Kürtler, 1 Kasım Seçimleri ve Yeni Türkiye
Türk toplumu 1 Kasım seçimlerinde tercihini Yeni Türkiye’den yana kullandı. Seçimlerden önce, en merak edilen husus Kürtlerin nasıl bir tutum sergileyecekleriydi. Kürtler tercihlerini -istenilen düzeyde olmasa da- kendilerinden beklenen yönde yeni Türkiye’den yana kullandı.
Geçen ay yazdığımız makalede AK Parti’nin üzerine büyük vazifeler düştüğünü belirterek, madem hedef Yeni Türkiye’dir, o zaman yeni bir dil geliştirilmesi ve Vahyin mihengine vurulmuş bir tarz-ı siyasetin elzem olduğunu yazmıştık.
Birçoklarının fabrika ayarlarına dönmesini umut ettiği AK Parti fabrika ayarlarına dönmeden, Yeni Türkiye vizyonuna uygun bir siyaset tarzı ve dili geliştirdi. Zaten AK Parti’nin fabrika ayarları doğru kurgulanmamıştı. Partinin kurulduğu günlerin Türkiye’sinde Batı’dan bağımsız bir siyaset hayali bile kurulamazken, fabrika ayarlarını batı üzerine bina etmiş bir AK Parti’nin fabrika ayarlarına dönmesini arzu edenler Yeni Türkiye’yi algılamada zorlanan kesimlerdi. AK Parti batıya göre ayarladığı kuruluş felsefesini 2006 tarihinden itibaren kurulan yeni devletin ayarlarına -gerçekte 1 Kasım seçimlerinde- bağladı. Geçmiş dönem sanki deneme yanılma dönemi gibiydi. Gerçekler bütün haşmetiyle ortaya çıkınca çözüm adı altında sürdürülen politikaların çözümsüzlüğün ana sebebi olduğu da ortaya çıktı.
Devletin kurucu unsurlarından birisi olan Kürtler, kendi devletlerinde ellerinden alınan hakların devletleri tarafından kendilerine iade edilmesini beklerken, Batılı değerleri hem de en korkunç şekilde Komünizmle temsil eden bir örgütün muhatap alınmak suretiyle verilmesinin şokunu çok uzun süre yaşadılar hatta yaşamaya devam ediyorlar.
Türkiye cumhuriyeti Kürtlerinde devletidir. Bütün Müslüman unsurlar bu devlette hak sahibidir. Elbette asli kurucu unsur Türklerdir. Fakat vatanı aslide esas olan milletti. Millet tanımı da kuruluşta anasır-ı İslam’dı. Irk mefhumunun, dışlamakta, ötekileştirmede kullanılması ilerleyen yıllarda meydana geldi. Anasır-ı İslam gitti ırk öne çıktı, tabiidir ki ırkçılık, başka ırkçılıkların doğmasına sebep oldu. Bunlar artık bilinen meselelerdir.
Asıl olan devletin yeni yüzünün, Kürtlerle alakalı konularda 1921 Anayasası'nda şeklini alan fabrika ayarlarına dönmesiydi. Birçok defa isim değiştiren çözüm meselesi, fabrika ayarlarını bulmak içindi sanırım. Lozan’da Batı’nın yanında yer alan Şerif Paşaları o günlerde muhatap almayan anlayış, ne yazık ki, bugünün Şerif paşalarını, Kürtlerle alakalı konularda muhatap alma yoluna girerek fabrika ayarlarını tutturamadı. Hatta yeni Şerif paşalar türemesine de yol açtı. Zenci Musa’nın torunlarını bulmakta zorlanmayan devlet nedense tozlu raflarda Kürtlerin gerçeklerini bulmakta zorlandı.
Bu seçimlerin en önemli yanı Kürtlerin cenderede dahi olsalar tercihlerini geleceğin Türkiye’sinden yana kullanmış olmalarıdır. Devletin hata ederek Kürt temsilcisi konumuna getirdiği Komünist bir terör örgütüne rağmen, Kürtler 2023 perspektifini doğru kavrayarak, devletin ve AK Parti’nin 1 Kasım’dan sonra neler yapması gerektiğinin ipuçlarını vermişlerdir.
Kürtler, Şerif Paşalara rağmen Lozan’a telgraf göndererek en zor günde Yeni Türkiye ile beraber olduklarını haykırmışlardır. Bu haykırış, herhangi bir örgütün, siyasi partinin veya sivil örgütün muhatap alınması yoluyla değil, devletsen, devletimsen bana ait haklarımı bana, milletime kendin ver haykırışıdır. Beni, yeni, eskimez Şerif Paşa anlayışlarına muhtaç etme artık haykırışıdır.
Ne İmralı sakini, ne komünist örgütler ve ne de Şerif paşalar Kürt milletinin temel hak ve hürriyetlerinin temsilcisi olamazlar. Kürtler bütün kardeşleri gibi anayasal güvenceye kavuşmuş temel haklarının sahipleri olmalıdırlar.
