Lale Kemal - Tutuklu gazeteciler için 'ama'sız eylem
Eleştirel medya üzerine indirilmekte olan balyozun asıl hedefinin, devlet sırrının arkasına sığınılarak üstü örtülmek istenen yanlış icraatların tartışılmasının önüne geçmek yani toplumu sindirmek ve susturmak olduğunu hepimiz biliyoruz.
Mensubu olduğu yargı camiasının da susturulduğu, susmayanların ya hapse atıldığı, ya soruşturulduğu ya da soluğu yurtdışında aldığı Yargıçlar Sendikası Başkanı Mustafa Karadağ, önceki gün CNN Türk'te, Can Dündar ve Erdem Gül'ün tutuklanmalarına dair yorumunda, “Bu tutuklama dışarıda kalanlara gözdağıdır. Bizim istediğimiz dışında yayın yaparsanız akıbetiniz onlar gibi olacaktır,” hatırlatmasında bulunuyordu.
Bianet, temmuz-eylül dönemini kapsayan raporunda, 21 gazeteci, 3 medya organı ve bir gazete matbaasının saldırıya uğradığını, 20 gazeteci ve 7 medya organının tehdit edildiğini belirtiyor. Aynı dönemde, 101 site, 40 Twitter hesabı, 178 habere sansür geldi, gözaltılar geçen yıla göre 6 kat arttı, 28 gazeteciye Terörle Mücadele Kanunu, 60'ına Türk Ceza Kanunu gerekçe gösterilerek davalar açıldı, 24 gazeteci ve 9 dağıtımcı cezaevine girdi.
Basına yönelik yargı kalkanlı bu eylemler, raporun yazıldığı ayları takip eden dönemde artmaya devam etti. Kasım başında, Nokta Dergisi'nin Genel Yayın Yönetmeni Cevheri Güven ile Sorumlu Yazıişleri Müdürü Murat Çapan, ironik biçimde kalemleriyle, “Halkı, Türkiye Cumhuriyeti hükümetine karşı silahlı bir isyana tahrik” suçundan tutuklandılar. Öncesinde, failleri belli olan ama bir kısmının cezasız bırakılmakla kalmayıp, alenen tehditlerini sürdürdüğü Hürriyet Gazetesi'ne saldırı, yazarı Ahmet Hakan'a fiziksel şiddet uygulandı. Yayın hayatı, devlet olanakları kullanılarak zorla sonlandırılan Samanyolu ve kardeş kanalların üst düzey yöneticisi Hidayet Karaca halen cezaevinde. Yine, hukukçuların keyfi olarak nitelendirdiği yöntemlerle el koyulan, kayyumlarının ballı maaşlar aldığı Koza İpek Grubu şirketleri ile birlikte kapatılan medya kuruluşlarından Bugün Gazetesi'nin yazarı Gültekin Avcı cezaevinde. Keza, ağırlıklı güneydoğu bölgesinde faaliyet gösteren haber ajansları ve yerel gazetelerin bazı muhabirleri tutuklu.
Gazeteci Mehmet Baransu, cezaevinde ve 80'e yakın dava ile boğuşuyor. Baransu'nun, yargılanmakta olduğu haberlerinin bir kısmı hem MHP hem de CHP'nin, bu meslektaşımıza destek vermesini gerektiren türden haberler. Bu partiler bile kendisine arka çıkmıyor. Ne iştir bu?.
Baransu'nun, darbe planları iddialarını ifşa ettiği haberlerinden sonra Balyoz ve Ergenekon davalarında mağdur avukatlığına soyunanlar, işlendiği iddia edilen eylemlerin, adil yargılama ilkesine uygun biçimde yargıda görülmesine fırsat vermediler. Yetmedi, 17/25 Aralık sonrası girilen fiili ittifakın meyvesi olarak kumpas denip, meselenin üzeri örtüldü. Oysaki mahkeme, örneğin, Balyoz davasının yeniden görülmesi sürecinde beraat verirken delil yetersizliğini gerekçe göstermiş, darbe teşebbüsü yok dememişti. Keza savcılık, bazı sanıkların beraatlerine itiraz etmiş bulunuyor.
Bir gazeteye demecinde, “Ergenekon, bal gibi darbe planladı, birileri bu soruşturmayı fırsat bilip işi sulandırdı,” diyen AKP'li Ayhan Sefer Üstün'e sormalı, kimler sulandırdı ya da Uludere faciasının üzerini kimler örttü dersiniz?.
Sonuçta demem o ki, Dündar ve Gül için şu sıralar yapılmakta olan protesto eylemleri tüm tutuklu gazetecileri kapsamalı, hepsi için farkındalık yaratılmalı. Yoksa yine, “ama'lı” eylemler, birilerinin ekmeğine yağ sürmeye devam eder, eleştirel medyaya son vuruşun yapılmasına zemin hazırlar.