Kendine Uyanış Yolculuğu – 2
Hayat yolunda yürürken, dönem dönem yolculuğumuza eşlik edenler oluyor, ayrılanlar oluyor mutlaka hepsi değer katıyor ya müthiş deneyim yaşatıyor bilgi ve uyanış sağlıyor ya da farkındalığı acıyla da olsa arttırıyor. Hep uyanış zamanı diyoruz, tekamülümüzü ağır sınavlara maruz kalmadan, idrakimizi arttırarak, kaderimizin seçeneklerinden bizi yükseltecek olanları bilinçli tercih ederek, bu çok güzel yolda yürüyebilmek amaç, ne mutlu ne kutlu, yolda olmak güzel, bizlere ışık olan ruhlara da sonsuz şükranlarımızla.
Uyanış Zamanı yazı dizimize çok değerli hocam Kevser Yeşiltaş’ın derin ilminin ışığında devam ediyoruz, her zaman üretken ve müjde yeni kitabı çıktı, mutlaka okumanızı tavsiye ediyorum, yolunuzu aydınlatacağına hiç şüphe yok. KENDİNE UYANIŞ YOLCULUĞU, GERÇEĞİ DUYMAYA HAZIR MISIN? Demos yayınlarından çıktı hocamızın tüm kitapları gibi, minnettarız bu hazineleri bizlerle paylaştığı için ve sizlere de ulaştırmak için ben naçizane aracı olmayı görev bildim, buyurun ilim dolu hoş sohbetimize…
Hakikat bilgilerimiz nasıl ortaya çıkar?
Çok güzel bir ifade içeren soru. Hakikat bilgilerimiz nasıl ortaya çıkar? Bu sorunun bilinçaltı temelinde “zaten bildiğimiz, bizde mevcut olan bilgilerin” açığa nasıl çıkarılabileceği ile ilgili bir mesaj yatıyor. Evet haklısınız. Zaten bildiğimiz, bizde mevcut olan hakikat bilgilerimizi açığa çıkarmanın bir yolu var. Aslında çok fazla yolu var. Çünkü bu dünya alemi, çoklu evreleri kapsıyor. Her bir evre bir tekamül sıçraması ve bir yoldur aslında. Olasılıklar sonsuz. Ve bir bilinmezin içindeyiz. Bu yüzden üzerimizde yollar çok fazla. Bu yollardan en azından birini bile keşf etmek, diğer yolların da varlığını açığa çıkarabiliyor. Öncelikle realite denilen gerçeklik nedir ve hakikat ile ayrıldığı nokta nedir bunu anlamamız gerek. Dünya alemi, gerçeklikler ve realiteler evreni. Hakikatler örtülü. Biz hakikate ancak gönül yolu ile ya da kalp seviyesinden bir yol ile ulaşabiliriz. Görebildiğimiz her şey yani dünya alemi gerçek, gerçeklik ve realiteler içeriyor. Realiteler. Senin bir realiten var. Senin doğruların. Senin doğruların, toplumun doğrularından farklı olabilir. Senin doğruların dünyanın doğrularından farklı olabilir. Bu senin kendine ait doğru bildiklerin senin realitendir. Ancak eğer içinde bulunduğun doğrularından memnun değilsen bunu değiştirecek olan yine sensindir.
Bir başkası ya da başkaları, senin hayat planında, realiteni değiştirecek kişi değilller. Senin doğrularına bir başkası müdahale edemez. Hatta ve hatta Rabbin bile. Çünkü sen özgür yaratıldın. Sana nefs verildi, akıl verildi, kalp ve gönül verildi. Bu yüzden müdahale olmaz. Ancak köşe başlarında Rabbinin işaretlerini alırsın.
Nedir gerçeklik. Arızi oluşum. Geçici oluşum. Bir anlık bir belirme. Hakikati olmayan ancak hakikate en yakın tezahür eden oluşumlar. Bir anda beliren ve bir süreliğine bizi meşgul eden, hayatımızda yer alan olasılıklar. Gerçekliklere bir süreliğine tutunuruz inanırız, güveniriz, inancımızı ve güvenimizi kaybettiğimizde tütündüğümüz gerçekliği bırakır, başka bir gerçekliğe geçeriz. Tüm gerçekliklerimiz de bizim gerçeğimizdir. Hayatımız boyunca binlere gerçekliğimiz olur ve tümü bizim gerçeğimizdir. Böylece, şunu söyleyebiliriz: Gerçeklikler bizi hakikate ulaştıran vasıtalardır.
