Suskun vicdanlar ve dehümanizasyon
Tarihte de örnekleri çoktur. Gücü elinde tutanlar, toplumun bazı kesimlerine zulmetmiş ve halk da buna ses çıkar(a)mamıştır.
İnsanlar mağdur edilirken nasıl olur da vicdanlar da susar? İnsanlar, temel hakları ihlal edilip adil yargılanmıyorsa ya da her türlü kötü muameleye maruz kalıyorsa buna neden duyarsız kalınır? Zulme uğrayanların suçlu olduğu düşünüldüğünde bu sessizlik anlam kazanır mı? Bütün bunları akıl terazimizde tartmak gerek. Aslında sosyo-psikolojik açıdan baktığımızda bütün bunları anlamlandırmak o kadar da zor değil. Toplum mühendislerinin her çağda kullandıkları bazı teknikler var. “Dehümanizasyon” bunlardan biri. Belli bir kimlik grubuna dahil insanların doğuştan gelen ya da sonradan edinilen ayırt edici özelliklerinden dolayı küçümsendiği ve diğerlerinden aşağı veya kötü oldukları yönünde bir algının oluşturulmasıyla toplum hareketsizleştirilebilir.
Bu algıyı oluşturmak için bireyden topluma doğru etki oluşturacak bazı çalışmalar yapılır. Bu çalışmaların insanlar üzerindeki etkisini anlayabilmek için insan zihninin çalışma sistemine bakmak gerek. Beynimiz temelde sağ ve sol lob olarak ikiye ayrılır. Sağ lobumuz daha çok duygular, hayaller, insanlar arası ilişkilerle ilgili konularda bir kontrole sahipken; sol lobumuz akıl yürütme, konuşma ve matematiksel işlemlerini yapar. Ayrıca beynimiz, bilgileri tasnif ederken birbirleriyle ilgili şeyleri benzer ya da yakın bölgelere kaydeder. Böylelikle kaydedilen bilgilerle ilgili bir şey hatırlamaya çalışıldığında o bilgiye yakın bilgiler de çağrışımla zihnimize gelir.
İnsanlarla ilgili düşündüğümüz her şeyde beynin daha çok sağ lobu harekete geçer ve olaylar, duygular, vicdan gibi mekanizmalarla beraber değerlendirme yapmaya başlar. Bir sivrisinek sizi rahatsız ettiğinde onu öldürüp öldürmeme konusunda sol beyin ile düşünür ve sadece “Öldürmeliyim, yoksa bu beni uyutmaz” gibi basit mantıksal bir karar veririz. Vicdan harekete geçmez ve bu duruma duygusal bir anlam verilmez. Dehümanizasyonda da bu harekete geçer. Bir zümreden bahsederken onlara “sivrisinek, böcek” gibi ifadeler kullanırsanız ve bunu sıklıkla tekrar ederseniz, özellikle bunu söyleyen kişi de (göreceli olarak) itibarlı bir kişi ise belli bir zaman sonra “dehümanizasyon” yaşanır. Artık o kişi ya da zümre akla geldiğinde farkında olmadan sağ beyin yerine daha çok sol beyindeki bölge uyarılır. Böylece o kişi ya da o kitle “sivrisinek ya da böcek gibi ezilebilir” algısıyla düşünülmeye başlanır. Nitekim vicdan mekanizmasını harekete geçirecek durum ortan kalkar ve toplum ya da kişilerde duyarsızlaşma yaşanır. Ezilse de, sürülse de, haksızlığa uğrasa da fark etmez. Artık empati kurmaz, onları anlamaya çalışmazsınız; çünkü zihninizde insanî; değeri yoktur.
Dehümanizasyonun neden olduğu en vahim sonuçlardan biri, dehümanize edilen insan ya da grupların bunu hak ettiği düşüncesi. Vicdanı olan kitlelerde bile bir körleşme söz konusu olabilir. Toplum olarak bizlere düşen ise bu dehümanizasyon karşısında uyanık olup düşünmeden karar vermemek. Bu da ancak önyargı ve ötekileştirmeyle mücadele edilerek kazanılabilir.
*Uzman Psikolojik Danışman