Süreyya Ağaoğlu’nun Amerika izlenimleri
Türkiye’nin ilk kadın avukatı Süreyya Ağaoğlu’nun 1946’da gerçekleştirdiği Amerika seyahatinde tuttuğu günlüğü Timaş Yayınları’ndan okurla buluştu. Hanife Karasu tarafından yayına hazırlanarak gün yüzüne çıkan Süreyya Ağaoğlu’nun Amerika Günlüğü, İkinci Dünya Savaşı sonrası Amerika’ya dair gözlemlerini ve düşüncelerini içeriyor. Kitapta Süreyya Ağaoğlu’nun yaşam öyküsü, fikirleri ve mesleki çalışmalarıyla özellikle Amerika seyahati ve bu seyahate ait günlüğü konu ediliyor.
1903’te Azerbaycan Suşa’da doğan Süreyya Ağaoğlu 1909’da ailesiyle birlikte İstanbul’a göç etti. 1921’de İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ne başvuran ilk kız öğrenci olarak fakültenin kız öğrencilere açılmasına öncü rol oynadı. 1924’te Hukuk Fakültesi’ni bitirerek 1928’de avukatlık ruhsatını aldı. Böylece “Türkiye’nin ilk kadın avukatı” unvanının sahibi oldu. Ömrünü kadın ve çocukların haklarının savunulmasına adamış bir feminist aktivist ve entelektüel olan Süreyya Ağaoğlu, ünlü fikir ve siyaset adamı, Türk milliyetçiliğinin öncü isimlerinden Ahmet Ağaoğlu’nun kızı milletvekili, bakan ve edebiyatçı Samet Ağaoğlu’nun da ablasıdır.
TÜRKİYE’Yİ TEMSİL ETTİ
Mesleki yaşamı boyunca çok sayıda uluslararası konferansta Türkiye’yi temsil eden Süreyya Ağaoğlu, 1949’da Beynelmilel Barolar Birliği’nin tek kadın yönetim kurulu üyesi oldu. 1952’de Milletlerarası Kadın Hukukçular Birliği’ne üye olarak girdi. 1960 yılında Kadın Hukukçular Birliği’nin BM Cenevre Teşkilatı temsilcisi seçildi. 1980-1982 yılları arasında Hukukçu Kadınlar Federasyonu ikinci başkanlığında bulundu. Kimsesiz ve suça meyilli çocuklara dair özel çalışmalar yapan Ağaoğlu, 1949’da “Hayatımda beni en fazla tatmin eden iş” dediği Çocuk Dostları Derneği’ni kurdu.
Süreyya Ağaoğlu 27 Mayıs darbesinin ardından Yassıada Mahkemeleri’nde ömür boyu hapse mahkûm edilen kardeşi Samet Ağaoğlu’nun avukatlığını üstlendi ve o dönemde kurulan Yeni Türkiye Partisi’nden siyasete atıldı. Süreyya Ağaoğlu, yaşamına dair anılarını Bir Ömür Böyle Geçti – Sessiz Gemiyi Beklerken adıyla yayınladı.
HAYATINA IŞIK TUTAN BELGELER
Cumhuriyet’in ilk yıllarında yetişen Süreyya Ağaoğlu’nun hayatına ışık tutan birçok belge, mektup, bayram tebriği, günlük, gazete küpürü, diplomata, pasaport ve fotoğraflar hali hazırda Kadın Eserleri Kütüphanesi ve Bilgi Merkezi Vakfı bünyesindeki Süreyya Ağaoğlu koleksiyonunda muhafaza ediliyor. 1997 yılında kız kardeşi Gültekin Ağaoğlu ve yeğeni Mete Taşkıran’ın çabalarıyla bir araya getirilen bu özel arşivde Süreyya Ağaoğlu’nun 19 Ekim 1946 ile 7 Ocak 1947 tarihleri arasında gerçekleştirdiği Amerika seyahatinde Osmanlı Türkçesi olarak kaleme aldığı yetmiş üç sayfalık günlüğü de bulunuyor. Hanife Karasu’nun yüksek lisans tezi kapsamında titiz bir çalışmasıyla ilk defa Latin harflerine aktardığı Amerika Günlüğü, Erken Cumhuriyet kuşağından eğitimli ve entelektüel bir Türk kadınının ben-anlatısı örneği olmasıyla dikkat çekiyor.
