Ataların izinden kutsal topraklara
Yüzyıllar boyunca hem Avrupalı hem de Hindistan, Pakistan ve Afganistan bölgesinden hac yolculuğuna giden kafilelerin uğrak noktası olan İstanbul, son yıllarda yeniden hac yolculuklarının önemli bir durağı olarak öne çıkıyor. Uzun yıllar önce surre alaylarına ev sahipliği yapan İstanbul, bu kez dört İspanyol Müslüman’ın sıradışı hac yolculuğuna tanıklık ediyor. Endülüs Müslümanlarının yüzyıllar önce gerçekleştirdiği hac yolculuğu yeniden canlandırmak amacıyla at sırtında İspanya’dan yola çıkan hacı adayları Dr. Abdellah Hernandez Mancha, Abdelqader Harkassi Aidi, Tarek Rodriguez Fernandez ve Bouchaib Jadil geçtiğimiz günlerde İstanbul’a ulaştı. İtalya, Slovenya, Hırvatistan, Bosna Hersek, Karadağ, Kosova, Kuzey Makedonya, Bulgaristan ve Yunanistan gibi ülkeleri geçerek Türkiye’ye ulaşan bu üç cesur yolcu, İstanbul’da İstanbul Sabahattin Zaim Üniversitesi ev sahipliğinde konaklıyor. Yolculuğun başında niyetlerinin Cebelitarık’ı geçip Kuzey Afrika üzerinden Mekke’ye ulaşmak olduğunu anlatan Dr. Abdellah Hernandez Mancha, Fas ve Cezayir arasında yer alan karayolundaki problemler nedeniyle bu yolculuğu Avrupa üzerinden sürdürmeye karar verdiklerini söylüyor. Bu güzergahın yolculuğu çok daha bereketli kıldığına inanan ekip, bu mukaddes yolculukta birçok zorlukla mücadele eden ederek, farklı coğrafyalarda unutulmaz anılar biriktiriyor. Koşullar el verirse Suriye ya da Irak üzerinden, olumsuz olursa gemi ile ulaşacakları Mısır üzerinden hac yolculuğunu sürdürerek Mekke’ye ulaşmayı planlayan hacı adayları Ramazan’ı İstanbul’da geçirecek. Ayasofya’yı ve Sultanahmet’i ziyaret etmeyi planlayan ekip, eğer izin alabilirlerse iki kıtayı birleştiren köprüden at sırtında geçmeyi çok istiyor.
Bilim ve Kur’an aynı şeyleri söylüyor
Dr. Abdellah Hernandez Mancha, tam 35 yıl önce İslamiyet ile kendi kendine tanışmış. İspanya’da çiftçilik yapan bir ailenin beş oğlundan biri olarak yetişen Mancha, ailesinde üniversite eğitimi almanın oldukça önemli olduğunu söylüyor. O da coğrafya bölümünü bitirmiş. Üniversitede kalmaya ve hocalık yapmaya karar vermiş. Coğrafya üzerine çalışırken Kur’an ile tanışmış. Kur’an ve bilimin ortak gerçeklere dikkat çektiğini fark etmiş. “Müslüman bir aileden gelmiyorum. Ancak çalışırken farkettim ki Kur’an’da geçen bir çok ayet bilimle paralel. Örneğin denizleri, dağları anlatan ayetler vardı. Yine Kur’an, suyun hayat olduğunu ifade ediyor ve tüm hayatın bir döngüden ibaret olduğunu söylüyordu. Yaratmanın ve yıkımın paralel olduğundan bahsediyordu. Bu okuduklarım üzerine gerçeğin farkına vararak Allah’a bir yemin ettim. Eğer sınavları geçip de üniversitede profesör olursam Müslüman olacağıma ve atalarımın yaptığı gibi at sırtında hac yolculuğuna çıkacağımı söyledim” diyen Mancha, girdiği zor sınavlardan geçtiğinde ilk sözünü tutarak şehadet getirmiş. 1989 yılında 24 yaşında Müslüman olduktan sonra üç sene boyunca kendisinden başka hiçbir Müslümanla karşılaşmamış. Sonunda İspanya’da Endülüs medeniyetinden kalan Müslümanlarla tanışarak gerçek İslamiyet’i öğrenmiş. Resmi olarak onlarla birlikte müslüman olup Abdullah ismini almış. Mancha, “Allah çok şükür ki bana tüm güzellikleri nasip etit. Çok güzel bir hayat yaşadım. Dört çocuğum oldu. Yaklaşık 36 senedir Müslüman olarak yaşıyorum ve hayatın güzelliklerini görüyorum. Böylelikle ilk yeminimi yerine getirdim” diyor.
