Kerim Balcı - Suriye'de Ankara'nın öncelikleri dünyayla uyuşmuyor
Suriye iç savaşı ve bu iç savaşın doğurduğu sonuçlar konusunda Türkiye yalnızlaşmış durumda.
İç savaşın ilk günlerinde en azından Batılı müttefiklerimizle örtüşen bir öncelikler listemiz vardı. Düşman sıralamamız da, öncelikli hedeflerimiz de üç aşağı beş yukarı aynıydı. Sözde Arap Baharı başladığında Ankara'da da Washington'da da birincil düşman diktatörlüktü ve birincil hedef de kalıcı bir demokrasinin tesis edilmesiydi.
Düşmanlar ve hedefler konusunda hemfikir olan müttefiklerin, metotlar konusundaki farklılıklarını aşması kolaydır. Ne var ki gelişmeler bu ilk baştaki örtüşme durumunu ortadan kaldırdı. Esed rejiminin Türkiye'nin telkinlerini dinlemeyeceği veya dinleyemeyeceği ortaya çıktıktan sonra Ankara baştaki reformcu yaklaşımını terk edip devrimci bir yaklaşım benimsedi. Bundan sonra Ankara için Suriye'deki birincil düşman dikta rejimi değil de Beşşar Esed'in kendisi oluverdi. Kısa müddet sonra ortaya çıkan Cebhetü'n-Nusra ve IŞİD gibi El-Kaide uzantısı terör örgütleri de Batılı müttefiklerimizin önceliklerini değiştirdi.
Bugün ABD için Suriye'de bir numaralı düşman IŞİD'dir. Sonra Cebhetü'n-Nusra ve irili ufaklı diğer El-Kaide iltisaklısı örgütler gelir. Esed rejimi ancak son sırada bir tehdittir. Hatta her an tehdit olmaktan çıkarak bir müttefike de dönüşebilir. Kürt gruplar ise açıkça ABD müttefikidirler. Üstüne üstlük herhangi bir müttefik değil, ABD'nin bölgede en fazla güvendiği müttefik.
Buna karşılık Ankara'nın öncelikli düşman sıralamasında Beşşar Esed hâlâ listebaşı konumunda. Onu Kürt oluşumları takip ediyor. IŞİD ancak üçüncü sırada bir düşman. Cebhetü'n-Nusra'nın bir terör örgütü olduğu hâlâ daha resmî; ağızdan telaffuz edilmiş değil. Ankara, IŞİD'den sonraki düşman olarak Hizbullah'ı görmeyi tercih ediyor. Ve belki en sonda da diğer El-Kaide bağlantılı gruplar geliyor...
Rusya'nın sıralaması ise tümden farklı. Rusya, ve tabii İran, Suriye'de IŞİD başta olmak üzere bütün radikal unsurları düşman bellediklerini söylüyorlar. Ama Rusya'nın bombardımanlardaki önceliği IŞİD değil. Daha ziyade Türkmen ve Cephetü'n-Nusra mevzilerini bombalıyor Rus uçakları. Kürtleri muhtemel müttefik, Esed Rejimi'ni ise asıl müttefik olarak görüyorlar.
Hedefler de farklılaşmış durumda. Bugün ABD'nin bir numaralı önceliği IŞİD terörünün kendi topraklarını da vurmaya başlamış olduğu gerçeği. AB ise IŞİD terörünün Avrupa'ya yönelmesi kadar Suriyeli mülteci akımından da korkuyor. Türkiye'nin başlangıçtaki demokratik bir rejim ihdası hedefi de artık anlamını yitirmiş durumda. Ankara'daki karar vericilerin bir kısmı bir an önce bu bataktan çıkmaktan, bir kısmı da batağa daha fazla girerek Beşşar Esed'i bertaraf etmekten yana.
Aktörlerin birbirlerinden bu kadar farklılaştığı bir durumda entegre bir Suriye politikasından bahsedilemeyeceği açık. Ne var ki farklılaşma Türkiye'nin aleyhine olarak devam ediyor. Geçtiğimiz hafta ABD Dışişleri Bakanı John Kerry, Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esed ile politik bir geçiş süreci anlaşmasına varılarak, Suriye ordusunun da IŞİD'e karşı mücadele etmeye başlamasını sağlamak hedeflerinin olduğunu söyledi. Yani Esed rejimi, düşmanlar listesinden silinerek dostlar listesine dahil olacağa benziyor. Kerry, Esed'le çalışma ihtimalinin bir zorunluluktan kaynaklandığını gizlemiyor. “Bu iş sadece hava saldırılarıyla olmaz. Kara saldırıları için Suriye ordusuna ihtiyacımız var.” diyor Kerry. Elbette bunun anlamı, civarda bu işi yapacak başka bir kara ordusu göremiyoruz demektir.
Nicedir bir kara harekatının gerekliliğini vurgulayan ve belki de Türk ordusunu Suriye'ye sokma emelleri içinde olan sarayımız Türkiye'nin Suriye'de istenmediğini ne zaman görecek? Dahası müttefiklerimizle bu kadar farklılaşmış bir dış politikayı sürdürmenin imkânsız olduğunu ne zaman anlayacak?