1946’da New York’ta düzenlenen Uluslararası Kadınlar Birliği konferansında Türkiye’yi temsil etmek üzere Süreyya Ağaoğlu davet edilir. O günlerde iş için Londra’da bulunan Ağaoğlu resmi işlemlerin uzaması üzerine yola geç çıkmış ve kongreye yetişememiştir. Bununla birlikte Amerika’da hem kongreye sponsorluk yapan hem de kendisinin üyesi olduğu YWCA (Genç Hristiyan Kadınlar Derneği) tarafından misafir edilmiştir. Amerika seyahati boyunca YWCA, adına özel davetler vermiş bu dernekte kadınlarla görüşmüş ve birçok konferansa konuşmacı olarak katılmıştır. Gittiği hemen yerde ilgi gördüğü gibi gazetelerde de kendisinden özgüyle bahsedilmiştir. Günlüğünde Amerika’da bulunduğu yaklaşık üç aylık zaman zarfında neredeyse hemen her gün gazetelerde kendisinden söz edildiği vurgulamaktadır.
AĞAOĞLU’NUN GÜNLÜĞÜ’NDE AMERİKA’DA SOSYAL YAŞAM
Süreyya Ağaoğlu seyahati esnasında Amerika’da birçok şehri gezmiş, yeni insanlarla tanışıp dostluklar kurmuş, konferanslara katılmış, sinema, tiyatro ve müzelere gitmiştir. Gezip gördüğü yerlerden yeme içmeye, ulaşım imkanlarından hava durumuna, gündemdeki siyasi ve sosyal meselelere kadar çeşitli bahislere günlüğünde yer vermiştir. Seksen bir gün kaldığı Amerika’da New Haven, La Guardia Havaalanı, Empire State Building, Rockefeller Plaza, Harlem,Central Park,Columbia Üniversitesi, Broadway, Times Square, Wall Street, Breed Abbott and Morgan Avukatlık Bürosu, Riverdale, modern Art Museum (MoMA), Metropolitan Art Museum, Macy’a Alışveriş Merkezi, Spence School, Queens, Kingston, Hyde Park, Radio City Music Hall, Roxy Sineması, White Plains, Hunter College, Washington DC, Art Gallerie, Boston, Harvard Üniversitesi’ne gitmiş New York ve Washington’da çocuk mahkemelerini görmüştür.
II. Dünya Savaşı sonrasında Amerika’da bulunan Ağaoğlu, günlüğünü iki kutuplu dünyada rekabetin en yoğun şekilde yaşandığı günlerde kaleme almıştı. Bu bağlamda savaşın hemen akabinde Amerika’da gündemde olan kadın iç gücü, işçi grevleri, atom bombası, yeni bir savaş söylentisi, savaştan dönen askerlerin durumuna, bebek patlamasına (Baby Boom), komünizm ve faşizm endişesi vb. konuları günlüğüne kaydetmişti. Amerikan toplumunda çalışan kadın sayısının artması ve birçok kadının harpten yıkılan binaların onarımı için yardım topladıklarından bahsediyor.
Amerika’da sosyal hayat ve kadınların konumu hakkındaki gözlemlerini etraflıca aktaran Süreyya Ağaoğlu, kadınların toplum içerisinde önemli bir yeri sahip olduklarının altını çiziyor. Günlüğünde kadınların çalışma hayatında rolü, hayır işleri ve eğitim durumları üzerine duruyor. New York’a giderken bindiği gemide yanına oturan kadının uluslararası bir şirkette yönetim kurulunda üye olduğunu söyleyerek New York sokaklarını dolaşırken de işe giden kadınların çokluğu dikkatini çeken bir husus olduğunu anlatıyor.
Amerika izlenimlerinde köprü ve yol yapımı, ulaşım araçları, teknolojik aletlerin yaygın kullanımıyla hayatı kolaylaştırdığı söyleyerek ulaşım ve teknolojide şahit olduğu gelişimin kendi ülkesinde de olmasını istediği belirtiyor.
Süreyya Ağaoğlu’nun Amerika Günlüğü hem iç dünyasını yansıtan hem de biyografisine katkı sağlayan bir kaynak olmasının yanı sıra II. Dünya Savaşı’nın ardından Amerika’daki toplumsal, ekonomik, siyasi ve kültürel hayatta yaşananları, Cumhuriyet’in ilk yıllarında yetişmiş aydın bir kadının bakış açısından okurlara sunması bakımından önem taşıyor.