İnanmayanlar vazgeçti
Okuduğu kitaplardan eski İspanyolların at sırtında hacca gittiğini öğrenen Mancha, geçtiğimiz eylül ayında Sevilla Üniversitesi’ndeki hocalık görevinden emekli olur olmaz ikinci yeminini tutmak için ilk adımı atmış. Önce yaklaşık on kişilik bir ekip kurmuş. Dayanıklılığı yüksek bedevi atların bulunduğu bir çiftlikten birkaç at edinmiş. Bu atlar ve kurduğu ekiple antremanlara başlamış. Bu zorlu yolculuğa hazırlanmak için İspanya ve Portekiz’de yaz ve kış aylarında yaklaşık 750 km’lik üç antrenman yolculuğu gerçekleştirmişler. Bu planlar sırasında kendisiyle beraber at sırtında hacca gitmeyi planlayan başka insanlar da olduğunu söyleyen Mancha, sonunda herkesin birer birer vazgeçtiğini anlatıyor: “Herkesin kendi istekleri vardı ancak en nihayetinde karar veren Allah’tır. Çok fazla plan yaptık. Yaklaşık 15 kişiydik ama sonunda benimle sadece Abdelqader Harkassi Aidi kaldı. Diğerleri bu işin imkânsız olduğunu, paramızın ve gücümüzün yetmeyeceğini hatta benim bu yolculuk için çok yaşlı olduğumu söylediler.” Tüm bunlara rağmen son anda bu yolculuğu öğrenen Tarek Rodriguez Fernandez bir hafta içinde bu yolculuğa katılmaya karar vermiş. “Atların seçimi kadar binicilerin ve destek ekibinin seçimi de çok önemliydi. 5-6 yüzyıl önce İspanyol Moroları olan Omar Fatou, Mohammad El Coral gibi kişiler hac yapmak için Türkiye üzerinden yolculuk yapmışlardı. Ancak zamanla çok şey değişti. Atlar için yiyecek otlak ya da gece konaklayabilecekleri küçük bir barınak bulmak oldukça zor artık. Bu yüzden bizi takip eden bir destek aracımız var” diyen Mancha bu noktada Bouchaib Jadil de ekibe arabayla katıldığını söylüyor. Bu yolculuğun yalnızca fiziki değil maddi zorlukları olduğunu da anlatan Mancha, “İspanya’dan kişi başı sadece 1.500 avro ile yola çıktık. Yola çıkmadan önce Suudlu bir reklam şirketi kendilerinin reklamını yapmamız karşılığında bize sponsor olacaktı. Ama biz yolculuğa başladığımızda ‘Siz bu yolculuğu bitiremezsiniz’ diyerek parayı vermediler. 1.500 avro ile yola devam etmemiz mümkün değildi ama şuan çok şükür ki buradayız” diyor.