Kürtleri, siyasi, ateist ideolojilerine kalkan yaparak dağlarda gençlerinin ölümüne sebep olanların devlet nezdinde itibar görmesi Kürtleri rencide etmektedir. Hem canlarımızdan ve hem de haysiyetimizden oluyoruz yeter artık demektir 1 Kasım seçimlerindeki sonuçlar. Devletin hata ederek 5 yıldır çözüm adına yanına sürüklediği ateist örgütün muhatap olmaktan çıkarılması ve her vatandaşın elde ettiği temel hakların muhatap olmadan kendilerine verilmesi tercihidir 1 Kasım oylaması.
HDP denen taşeron siyasi yapı PKK olmadan bir hiçtir. Devlet operasyonlarını sürdürür ve PKK’ya silah bıraktırırsa, HDP denen siyasi örgütün Kürtler nezdinde bir geleceği yoktur. PKK silahları bırakır ve dağlarda Kürt gençlerinin ölümü durursa, ne Figen Yüksekdağ ve ne de Ertuğrul Kürkçüler Kürtler tarafından kayda değer bulunur. Partileri seçimlere girse ancak 100 oy alması mümkün kişilerin Müslüman Kürtler üzerinden vekil olması da ayrı bir utanç meselesidir. Kürt’le ve Kürtlükle zerre ilişkisi olmayanların Kürt gençlerinin ölümleri üzerinden siyaset devşirmesi devletin ayıbıdır.
1 Kasım seçimleri göstermiştir ki, Kürtler ne İmralı’da konaklayan zatın, ne HDP denen sosyalist örgütlerin bileşkesinin kendi meselesini çözmesini beklemiyor. Kürtler, PKK adına ne sebeple olursa olsun dağlara çıkmış gençlerinin dağlardan indirilmesini ve ölmemesini istiyor.
Ayrıca; 30 yıldır PKK adına Türkiye de kümelenmiş komünist örgütler tarafından, bölgede Kürt gençleri üzerinde sürdürülen İslam dışılığın, ateizmin batağına saplanmış nesillerinin yeni bir ihya hareketiyle, gerçek Kürt ve Müslüman olmasını, kalmasını bekliyor Kürtler.
Kürtlerin şarktaki ve ülke sathındaki AK Parti’ye -kısmi de olsa- oy vermesinin sebeplerini, başka yönleriyle izah etmeye çalışan analizcilerin, akademisyenlerin ve aydınların elbette haklı yönleri vardır. Emin olmanızı isterim ki; Kürtler Müslüman kalmakta ısrarlıdırlar. Sosyalist bir hareketin cenderesinde, ellerinden gelen de ancak budur. Semaya, Allah için açılan eller sandığa gittiğinde hakkın ve hakikatin tecellisi için oyunu kullanmıştır.
Korku başa beladır. Allah Resulü’nün (s.a.v) “Korkunun ve korkaklığın şerrinden sana sığınırım Allah’ım” dediği korkuyu yüz binlerce masum Kürt halen yaşamaktadır. Erkekçe ölmesini elbette bilir Kürtler fakat burası Irak, Afganistan veya Suriye değil, Türkiye’dir. Bizler atalarımızı bu yolda şehit vermişlerin nesliyiz. Kime ne zaman kurşun atılacağını bilenlerdeniz. Şaşırmışların, sapmışların yoluna girmek bu ülkenin ve ümmetin felaketidir. Sabır silahımızdır ama direncimizdir de ayrıca.
Biz analizlerimizi, Kur’an ve sünnet eksenli, ümmetin toplandığı mekânlardan elde ettiklerimizle yaparız. Orası da camilerimizdir. Bilmenizi isterim ki 30 Ekim Cuma günü Cuma namazında İmam efendinin “Allah’ım İslam’a ve Müslümanlara yardım et” niyazında kubbeye vuran çınlama sesi şehrimizdeki ve ülkemizdeki insanların ne yapacağının delili olmuştu. Tahminimi yapmıştım % 49-50 bandında olacak diye. Lakin barajı aşınca HDP için yanıldım derken YSK başkanının alelacele ekranlara çıkıp -HDP % 9,6 bandında gezerken- HDP’yi baraj üstünde gösteren açıklaması bendenizi rahatlattı, yanılmadığım için. Devlet aklı bu, bir kapı kapatır, bin kapı açar, arasından kapı seçmek zordur.
CHP ise, Musa (a.s)ın kavmi gibi aynı rakamlarla çöllerde gezinip duruyor. Allahualem 2023 yılına kadar da aynı şekilde gezinip duracağa benziyor Halk partililer, kendilerinden türeme yeni bir nesil meydana gelsin diye. İlahi muratta bu yönde tecelli eder umarım.
Sinan BAŞAK
Gazeteci - Yazar