İnsanın en önemli gerçekliği inançlarıdır. İnandığı şeyler. Bunlar hayatı boyunca değişkenlik gösterir. Değişkenlik gösterdiği için gerçekliğidir. Değişkenlik göstermeyen hakikatidir.
Değişkenlik gösteren en önemli bağlantısı inançları. Doğduğundan şu ana kadar ne kadar farklı şeylere inanmıştır insan. Çocuklukta inandığı şeylerin çoğu büyüyüp de ebeveyn olduğunda önemsizleşir. Küçük yaşlarda bir oyuncağa inanır çocuk. Ona sıkı sıkı tutunur. Tüm dünyası odur sanki. Ona bağlanır, onunla vakit geçirir, o oyuncakla hayallerini süsler. Oyuncak bir çocuğun en önemli gerçekliğidir. Ancak okula başladığında artık oyuncağı ile arasına mesafeyi koyar. Oyuncak gerçekliğini terk eder ve okul hayatındaki gerçeklikleri ile tanışır. Okul hayatında tutunduğu gerçeklikleri dersleri, okul yolu, oturduğu sıra, ve tabii ki sıra arkadaşı, öğretmeni, derslerde öğrendikleri onun dünyası olur. Gençliğe adım attığında da gerçeklikleri yine değişkenlik gösterir. Saçı, makyajı, dış görüntüsü, kıyafetleri, arkadaşlarıyla gezmeleri yavaş yavaş gerçekliği olur. Sonra evlilik hayatı çocuklarının olması, iş hayatına atılması, kişinin gerçeklilklerinde büyük bir devrim yaratır. Para kazanmak, kariyer yapmak, evini geçindirmek, kendini geçindirmek, çocuğunu büyütmek, eşine sadık bir hayat sürmek gibi eylemleri onun gerçekliği olur ve artık cocukken oynadığı tutunduğu o gerçekliği olan oyuncağı çok gerilerde kalmıştır.
Gerçeklik nedir bugün sevdiğin yarın sevmediğin şey. Bugün inandığın yarın inancını yitirdiğin şey. Bugün var yarın yok olan şey. Bugün değer verdiğin yarın bir kenara attığın şey. Bugüne kadar sürekli yaptığın ve artık yapmayı bıraktığın şey. Bugün ölümüne bağlı olduğun uğruna her şeyi göze aldığın ancak bir gün bıkıp uzaklaştığın şey. İşte tüm bunlar senin gerçekliğin. Geçiciydi. Tutkuydu, hevesti. Bıraktın başka gerçekliklerle berabersin.
Peki hakikat nedir. Hakikat her insana isabet eden, her insanı etkileyen, her insana tesadüf eden bir gerçeklik. Doğum bir hakikattir. Çünkü her insan doğar. Gezegenler de doğar, bir bakteri, bir virüs, hayvanlar bitkiler madenler. Her zerreye isabet eden tek hakikat doğumdur. Ölüm bir hakikattir. Çünkü her insan ölür. Gezegenler, bakteriler, hayvanlar, madenler, yıldızlar, ışık bile doğan her şey ölmeye mahkumdur. Doğum hakikati ve ölüm hakikati tüm zerrelere tüm insanlara tüm canlılara mahsus. İşte iki hakikatimiz var dünyada. Doğum ve ölüm hakikati.
Bize verilen iki hakikat dışında bildiğimiz bir hakikat de nefesimiz. Nefesimiz bizim bize verilen ilahi işaretlerden biri. Tüm kainatın nefes aldığını, her zerrenin nefeslendiğini artık biliyoruz. Bu üç hakikat dışında bildiğimiz bir hakikat yok. Ancak sonsuz hakikatler bizim kendi hakikat planımızda bekleşmekte. Ta ki biz onlara ulaşana kadar.
