YouTube kararının şifreleri
1 Aralık 2015 günü Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), Türkiye aleyhinde verdiği bir kararla YouTube'un Türkiye'de kapatılmasını Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ne (AİHS) aykırı buldu.
Önce hatırlayalım, YouTube ne zaman, niye kapatılmıştı ve bu durum niye AİHM önüne gitti?
Dünyada en çok ziyaret edilen web sitesi olan ve aynı zamanda dünyanın en büyük ikinci arama motoru olan YouTube, ilk olarak İstanbul 1. Sulh Ceza Mahkemesi'nin 2007'de verdiği bir kararla Atatürk aleyhinde videolar barındırdığı için kapatıldı. Bu karardan sonra 2008 Haziran'ına kadar bir yıl içinde çeşitli mahkemelerin verdiği çeşitli kararlarla kapalı kalmaya devam etti.
Oysa YouTube zaten Türkiye Cumhuriyeti hukuku çerçevesinde Türkiye Cumhuriyeti mahkemelerinin verdiği karar “doğrudur yanlıştır” tartışmayıp, “biz Türkiye Cumhuriyeti hukukuna saygı duymayız, Türkiye Cumhuriyeti mahkemeleri de bizi bağlamaz” demeyip söz konusu videoların Türkiye'den erişilmesini engellemişti. Bu durum ilgili yargı mercilerine de iletilmişti. Buna rağmen, bu içeriklerin YouTube'dan tamamen çıkarılması, dünyanın tamamında erişilmez kılınması ısrarımız sebebiyle YouTube Türkiye'de yıllarca kapalı kaldı.
Tabii o dönemde de DNS üzerinden YouTube'a ulaşan ulaşıyordu ve hatta Kasım 2008'de dönemin Başbakanı Sayın Erdoğan, uygulamalı olarak kendisinin YouTube'a girebildiğini, isteyen herkesin de girebileceğini beyan etmişti.
AİHM'yE SİYASİ BİR KURUM MUAMELESİ YAPMAYALIM!
YouTube'un tamamen kapatılmasının hukuka aykırılığını iddia ederek, ilgili kararlarını bozmak üzere harekete geçen değerli hocalarımız ve meslektaşlarımız Yaman Akdeniz, Kerem Altıparmak ve Serkan Cengiz'in girişimleri Türkiye yargı mercileri tarafından reddedildi. Gerekçesi “YouTube'un kapatılması sebebiyle kendilerinin hak ihlaline uğramadığı ve menfaat sahibi olmamalarıydı.
Bunun üzerine kendileri 2010'da AİHM'ye başvurdular. Bu başvurunun sonucu ancak belli oldu.
AİHM bu kararıyla neye hükmetti ve bu kararı ne çerçevede değerlendirmemiz gerekir? AİHM'nin bu kararını aslında Aralık 2012'de yine Türkiye aleyhine verdiği Google Sites'ın kapatılmasına ilişkin kararıyla ve Anayasa Mahkememizin (AYM) Nisan 2014'te Twitter ve YouTube kapatmaları hakkında verdiği kararla birlikte değerlendirmek gerekir.
1 Aralık 2015'te verilen bu son AİHM kararının, 47 hakimden oluşan mahkemenin oybirliği ile verildiğinin öncelikle altını çizelim. Verdiği çok yeni bir diğer kararı ile Doğu Perinçek'in açtığı davada “Ermeni soykırımı yoktur” demeyi suç sayan İsviçre aleyhine karar vererek bunun ifade hürriyetine aykırı olduğuna hükmettiğini unutup da AİHM'ye siyasi bir kurummuş muamelesi de yapmayalım!
Bu son kararla, Türkiye'nin 5651 sayılı internet suçları ile ilgili hususları düzenleyen kanunun ve uygulamasının AİHS'nin ifade hürriyetini düzenleyen 10. maddesine aykırı olduğu, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının temel hak ve hürriyetleri arasında olan bilgi edinme hakkını, ifade hürriyetini, haber alma hürriyetini ve basın hürriyetini ihlal ettiği bir kere daha Türkiye'yi bağlayıcı biçimde hukuken tespit edilmiş oldu.