Yolculukta birçok mucize oldu
Ekip, Huelva’daki tarihi Al Monastir la Real Camii’den yola çıkmış. Mancha, bu camiyi Endülüs döneminden kalma ve mucizevi şekilde korunmuş bir cami olarak tanıtıyor. Yolculuğun ilk günlerinde İspanya sınırları içerisinde hiçbir yardıma ihtiyaç duymamışlar. Hem hava koşulları hem de izinler onların lehineymiş. Ancak ilerledikçe birçok problemle karşılaşmışlar. Bir gün İtalya’da çok şiddetli bir yağmura yakalandıklarını anlatan Mancha, ekip arkadaşı Abdelqader’in kaygıyla “Ne yapacağız? Yola devam mı?” diye sormasıyla geceyi geçirecek bir yer aramaya başlamış. 10’a yakın binicilik merkezini aradığı halde hepsi Noel tatilinde olduklarını ve aileleriyle oldukları için onları misafir edemeyeceklerini söylemişler. Tüm aramaların sonuçsuz çıkmasından sonra yol kenarında namaz kılıp zikir çekerken yanlarında bir araba durmuş. Bir adam onları kendi binicilik merkezine davet etmiş. Mancha bu tevafukları “Yolculuk boyunca birçok mucize oldu. Sadece Allah’ın yardımıyla buralara geldik. Yolculuğumuz boyunca her gün Allah’ın bir mucizesi ile karşılaştık. Her problemi ancak Allah’ın yardımıyla çözdük. Buradaki sırrımız Allah’a olan güvenimizdi. Hiçbir zaman isyanda bulunmadık, sorunlar için kızgınlık duymadık. Aklımızda sadece hacca varmak vardı. Tek hedefimiz buydu” diye anlatıyor. Yine İtalya’nın kuzeyinde konaklama ihtiyacı hissettiklerinde bir İtalyan aile onlara evini açmış. Evin bir köşesinde Mussolini fotoğrafları olduğunu görünce ailenin koyu İtalya milliyetçisi olduğunu anlamışlar. Aile, açıkça İslam karşıtı olduklarını dile getirmişler. “Biz onların İslamofobik onlar da bizim hac yolculuğuna çıkan müslümanlar olduğumuzu bilmiyorlardı. Bize sorduklarında hac yolculuğuna çıktığımızı söylediğimizde bize İslam hakkında sorular sordular. Biz de yolculuğumuzu ve İslam’ı anlattık” diyen Mancha, konuşmalar sonunda onların İslam’a karşı kalplerinin yumuşadığını ve kendilerinden özür dilediğini ifade ediyor: “İnsanlar bizim kardeşliğimizi ve dayanışmamızı görünce İslam’ın ne olduğunu anladılar. Orada konaklamamızın üzerinde bir buçuk ay geçti ve halen daha bizi arayıp nasıl olduğumuzu ve yolculuğumuzu soruyorlar. Halen daha özür diliyorlar ve bize karşı mahcuplar.” Bu yolculuğun aslında bir tebliğ yolculuğu olduğunu fark eden Mancha, “Yolculuk sırasında birçok insan bana ‘Neden bu şekilde at üzerinde gidiyorsunuz?’ diye sordu. Onlara başta ettiğim yeminin bu şekilde olduğunu söyledim. Ama yolculuğa çıktıktan sonra bu söz, bu yemin dışında başka önemli bir şey daha fark ettim. Rabbim bana bu yolculuğu sadece hac görevimi ifa etmem için değil aynı zamanda tebliğ görevini ifa edebilmem için nasip etmiş. Biz yolculuğun bu kadarına sadece Müslümanlar değil aynı zamanda Müslüman olmayan kişilerin yardımıyla geldik. Onlar olmadan gelemezdik. İnsanlardan yardımcı olmalarını isterken onlara neden böyle bir yolculuk yaptığımızı da açıklıyorduk. Tabii ki de biz böyle açıklarken insanların ilgisini çekiyordu neden böyle bir şey yaptığımız. Bu sırada anlattığımız birçok insan onların İslam’a karşı bakışını değiştirdiğimizi söylediler. Bu yolculuk boyunca diğerlerinin göremeyeceği bir şeyi de onlara göstermiş olduk” şeklinde konuşuyor.