Bugüne kadar çok şeyi yanlış anladık. Kendi hakikatimizi örttük, üzerini gerçekliklerle doldurduk. Aslında gerçeklikler bize insan olma yolunda bir süreliğine eşlik edecek olan tutungaçlardı. Yani tutunduğumuz değer verdiğimiz şeyler olmalıydı. Ancak biz gerçeklikleri hakikat zannettik. Hep bizimle olacaklar zannettik. Gerçeklikler bizi hakikate götürecekti. Planımız buydu. Yani dünyaya doğuş planımız geçici olan gerçekliklerden yana olacaktık ve bu gerçekliklerimiz bizi hakikate götürecekti. Oysa biz gerçeklikleri hakikatle karıştırdık. Gerçeklikler gözümüzü kapattı, hakikatler ile aramıza perdeler koydu.
Gerçekliklerin önemini yitirdiği, hakikatlerin ortaya çıkacağı bu zaman. Ahir zaman. İşte gerçeklikler bu yüzden önemliydi. Bizi hakikatimize taşıyacak olan tutunduğumuz değerler. Onların işi bitti. Rafa kalkmak üzereler. Kendilerine teşekkür ediyoruz bir süre bize eşlik ettiler. Ancak artık hakikat zamanı. Hakk gelir batıl ziyan olur. Hakk gelir hakikat gelir, batıl olan geçici olan gerçekliklerin ışığı söner. Hakikatin nur ışığı parlar. Şimdi hakikat bilgilerinin ortaya çıkma zamanı.
Hakikat bilgiler, onu hak edenler olduğu sürece ortaya çıktı, çıkıyor ve daha çıkacak. Kendini bilen, kendini tanıyan insanların çokluğu arttıkça, kendine kavuşanların yüksek titreşimleri hakikat bilgilerinin ortaya çıkışını tetikliyor. İnsanların bilinç seviyeleri ne kadar yükselirse, hakikat nuru da o kadar aramıza iniyor. Tüm Dünyada yüksek titreşimler oldukça hakikat bilgileri ortaya çıkmaya devam edecek. Bu sayı her geçen gün artıyor. Özellikle Anadolu’da. Anadolu halkı uyanıyor. Yüksek haize sahip yüksek kaliteye sahip ilahi öze sahip bir bilinçle her şeyin farkına varıyor. Hem bilen, hem de bilmediğini bilen bir insanlık. Çok kaliteli bir oluşum. Hayırlara vesile olsun diyelim.
Hakikatini bilmek isteyen, kendini bilmeli. Hakikatine ulaşmak isteyen kendini tanımalı. Rabbini bilmek isteyen kendini bilmeli ve kendini tanımalı. Başka yolu yok.
Bilme boyutunda hiç şüphe kalmıyor, bu noktaya kendiliğinde mi erişiliyor eğer hak ediş kazanılmışsa?
İnsanın birkaç hali vardır. Bu hallerden ilki bilmek. İkincisi bildiğini bilmek. Üçüncüsü bildiği bildiklerini uygulamak. Son hali de hatırlamaktır. Hatırlamak yani zikir etmektir. Bu kavramları biraz hal olarak hissetmen gerek. Bilme hali ilk insan, ilkel insanı temsil ediyor. Hayvansı yapı. Nefsinin emmare hali. Çünkü İlkel insan da bilir, karnı acıkınca yemek yiyeceğini, avlanacağını. Üremesi için çiftleşeceğini. Çünkü bu içgüdüsel olarak nefsinde mevcut bilgilerin aklına gelmesi. Bu hayvanlarda da vardır. Onlar da bilme halini yaşarlar. İçgüdüsel bir haldir bu. Bir civciv yumurtadan çıkar çıkmaz yeri eşeler. Çünkü biliyordur ne yapacağını. İçgüdüsel bir biliş. İnsanın hayvansı tarafı bilmektir. İnsanı hayvansı tarafından özgürleştirip bir basamak yükselten bildiğini bilme hali. O vakit, içgüdüsel olmaktan çıkarak özgüdüsel olmaya başlar. Neden avlandığını bilir, neden ev inşa ettiğini bilir. Neden üremesi ve çocuklarının olması gerektiğini bilir. Bildiğini bilme boyutudur bu. Dünya insanlığının yüzde olarak en yüksek halini yansıtıyor. Bildiğini bilen insan homosapien sınıfı. Hayvansılıktan ayıran haldir bu. Akletmek bu boyutta. Aklını kullanan insan boyutu.
