Bir 'Dünya' kararır bir pencere açılır: Türkler için Kürtçe
Büyük kızım henüz bebek denecek yaşta olduğuna göre 2000'li yılların başı olmalı. Onun küçük adımlarıyla uzun yürüyüşler yaptığımız doyumsuz günler…
Bakırköy'den sahile çıkan alt geçitteyiz. Karanlık tünelin ucunda küçük bir tezgâh, başında kara kuru bir çocuk duruyor. O yıllarda Kürtçe kaset ve CD'ler henüz müzik marketlerde bulunmuyor. Tezgâhta gözüme ilişen Ciwan Haco adını görünce son çalışması olduğunu düşündüm. ‘Yeni mi?' dememe kalmadı, cevap verdi.
-Evet, yeni. Ama siz Kürt değilsiniz ki, dedi.
-Fark eder mi, Kürtçe müzik dinlemek için Kürt olmak mı gerekiyor, dedim.
-Öyle değil de, ne bileyim, diyerek başını öne eğdi.
-Hem sen Barış Manço'yu, Tarkan'ı, Sezen Aksu'yu dinlemiyor musun? Bak, satıyorsun da.
Yüzü kızardı. Utandığı belliydi. ‘Sevmez olur muyum, hepsini çok seviyorum' dedi gizleyemediği mahcubiyetiyle. Sonra iri kara gözleri büyüdü, gülümsedi.
-O zaman hediyem olsun abi. Bir Türk Kürtçe müzik seviyor, dinlemek istiyor, benim hediyem olsun.
Bu sefer utanma sırası bendeydi. Bir Kürt çocuğunun kendi diline gösterilen küçük bir ilgi kalbini kazanmaya yetiyordu. Gönül enginliği ile hesapsız cömertliği, mutluluğu görülmeye değerdi. Annesinin babasının konuştuğu lisandaki şarkılara, Kürtçe bilmeyen bir Türk'ün muhabbetinden dolayı, kazanacağı yevmiyeden hiç tereddüt etmeden fedakârlık edebildi.
Kürtçenin dil olarak özgürlük mücadelesi etrafında dönen ve yıllar yılı süregelen tartışmalara şahit olduğumda gözlerimin önüne hep o kara kuru Kürt çocuğu geldi. Büyük bir lütufmuş gibi izin verilen Kürtçe kurslar açıldığında zorluk çıkarmak için Atatürk portresi oranı, kapı aralığı, pencere pervazı ölçen bürokratlar kara mizah yapıyor olmalıydılar. Koca koca adamların büyük laflar ettiği televizyon tartışmaları gülünç bile değildi. Türkiye Büyük Millet Meclisi'ndeki sert konuşmalar, geceler boyu süren münakaşalar anlamsızdı.
Kürtçe ile ilgili ikinci büyük yüzleşmemi Erivan'da yaşadım. 2009 yılında bir habere de konu ettiğim Erivan Radyosu tecrübesi içimi burkmuştu. Tam 49 yıldır Erivan Radyosu'nun Kürtçe haberlerini okuyan Kereme Sayed'in hikâyesi bir anlamda Kürtçenin var olma kavgasının kısa bir özeti gibiydi. Sayed, 1955 yılında, yani radyonun kuruluşuyla birlikte göreve başlamış, ilk günkü heyecanla haberleri sunuyordu. O yıllarda TRT Kürtçe yayına başlasa da Kürtler için Erivan Radyosu'nun yeri ayrıydı.
