‘Direkler eğik, burnumuz batmış suya'
İlk gösterimini Sundance Film Festivali'nde yapan Sarmaşık, sadece sinopsis üzerinden değerlendirildiğinde Serdar Akar'ın Gemide (1998) filmini anımsatıyor.
Bir gemi, erkeklik halleri ve iktidar mücadelesi… Filmi izlemeye başladığınızda ise bunun başka bir hikâye olduğunu anlamanız çok uzun sürmüyor.
Bir gemide mahsur kalan altı erkeğin hikâyesini anlatıyor film. Sarmaşık adlı gemi, Mısır'a yük götürmekteyken geminin armatörü iflas eder. Mısır'a vardıklarında armatörün liman parasını ödemediği anlaşılır, üstelik geminin üstünde haciz vardır. Limanda bekletilen gemi hiçbir yere hareket edemez. Mürettebatın ayrıldığı gemide kaptan dahil altı kişi kalır. Pasaportlarına el konulduğu için karaya da çıkamazlar. Altı adamın yolculuğun başında başlayan gruplaşmaları zamanla yerini sert tartışmalara bırakır…
İlk filmi Gişe Memuru'nda (2011) seyirciye Kafkaesk bir karakter sunan Tolga Karaçelik, ikinci filmini İngiliz romantik şair Samuel Taylor Coleridge'in dünyasında kuruyor. Sarmaşık, Coleridge'in Yaşlı Gemici (The Rime of the Ancient Mariner) adlı şiir kitabının izinden gidiyor. Şiirden alıntı şu dizelerle başlıyor film: “Direkler eğik, burnumuz batmış suya / İnsan düşmanının sillesinden kaçar ya / Soluğunu ensesinde duya duya / Ve koşar başını hiç kaldırmadan / Gemi öyle koştu, rüzgar öyle coştu / Kaçtık güneye, hiç durmadan.”
TÜRKİYE ALEGORİSİ
Sarmaşık'ın karakterleri ve evreni, şiirlerini afyon etkisinde gördüğü halüsinasyonlar neticesinde yazdığı söylenen Coleridge'e uygun. Yaşlı Gemici'de şair, ‘düğün konuğu'na anlatır her şeyi. Yönetmen Tolga Karaçelik de seyirciyi düğün konuğu olarak kabul edip anlatıyor hikâyesini. Esrarkeş iki karakterin etrafında dönen hikâyede tıpkı şiirde olduğu gibi ‘Albatros'un öldürülmesi kilit sahne. Şiirde, Yaşlı Gemici'nin Albatros'u öldürmesi sonucu gemiye bir lanet çöker. Samarşık'ta Kürt karakterinin öldürülmesiyle gemideki gerilim artıyor; herkes birbirine düşüyor, işler ters gidiyor, hiyerarşi allak bullak oluyor, isyan çıkıyor...
Karakterlerin bir araya gelmesinden itibaren bir Türkiye profili inşa eden film, Kürt'ün (Seyithan Özdemir) devreye girmesiyle tamamen Türkiye alegorisine dönüşüyor. Kürt'ün dışında mütedeyyin karakter İsmail (Kadir Çermik), isyankâr Cenk (Nadir Sarıbacak) ve otorite ve sistemi temsil eden Kaptan Beybaba (Osman Alkaş) Türkiye dinamiklerini tamamlıyor. Ustabaşı İsmail'in durumu ise hayli tanıdık. Otoritenin gözüne girebilmek için mağdur ve mazlumken zalime dönüşen karakter, bizim için sadece bir kurgu değil, yaşadığımız ülkenin gerçeği. Kaptan köşkündeki otoritenin mürettebatı idare edebilmek için hepsinden ayrı ayrı muhbir çıkarma gayreti, yönetmek için paranoya ve hayali düşmanlara sarılması da Türkiye'de yaşayanlar için hayli tanıdık. Fakat bir süre sonra gemi yönetilemez hale gelince işler çetrefilli bir hal alıyor: “Su su nereye baksan yalnızca su, / Ama hiç bir yerde yok içecek bir damla.”
KUSURSUZ BİR OYUNCU KADROSU
Sarmaşık'ın atmosferi, Türkiye dinamikleri ve yönetmenin güçlü anlatım dilini destekleyen en önemli faktör oyuncu kadrosu. Nadir Sarıbacak, Özgür Emre Yıldırım, Osman Alkaş, Kadir Çermik ve Hakan Karsak'ın bireysel ve karşılıklı performansları bir oyunculuk dersi gibi. Hepsi kusursuza yakın bir kompozisyon çıkaran ekipte kariyerinde çok farklı bir yerde duran Cenk karakteriyle Nadir Sarıbacak öne çıkıyor. Hikâyenin kilit karakteri Cenk rolünde Sarıbacak, kariyerinin en iyi performansına imza atıyor.
Tolga Karaçelik, Türkiye dinamiklerini temsil eden karakterlerini İngiliz romantik Coleridge'in fantastik dünyasına atarak hayli ilginç bir senteze ulaşıyor. Bir taraftan lanetlenmiş bir gemi ve içinde sürüp giden hiyerarşi sıkıntısı, otorite mücadelesi ve ezilen halkların birlikteliği… Coleridge'in mistik dünyasına aşina olan seyirci/okur için filmin sarmaşık metaforu hiç şaşırtıcı değil. Tıpkı geminin salyangozlarla kaplanması gibi… Filmi izlemeden önce Şavkar Altınel'in incelikli çevirisiyle yayımlanan Yaşlı Gemici (İletişim Yayınları) kitabını okuyan seyirci filmin dünyasında daha rahat dolaşacaktır. Ve kitabın sonundaki şu cümleyi filmin çıkışında hatırlayacaktır: “Öyle kalakaldı Düğün Konuğu / Dinledi üç yaşında bir çocuk gibi / Gemici alt etmişti onu. ”