Bildiğini ve bildiklerini uygulayan insan. Kendine hakim olan, kendini bilen, nefsini bilen kişidir. Çok az kişinin ulaştığı bir nokta. Uyanışa geçen farkındalığı yüksek olan kişiler. Azımsanmayacak şekilde artışa geçti. Artık uygulama boyutunda olan bir insanlık. Gücünün farkında. Ve bu farkında olmasını uygulamaya geçiren. Durabilen bir insan. İnsanı durduran bildiğini uygulayan insandır. Eğer olmasaydı herkes katil olurdu herkes tacizci olurdu. Çünkü insanın nefsi tarafı sürekli ona kötülüğü emreder. Bu emirlere uymayan kişiler uygulayan kişilerdir. İyi olmayı seçer. Bu bile mucize aslında. Nefsine yenik düşmek, şeytana uydum demek bu kapsamın dışında kalıyor. Bildiğini uygulama bölümünde kalben hissiyatlar gelişir ve insan kalbinin emirleri ile aklının emirleri arasında gidip gelir. İkisinin mutmain olması öyle kolay olmaz. Aklı yap dediğine gönlü yapma diyebilir. Ancak bu seviye bile insanlık için iyi bir seviyedir.
Son hali ise hatırlamak. İşte bu özgüdüsel olanın ötesinde ruhgüdüsel olmak. İlham alabilmek. Öngörülerde bulunabilmek. Ulaşman gereken yüksek seviyeli bir hal bu. İç bukey ve dış bukey olabilmek. Sezgisel ve hissel boyut. Ruhundan gelen esintileri alabilen, sonuçlar çıkarabilen kişi. Hani deniyor ya, biz ayetleri nefsinizden ve ufkunuzdan size göstereceğiz. İşte ilahi işaretleri alabilen, yorumlayabilen, perdenin arkasını görebilen insan hatırlayan kişidir.
Sana işaretler hatırlatıldığında, bu hatırlamaya karşı kör sağır ve kayıtsız kalma sakın. Hatırlama bölümünde insanın kalbi gönlü ve aklı ve hatta nefsi mutmain olmuştur. Aklının yap dediğini gönlü de onaylar. Gönlünün sesini dinlerken aklı da bunu onaylar. Huzur halinin en önemli anıdır bu. Bu seviyede olabilen çok az insan vardır bu dünyada.
Sen gün içerisinde ya da yılda birkaç defa da olsa bu hali yaşarsın. Hatırlama anlarını. Kalbinin mutmain olduğu anlar. Aklın ve gönlün işbirliğinde olduğu anlar çok az olsa da mutlaka bu halin tadını almışsındır. Almayan yoktur aramızda. Ancak bunun uzun süreli olabilmesi gerekir. Sen böyle olabilirsin.
Neden böyle olmalısın. Çünkü kendi gönlünde ayetlerin işaretlerini bulabilirsin. Hatırlarsın. Dersin ki, evet bu ayet benim hücrelerimde var, atomlarımda var, benim gönlümde var zaten. Rabbinin sadece sana olan bir işaretidir bu, başkasından yorum beklemen hatalı olur. Bana ne anlatmak istiyor diyerek başkasına soruyorsan, bir daha bu işaret sana uğramaz. En kötü fikrin bile, fikirsizlikten iyidir. En basit sade yorumun bile, başkalarına sormaktan iyidir. Kendi kendine bulman gerekiyor. İşin sırrı bu.
Allah'ın sana olan nimetini hatırla çağrısı var, işaretlerden biri bu.
İnsan kendini bilmeden hiçbir şeyi bilemez. Bilmek hatırlamaktır. Bilmek bilgilerin zihne akması değildir. İçten dışa doğru bir açılma, hatırlamadır. Kontak kurmadır. Hakikatinle olan kontakt. Ana kaynak ile olan bağlantın.
Kendini bilmeden asla bir yere varılmaz. Kendini bilmek de kendini sevmekle başlar. Kendini sevemiyorsun bu yüzden tüm isyanların, şikâyetlerin, öfken ve kinin. Önce sen kendini sevmelisin, kendine sarılmalısın ondan sonra zaten peşi sıra her şey gelişecektir. İşte o an emanetin hakiki sevgi olduğunu hatırlayacaksın.
