Ali Bulaç - Yasanın hükmü ve değeri!
Neden insanlar konulmuş ilahi kökenli veya laik yasalara göre amel etmezler? Bu yasanın kötülüğünden mi, insanın kötülük yapma eğiliminin iyi yasayı aşma çabasından mı? Tarihsel ve aktüel olaylardan anlıyoruz ki, insanların yasaların niteliği yani adaleti ve hakkaniyeti gözetme kapasitesi ne kadar yüksek olursa olsun, asıl belirleyici olan yasa değildir. Bunun gibi vahy ürünü hükümler de kendi başlarına sorun çözmeye yetmiyor.
Yasanın hakkaniyeti ve adaleti gözetici niteliği önemlidir ama sonuçta onu uygulayacak olan insandır. Yasa neyi emrederse etsin, insan ona sadakat gösterip itaat etmiyorsa, yasanın ona faydası yoktur. Bu yüzden ister dindar ister laik görünümde olsun, yöneticiler ve elbette kendi ölçeklerinde geçerli olduğu kadarıyla sıradan insanlar her Allah'ın günü yasaları, ahlaki normları, yerleşmiş örf ve âdetleri çiğnemekten çekinmiyorlar. Bir muktedir lider düşünün ki, sözünü herkese geçirebilmektedir, önceden konulmuş yasaya uymuyorsa bu lideri kim durdurabilir! Lider, hükmünü icra edecek başka yasaları tasarlamış olabilir, ama usulüne uygun yani yerleşik prosedüre ve geleneklere göre değil de, bid'at yöntemlerle yasa değişse de, bir süre sonra liderin daha çok güç ve hegemonya arzusu kendi desteğinde çıkan yasayı da eskitecektir.
Bu anlattıklarımız seküler yasa ve uygulayıcısı içindir, aynı psikolojik yapıdaki liderlerin ilahi menşe'li yasa (hükümler) karşısındaki tutumları da aynıdır. Dine açıktan karşı çıkmayan veya dindar resim veren lider doğrudan Kur'an veya Sünnet'te yer alan nassın iptalini istemez ama makbul ve meşru usulün dışında yorumlanmasını talep eder. Liderin talebi ile nassın maksadı çatışıyor olsa da, lider için önemli olan zahiri seviyede de kalsa meşruiyet arayışıdır. Nasıl hukuka aykırı kanun mümkünse, Şarii'nin maksadına ve muradına aykırı yorum ve tefsir de mümkündür. Abbasi halifeleri daha ileri gidip Kur'an'ın mahluk (yaratılmış) olduğu fikrini kabul ettirmek suretiyle kendi koydukları yasanın da Kur'an gibi tarihte ve belli toplumsal durumda teşekkül ettiğini, dolayısıyla emir ve icraatlarının Kur'an hükmü gibi kabul edilebilir ve uygulanabilir olduğu inancını yaymak istediler.
Hukuk yasa ile ete kemiğe bürünür. Yaratılışın düzenine, yani ahlaki amaca aykırı olan şey, Hukuk'a aykırı yasadır. Kur'an'a karşı suç da onu vahyedenin maksadına aykırı yorum ve tefsirdir. Bu paradoksal gibi görünse de mümkündür, nasıl insan yaratılış hikmetine ve amacına aykırı yaşayabiliyorsa, onun yaşantısını düzenleyen yasa ve normlar da Hukuk'a ve ahlaka aykırı olabilir. Bu yüzden yasa veya anayasa, müstebit liderin gözünde sadece araçsal bir öneme sahiptir.
Kur'an'a göre, Nemrut ve Firavun ilahi hükme göre yönetmeyi reddeden iki tirandır. Onların benzeri yöneticilere meşruiyet tedarik edenlere de İsrailoğullarının yoldan sapmış din adamları örnek gösterilir. İslam tarihinde Hukuk'un mahiyetini bildiği halde zulmeden ve gadreden yönetici Haccac-ı Zalim'dir. Haccac, dini iyi biliyordu, Kur'an hafızıydı, hatta harekelenmesine çalıştığı da söylenir ama onbinlerce insanın kellesini uçurdu, mevali Müslümanları hayvanlar gibi damgalattı. Demek oluyor ki, ceberut yöneticilere meşruiyet tedarik eden İsrailoğullarının rabbilerine ve hahamlarına Tevrat'ın bir faydası dokunmadığı gibi, İslam tarihinin ceberut halife ve sultanlarına, padişah ve şahlarına da Kur'an'ın bir faydası olmadı. Dün ve bugün mülkün tümünü kontrol etmeye çalışanlar, Kur'an'ın hükümlerini biliyorlar, bile bile ona aykırı hükmediyorlar. İşte Bakara, 2. ayeti tam da buna işaret eder: “Bu, kendisinde şüphe olmayan bir Kitap (Kur'an)tır; (ancak) takva sahiplerini doğru yola iletir.” Muhammed Esed, “takva”yı “bilinç”le karşılamaktadırlar, bu yanlış. Çünkü minberde hutbe okurken “Omuzlar üzerinde olgunlaşmış, koparılmayı bekleyen kelleler görüyorum” deyip bir günde 10 bin Müslüman'ı katleden Haccac “bilinçsiz” biri değildi, bilincinde iken, ne yaptığını biliyorken, farkındayken cürüm işliyordu. Firavun gibi insandı, ikisi de insana ait/insani cürümler işliyorlardı; Haccac Müslüman'dı ama takvası yoktu. Bugün birbirini katleden, hasmını gadreden Müslümanlar da ne yapıyorlarsa bilincinde yapıyorlar, Kur'an'ı da biliyorlar. Ama ona göre amel etmiyorlar! Bu yüzden Kur'an'ın Müslümanlara bir faydası dokunmuyor.