Ayrıca, başvuru sahiplerinin Türkiye mahkemeleri tarafından “hakları ihlal edilmediği ve menfaat yokluğu” sebebiyle talep hakkından mahrum bırakılmalarını AİHS'nin adil yargılama ilkesini düzenleyen 6. maddesine de aykırı bularak, başvuranların mağdur (mahkemenin kullandığı tam ifadeyle “kurban”) sıfatını tespit edildi ve vatandaş olarak haklarının yukarıda açıklanan sebeplerle açıkça ihlal edilmiş olmakla talep haklarının varlığına hükmedildi.
Bu arada, YouTube'un basın kuruluşlarının, gazetecilerin, siyasi partilerin, siyasilerin, vatandaşların kanallarını ve hesaplarını barındıran bir platform olduğu kadar, aynı zamanda vatandaş gazeteciliğinin de icra edildiği bu sayede halkın temel bir hakkı olan bilgi edinme hakkına hizmet ettiği de AİHM tarafından özellikle tespit edildi.
Aynı yönde 2012 Aralık'ında Google Sites'ın kapatılması hakkında verdiği kararda AİHM, o kararında da aslında Denizli Sulh Ceza Mahkemesi'nin sadece hukuka aykırı içerik barındıran spesifik URL'nin kaldırılmasına hükmettiğini ancak TİB'in tüm Google Sites'a erişimi engellemesini temel hak ve hürriyetlerin ihlali olarak nitelemiş, ayrıca 5651'in idareye gayri makul genişlikte keyfî; yetkiler tanıdığını, 5651 sayılı kanunun 8. maddesinin hukukun bir kanunda var olmasını beklediği öngörülebilirlik gereğini sağlamadığını açıkça ifade etmiştir.
Diğer bir deyişle bu kararında Türkiye Cumhuriyeti mevzuatında bir değişiklik yapılması gereğine değinilmemiş olması bence bu gereğin olmadığına hüküm verdi şeklinde yorumlanamaz.
Zira bu konuda çok daha önceden verilmiş bir kararı mevcuttur.
Bundan sonra ne olacak?
Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Komisyonu 16 Mayıs 2011'de, Avrupa Birliği Parlamenter Meclisi de 4 Mart 2014'te internet erişiminin temel bir insan hakkı olduğunu kabul etmiştir. Zira, temel haklarımızın hemen tamamını en yoğun olarak kullandığımız mecra internettir ve internet erişimi olmadan bunların kullanılması çok zor veya neredeyse imkansız hale gelmiştir.
Kesintisiz internet erişimi bu yönüyle artık AB'ye üyelik için ön şart olan Kopenhag kriterlerinin de ayrılmaz bir parçasıdır.
AİHM'nin yetkisini ve AİHS'yi Türkiye Anayasa'mızın 90. maddesi çerçevesinde imzalayıp onamıştır ve artık bunların hükümlerinin Anayasa'ya aykırılığı bile ileri sürelemeyecek olmakla, normlar hiyerarşisi bakımından Anayasa'mızın bile üzerindedir. Türkiye, AİHM yetkisi ve kararlarının bağlayıcılığı bakımından (sonuçta vatandaşın vergilerinden çıkan) tazminatlar ödemektedir, bu kararlara göre iç hukukunu ve uygulamalarını düzenlemek zorundadır.
Birileri bunu AİHM kararıyla zorladı diye değil, vatandaşımızın hakkı bunu gerektirdiği için, vatandaşımız buna layık olduğu için, aydınlık bir gelecek için, inovasyon ve teknoloji ile kalkınacak bir Türkiye için Türkiye Cumhuriyeti tarihi boyunca var olan en güçlü hükümet özellikle de Sayın Cumhurbaşkanı ve özerk düzenleyici kamu kurumları ile de uyumlu çalışabiliyor olmanın verdiği avantajla 5651 sayılı kanunda, uygulamada ve ilgili mevzuatta gerekli değişiklikleri yapabilmelidir.
Bu dönem temel hukuk ve adalet reformlarını yapabileceğimiz, üzerine güçlü bir eğitim ve ekonomi kurabileceğimiz en büyük ve belki de yegane fırsattır.
*New York ve İstanbul Baroları Avukatı