Gerçeği duymaya hazır olduğunu insan nasıl anlar canım hocam, yersiz ve de gereksiz korkularından şüphelerinden nasıl kurtulur insan?
Gerçeği duymaya hazır olduğunu ancak travmalardan kurtulduğunda anlayabilirsin. Travmalardan kurtuluş, gerçeği açığa çıkaracaktır. Eğer tam ve bütün olma halini derinden hisseder ve bunu kabullenirsen travma da kendine yer bulamayacak ve ait olduğu yere doğru dönüşecek. Sen şu an parçalanmış bir halde misin. Önce bunu bir düşün. Travma çünkü parçalanmışlık yaratıyor insanda. Geçmişte yaşadığın acı tecrübedeki sen ve şuanki sen. İkiye ayrılmış gibisin. Günah işleyen sen ve şu anki pişman olan sen. Hata yapan sen ve şu anki sen. İkiye bölünme, çoklu kişilikler böyle oluyor. Oysa hata yapan günah işleyen de sendin şu anki senden bir farkı yok. İkisini bir arada düşünemiyorsan bu senin bir travman haline gelmiş demektir. Hata yapan sen, az evvel bile hata yapmış olsa geçmişte kaldı. Şimdiki sen bunu fark etti. Buradan bakınca az önce hata yapan kişi acı yaşadı, şimdiki sen bunun üstesinden gelmeye çalışıyor. İki veya çoklu kişilik. Travma bunun tam tarifi. Ancak böyle olmak zorunda değil. Bir mecburiyeti yok. Üstelik daha ne kadar böyle devam edebilir ki. Her şeye rağmen hayat devam ediyorken. Travmatik kişilik varlığın tarafından yaratılmış olabilir mi. Tüm hayatın boyunca sürmesi gerekiyor mu. Yani allah uzun ömür versin daha 40 yıl yaşayacaksın bu kadar zaman sürecinde bu travmayla mı geçireceksin bu ömrü. Bu daha ne kadar devam edebilir böyle. Önce bundan bir bıkkınlık gelmeli sana. Korkarak yaşamak, acı içinde olmak, kaygı duyarak yaşamak daha ne kadar sürebilir ki. Tüm hayatın boyunca kalıcı mı. Yas dönemin bittiğinde normal hayatına dönmen gerekecektir. Ancak hala dönemiyorsan bu senin travmandır. Yani parçalanmışlık halin. O halde lütfen kendini affet. Çünkü sen bir insansın. Hata yapabilirsin. Kendine bu şansı ver. Kendini affet, kendine olan kul hakkının helalini ver. Yaşamlar lineer bir düzlem üzerinde belirsizliğe yürümez. Yaşamlar üzerinde bulunduğun zaman parçası yani “an” içinde sonsuz duraklara ve konaklara sahiptir sen hangisine dönersen sana oradan kapısını açar. O yüzden bilmek iyileştirir. Şimdi biliyorsun. Bildiğini hatırlama boyutuna ulaştın. Duraklarını konaklarını iyi belirle ve onlarda sonsuza kadar değil, ihtiyacın kadar kalmaya devamda ol. Nasıl mı?
Örneğin öfke duygusunda konakladığında sonsuza kadar öfkeli kalamazsın. Sevgi duygusunda konakladığında sonsuza kadar sevgi içinde kalamazsın. Çünkü insan bir değişendir ve değiştirendir. Sen hem değişen hem değiştirensin. Aynı zamanda sen şuurlusun. Bilerek de bilmeyerek de olsa yaptığın şeyin farkında olma olasılığın yüksektir. Her insan bir gün bildiğini bilme boyutuna yükselme, erişme ve farkında olma halini yaşayabilir. Sen de bir gün bildiğini bilme boyutuna yükseleme ve erişme ve farkınd aolma halini yaşacaksın Bir bakteriden, bir öfke duygusundan, bir virüsten, bir atomdan farkın şuurlu olman. Saf bilinç varlıkları kendini bilemezler, sen de bir insan olarak şuurlu ve bilinçli yaparsın ya da elbet bir gün bunun şuuruna varacaksın.
