyet sembolü olarak TUĞ ve DAVUL gönderilmişti.
Tuğ; tıpkı kös ve davul gibi askerleri heyecanlandıran ve başarıya götüren bir etken olarak yıllarca varlığını korumuştur.
Hoşça kalınız.