Sovyetler Birliği'nin propaganda amacıyla kurduğu ve Komünist Parti'nin propagandasını yaptığı o yıllarda Erivan Radyosu Kürtler için soğuk savaş, demirperde demek değildi. Sonrasında Sovyetler Birliği yıkılmış, komünizm çökmüş, glasnost olmuş... Hepsi ikinci plandaydı birçok Kürt için. Onlar için Erivan Radyosu'nda kendi dillerinde birkaç türkü dinleme ve dünya havadislerini kendi dillerinden konuşan bir spikerin dilinden duymanın hazzı her şeyden önemliydi. Erivan Radyosu'ndan dünyaya yayılan türküler efsane oluyor, dilden dile söyleniyordu. Kürt ağanın kızı Telli ile köylü Miho'nun dillere destan sevda hikâyesini anlatan 'De Miho' türküsü çok popülerdi. Kayıtları Erivan Radyosu'nda yapıldığında, Fatma İsa'yı kimse tanımıyordu. Kısa dalga radyodan dinlendiğinde her yerde aynı hüznü yaşatıyordu. Anlatılanlar o ki, o yıllarda Doğu ve Güneydoğu Anadolu'da yaşayan vatandaşlarımız radyolarını alıp dağ başlarında kuytu köşelere çekilirlermiş kendi anadilinde gönlünce şarkılar duyabilmek için. 1500'den fazla kasette ve taş plakta kayıtlı beste ve anonim eserlerin birçoğu ilk ve son kez Erivan Radyosu'nda kaydedilmiş ve saklanmış. Erivan Radyosu'ndan kurulduğu 1955 yılından bu yana kimler gelip geçmemiş ki: Mame Ele Etmanki, Lawike Metini, Mirzike Zaza, Derweşte Evdi, Asliqa Qadir... Tabii ki Şivan Perwer. Modern Kürt müziği yapan Ciwan Haco da rahatlıkla kendine yer bulabilmiş. Ama ille de Ayşe Şan. Geniş yüzü, hüzünlü kara gözleri ve yanağındaki küçük benle Türkan Şoray'ı andıran, Edith Piaf'ı çağrıştıran Şan, türkülerini söylediğinde Erivan'dan Diyarbakır'a, Süleymaniye'den Hakkâri'ye kadar hayat dururmuş.
Belki çok kimsenin haberi bile yoktur. Bir Erivan Radyosu değil tabii ama bir süredir Irak Kürdistan'ında Kürtçe müzik yayını yapan ve çok popüler olan bir Radyo Devran var. Hâlâ bölgenin en çok dinlenen Kürtçe, Türkçe, Arapça ve Farsça müzik yayını yapan radyo istasyonu. Bölgede her iki taksiden birinde Radyo Devran dinlersiniz. Kürtlerin kendi radyo istasyonları yok mu? Tabii ki var. Ama ana ekseni Kürtçe olsa da bölgenin neredeyse bütün dillerinde müzik yayını yapan radyosuna herkes ilgi gösteriyor. Türkiye de yok muydu? Tabi ki vardı. Şu uydu, kablo TV ve daha başka her türlü ulaşım kanalından kesilen televizyon kanalları arasında Kürtçe bir televizyon da vardı. Türkiye'nin Kürtçe yayın yapan ilk özel televizyonuydu. Ama susturdular. ‘Bunlar Kürt kardeşlerime düşman... Bunlar çözüm sürecine karşı...' diye yürütülen kampanyalarla ülkenin en köklü, sahici Kürtçe yayın yapan özel girişimlerinden birinin ekranı karartıldı. Kürtler için iyi olan bir Dünya da yıkıldı. Şimdi ilk günden bu yana toplumun tüm kesimlerini önemseyen, zor zamanlarda sessiz kitlelerin sesi olan Zaman, Zaman Kurdî; ile dünyaya yeni bir pencere açılıyor. Türkiye, Irak, Suriye ve Irak'taki Kürtlere kendi ana dillerinden de ulaşıyor. Kimin gerçekten eşitliği, barışı, özgürlüğü, demokrasiyi ve -gerçek anlamda eşit kardeşler arasında- kardeşliği istediğini; kimin –birçok kutsalı kullanarak- Kürtlerin ana dillerini, temel haklarını da araçsallaştırdığını, istismar ettiğini, iktidar aracı olarak gördüğünün altını çiziyor. Dünya dönüyor…
*Zaman Gazetesi Fotoğraf editörü