Korku bir duraktır. Ve sen o durakta bir süreliğine misafirsin. Çünkü gelişmeye ve genişlemeye açık bir yapın var. Korkuyu deneyipleyip onu ait olduğu yerde bırakarak yoluna devam edebilirsin. Ancak korku durağında insan çok fazla zaman kaybedebiliyor. Ayrılıklar korkusu. Neyden ayrılmak. Dünyadan ayrılmak, eşinden ayrılmak, çocuklarından ayrılmak. Daha olmadan, bu gerçekleşmeden sürekli zihninde bunun korkusuyla yaşamak sana azap veriyor. Yayın yapıyor çünkü. Bir radyo vericisi gibi. Sürekli zihninin bir köşesinde takılıp kalıyor ya da sen ona tutunuyorsun. Olması gereken oluyor aslında. Her şey bu hayatta mümkün. Mümkünatlar alemi ya da olasılıklar alemi diyoruz buna. Her şeyin yaşanması ve olması mümkün. Bu bir yaşam. Ve burası dünya. Dünyanın kanunları ve yasaları icaplar halinde yürüyor. Yani olması gerekenin olması bir icap. Maddenin sana bir illüzyonu bu. Bunun bir illüzyon olduğunu geçici bir durum olduğunu zihnine kodla. Ve bir korkun nüksettiğinde bu bir illüzyon geçici ve bana bir hal yaşatmak için maddenin enerjisi tarafından yaratıldı. Ama ben güçlüyüm ve bunun üstesinden gelebilirim. Bu güç ve kuvvet bende var. ve açığa çıkmasını talep ediyorum. Bu cümleler senin bilinçaltına yerleşti onlar ne yapacağını biliyorlar.
Geçmiş geçmiştir. Bir daha asla yaşanmayacaktır. Enerjisi düşüktür ve seni kaosa ve bilinmeze sürükler. Yarın ise yoktur. Sadece şimdi vardır. Rabbimiz her an bir şende, her an bir yaratımda, her an yeniyi yaratıyor. Her gün yaratımı yeniliyor. Şimdinin enerjisinde kaldığın sürece gerçeği duymaya hazır olan bir nefes olacaksın.
Hocam yeni projeleriniz var mı?
Elbette. Her zaman. Naçizane ben doğuştan üretken bir insanım. Hiçbir zaman boş kalmamaya programlıyım. DNA kodlarımda bir işi bitirir bitirmez diğerine başla bilinci kodlu. Hatta öyle ki, artık birkaç işi birden yapabilme yetisine sahip olabildim. Kendine Uyanış Yolculuğu Gerçeği Duymaya Hazır mısın? Kitabının ikinci bölümünü hazırlıyorum şu an. İkinci kitap olarak o da yakında okuyucuları ile buluşacak. Bunun dışında, projelerimden en yakın zamanda olanı halka açık konferanslar vermek. Hepimiz elimizden geleni yapıyoruz. Elimizin eriştiği, görüş alanımıza giren her şeyden sorumlu olduğumuzu bilelim. Eğer bir şeyden haberdar olmuşsak, bu bir tesadüf değil, tesadüf etmedir. Tesadüf eden her şeyden de sorumluyuz.
Kıyam zamanında bu devre sonunda insanlığa en önce en elzem neyi tavsiye edersiniz?