Bu yolculuk bir rahmet kapısı oldu
Avrupa’nın ardından Bosna’ya vardıklarında her şeyin çok daha değiştiği anlatan Mancha, “Bosna’da bambaşka bir dava gördük. Bu biraz da Müslümanların birliğiydi. Bosna’daki herkes bizi misafir etmeye çabaladı” diyor. Bosnalı Müslümanlar, hacı adaylarına hem yiyecek-içecek temininde hem de harçlık vermek için adeta yarışmışlar. Yol boyunca onları gören herkesin kendilerini durdurup harçlık vermeye çalıştıklarını anlatan Mancha, “Açıkçası bu insanların zengin değil daha çok gariban olduklarını fark ettiğimizde verdikleri harçlıkları geri vermeye çalıştık. Ama insanlar geri kabul etmediler. Hatta pantolonlarımıza, çizmelerimize, atların üzerindeki eğerlere sıkıştırmaya çalıştılar. Şehir merkezinde yeni evlenmiş bir çiftle karşılaştık. Onlar da bize yeni bir apartman daireleri olduğunu ve orada konaklayabileceğimizi söylediler. Apartmana vardığımızda artık üzerimizdekileri çıkarırken kıyafetlerimizin aralarından ceplerimizden paralar dökülüyordu. Hepsini yatağın üzerine dizdik. Yatağın üzeri tamamen parayla kaplanmıştı. Harçlıklar neredeyse toplam bin avro ediyordu. Bizim için inanılmaz şok edici bir durumdu. Bu yolculuk Müslümanlar için bir rahmet kapısıydı bunu fark ettik” şeklinde konuşuyor.
Nerede olursak Allah bizimleydi
En başından beri yolculuğa ve hayale ortak olan Abdelqader Harkassi Aidi, İngiltere’de yaşayan bir emlak uzmanı. Mancha’nın ilk kurduğu ekipten bugüne kadar yanında olan Aidi, “Bu hac yolculuğunu anlayabilmek için hepimizin İspanyol geçmişini de anlamak gerekir” diyerek İspanyol yazar Miguel de Cervantes tarafından yazılan bir klasik olan “Don Kitoş” karakterini örnek veriyor: “Neredeyse herkes Don Kişot’un kim olduğunu bilir. Don Kişot, hikâyede 50’li yaşlarının sonundaydı ve hayatta yapacak çok az işi kalmıştı. Çok fazla kitap okumuştu ve çok sıcak bir bölgeden geliyordu. Bunların hepsi kendisine yeni bir hedef belirlemesi bu hedef için var gücüyle çalışmasında etkili oldu. Kendisinde tekrar şövalyeliği yaşatmak isteyecek bir istek uyandı. Endülüslü Müslümanlara ait bu adetin ortadan kaybolmuş olması, bizim bu ibadeti yaşatmaya çalışmamız için örnekti. Böyle bir yolculuğu dört çılgın İspanyol’dan başka kim yapabilirdi?” Don Kişot hikâyesinde olduğu gibi kendilerinin de bu yolculuğa yalnız ve yardımsız çıkamayacaklarını anladıklarını söyleyen Aidi, “Bizler de birkaç yıl boyunca para biriktirdik ve antremanlar yaptık. Yolculuğumuz gerçekten zorluydu. Don Kişot gibi biz de maceralar yaşadık. Karikatürlerde yer alacak kadar komik anlarımız da oldu” ifadelerini kullanıyor. “Nerede olursak olalım Allah bizimleydi” diyen Aidi, “Allah biliyor ki bu Abdullah Bey’in hikâyesinin bereketiydi. Onun hidayet hikâyesinden çok etkilendim. Yolculuğumuz sadece saf bir şekilde hacca ulaşma hedefiyle gerçekleşti. Allah’ın bizi ona yönlendirmesi, onun ekibinde yer almamız bile bir işaret” açıklamasını yapıyor.
Bu yolculuk hayatımın en büyük olayı
Bu kutsal ve zorlu yolculukta Mancha’ya yol arkadaşlığı eden bir diğer isim Tarek Rodriguez Fernandez. Ulaştırma işinde çalışan Fernandez, bu hac yolculuğu fikrini öğrendiği bir hafta içinde yolculuğa dahil olmuş. Mancha, yol arkadaşının bu kararını şakacı bir şekilde “Ben 35 yılda düşünüp karar verdim, o bir haftada eşinden izin alıp katıldı” sözleriyle anlatıyor. Grubun dördüncü ismi Bouchaib Jadil. Jadil, at sırtındaki üç hacı adayına aracıyla eşlik ediyor. Zaman zaman yiyeceklerini ve içeceklerini temin ediyor, onlara bir anlamda mihmandarlık yapıyor. Olumsuz koşulların olduğu yerlerde atları aracı ile taşıyor. Bu yolculuktan önce Mancha’nın evinde inşaat işlerinde çalışan Jadil, yolculukta kendilerine araçla eşlik edecek birini aradıklarını duyunca hemen ekibe katılmış. Aslen Faslı olan ama İspanya’da yaşayan Jadil, “Böyle bir yolculuk fikri asla aklımda yoktu. Hac yolculuğunu duyduğumda hemen ‘Ben varım!’ dedim. Yolculuğun başında lojistik, yemek ve atlarla ilgileniyordum. Her gün nereye gittiğimiz hakkında hiçbir fikrim olmadan yola çıkıyordum. Her gün farklı bir yerdeydik ve her yerde yeni aileler ve yeni arkadaşlar edindik. Bu yolculuk hayatımın en büyük olayı” diyor.