Anadolu üzerinde yaşayan tüm insanlar, Anadolu halkı, vazifeli bir halk. Anadolu’ya bilerek isteyerek doğuyorlar. Yani Anadolu coğrafyasına doğmayı konumluyorlar. Konum ve koordinatları belirleyerek iniyorlar bedene. Vazifeli bir halk şu an ve ezelden ebede hep bu topraklarda. Şu an insanların durumuna bakarak bir yorumda bulunmak gereksiz bir lakırtı olur zira vazife şuuru vukuu bulduğu an, insanların nasıl bir dönüşüme uğradığının bilincindeyiz. Her şey bir anda değişebilir. Neden zira Allah’ın emirleri her an iner diye bir ayet var kuranı kerimde. Emir nereye iniyor herkese. Emir indiği an insanlar o an vazife bilincine bürünürler. Vazife kıyafetini giyiverirler. Bu nasıl bir vazifedir. Realite dönüşümünde öncü olma vazifesi. Yani mevcut tüm bilgilerin, mevcut tüm yıpranmış eskimiş deforme olmuş bilgilerin ve inançların son bulması ve hakikatin ortaya çıkması mücadelesinde öncü ve örnek olacak Anadolu halkıdır. Bu mücadele ruhi bir değişim. Ruhsal bir değişim. Maneviyatta büyük bir yıkım ve yenilenme. Yeniden doğma. Yani şu anki içinde bulunduğumuz kaosun yok olup yeni bir çağın başlangıcı. İçsel dünyanın dışsal dünyaya yansıması olayı. İçimizdeki sevginin merhametin vicdanın dışarı yansıması. İnsanın yeniden doğması ve yenilenmesi. İşte Boğaların ülkesi, ışıkların ülkesi, yeniden doğumun ülkesi Anadolu ve üzerinde yaşayan halk bu görevi layıkı ile yerine getiriyor. Yüzeysel olaylar lineer tarzda ilerliyor, herkesin büyük çoğunluğu gidişatın olumsuz olduğuna dair endişesi taşısa bile aslında işler yolunda. Yani hakikat perdesinde herşey yolunda. Yeni nizam, yeni düzen, yeni organizasyon her şeye hakim olacaktır. Hakk gelir batıl ziyan olur ayetinin açılımı budur.
İşler son sürat hızlandı. Hem de baş döndürcü şekilde. İç dışa çıkarken büyük değişim yaşanıyor bu olacaktı. İçerdeki yani içlerdeki kin nefret kusturularak dışarı çıkarılıyor şu an. Hepimizin olanlardan midesi fena halde bulanıyor farkındayız bunun. İşte bunu kusarak kurtulacağız bu hastalıklı düşüncelerden. Bu birhazırlanma. Bunu bilelim. Madem hazmedemiyoruz içimizden dışımıza atacağız ve içindee bulunduğumuz bu değişime uyum sağlayacağız. Şu an bu olmakta. Kaos gibi görünen her şey aslında mükemmel bir kaos.
Sabırsız olduğumuzun farkındayım ve farkındayız. Her şey normale dönsün biraz nefes alalım diyoruz ancak bu şu an mümkün değil. Kıymetini bilmek ve kaadirini anlayabilmek için biraz daha dibi göreceğiz gibi görünüyor. Rabbimiz sabırlı, insan aceleci.
Anadolu’nun uyanışa önderlik yapacağı binlerce zamandan beri bilinen bir hakikat. Dünya zamanı o kadar ağırlaştı ki. Zaman bir mevhum biliyoruz ki, zaman her planete göre değişkenlikler gösteriyor. Enerjilerin ağırlığı zamanın da ağırlaşmasına neden oluyor. Zaman Cevheri, enerjileri atacağı dönüştüreceği vakti bekliyor. Zamanın da vakti var yani. Dünya artık dayanamıyor. Dünya canlı bir organizasyon bu kadar ağır enerjileri dönüştüremiyor. Binlerce yıldır biriken bunca negatif enerji. İşte Anadolu bir supap görevi yapıyor. O subapın ipi Anadolu’da yani Anadolu insanının elinde. O ipi çekmek enerjilerin akıp gitmesine izin vermek gerek. Anadolu’ya doğan her insan ve Anadolu kökenli her insan, istisnasız her insan görevli. Biliyor ya da bilmiyor ama zamanı gelince herkes bilecek bunu. Herkes hazır. Bir coğrafi bölge tüm dünyayı kurtarabilir. Birleşik bir plan bu. Nikahını bu topraklar ile yapanlar buradalar. Ezelden beri, ebede doğru böyle. Bu nedir. İşte Tor yasaları. Anadolu topraklarında Anadolu enerjilerinde Tor yasaları hakim. Toros dağları yani boğaların ülkesi ışıkların ülkesi Anadolu. Güneş bu topraklardan doğacak bilinci. Bu söylediklerim Anadolu’nun batıni sırları. Hakikat perdesinden yansıyanlar. Anadolu güçlü topraklar, Anadolu verimli topraklar ve bizler de bu iş için buradayız. Güneşin doğması çok yakındır.