Eskiyen kıyafetlerimiz yolculuğumuzun şahidi
Her gün yaklaşık 40 km at sırtında ilerlediklerini anlatan Mancha, şu ana kadar 4 bin km yol yaptıklarını söylüyor. Bu serüven boyunca onlara yardım edenlerin portre resimlerini yaptığından da bahseden Mancha, “Bize yardım edenlerin portre resimlerini yapıyorum. Yolculuk bittiğinde bu yolculuğun bir kitabını kaleme alacağım. Belki de filmini yapacağız” diyor. Ayrıca İspanya’dan yola çıktıkları günden itibaren kıyafetlerini hiç değiştirmediklerinin de altını çizen Mancha, “At sırtındayken çalılara, dallara çok fazla takılıyorsunuz. Bu nedenle kıyafetlerimiz temiz ama eski ve yırtık sökük. Yine de onları üzerimizden çıkarmıyoruz. Çünkü bu kıyafetler yolculuğumuzun şahitleri. Ahirette onları şahit kılacağım” diyor. Bu yolculuğun sonunda yaşadıkları sevinçle beraber ufak bir hüzün de olacağını anlatan Mancha, “Avrupa Birliği kendi topraklarından çıkan atları, hastalık riskine karşı topraklarına geri kabul etmiyor. Bu da yolculuğumuz tamamlandığında atları İspanya’ya götüremeyeceğimiz anlamına geliyor ki bu yolculuğumuzun biraz hüzünlü taraflarından biri. Hac görevimiz sonrası biz Suudi Arabistan’dan İspanya’ya uçakla gideceğiz ama atlarımız maalesef bizimle dönemeyecek” açıklamasını yapıyor.
Boğaz’ı at sırtında geçmek istiyoruz
Ekip, 8 bin kilometrelik bir rota izleyerek Mekke’ye ulaşmayı hedefliyor. “Bizim çabamız, azmimiz ve Allah’a güvenle beraber her şeyi gerçekleştirebilir, yoluna koyabiliriz. 4 bin kilometrenin ardından Fransa, Sırbistan, Hırvatistan gibi ülkeleri geçtikten sonra İstanbul’a varmaktan büyük memnuniyet duyuyorum” diyen Mancha, İstanbul’a varabilmelerinin bile kendisi için hayal olduğunu söylüyor. Mancha, “Benim bu beşinci kez İstanbul’u ziyaret edişim. İlk gelişim 25 yıl önceydi. İstanbul gerçekten değişmiş. Şu anda üniversitelerde başörtülü öğrencileri görebilmek inanılmaz güzel. İstanbul tertemiz, tarihi binalar iyi muhafaza edilmiş” ifadelerini kullanıyor. İstanbul’a her seferinde “Bir gün at sırtında Boğaz’dan geçebilir miyim?” düşüncesiyle geldiğini anlatan Mancha, “Allah bizi İstanbul’u ziyaret etmek için çok güzel bir hafta nasip etti. Daha önce İstanbul’u hiç kar altında görmemiştim. İnşallah, haftaya iki kıtayı birleştiren köprüden atlarımızla geçeceğiz. Ayasofya’ya gideceğiz, Sultanahmet’te at sırtında dolaşacağız ve mesajımızı tüm dünyaya ulaştırmaya çalışacağız” diyor.