Seyfettin Gürsel - 2016'da Türkiye ekonomisi
Her yılın başında biten yılı değerlendirmek, yeni yılın ise nelere gebe olduğunu kestirmeye çalışmak iktisatçı köşe yazarlarının geleneği haline geldi.
Ekonomik büyüme açısından 2015 beklenenden iyi geçti. Geçen yılın başında GSYH artışını yüzde 3 olarak tahmin etmiştim. Yılın ilk üç çeyreğinde birikimli büyüme oranı yüzde 4,3'e ulaştı. Son çeyrek daha belli değil ama pozitif büyüme kesin gibi. 2015 yılı büyümesinin (yıldan yıla) yüzde 4 civarında gerçekleşeceği belli oluyor. Üst üste seçimlerin yarattığı gerginlikler ve belirsizlikler dikkate alındığında bu büyüme performansı oldukça iyi sayılır. Bununla birlikte enflasyon cephesinde büyük başarısızlığı da vurgulamak gerekiyor. Halen yüzde 8'in üzerinde seyreden enflasyonu Merkez Bankası yıl sonu için yüzde 5,5 olarak tahmin etmişti.
2015'te büyümeyi nispeten düşük tahmin etmem büyük ölçüde net ihracattan kaynaklandı. Özel tüketimin yüzde 2-3 oranında artacağını öngörmüştüm. Biraz daha yüksek olacak. Keza yatırımlarda da bir sıçrama olamayacağını, yüzde 2-3 arasında artış beklenebileceğini tahmin etmiştim. Gerçekleşmenin biraz daha düşük olacağı görülüyor.
Buna karşılık ithalatın az da olsa artacağını, ihracat artışının ise zayıf dış talep nedeniyle durgun geçeceğini, bu koşullarda da net ihracatın büyümeye negatif katkı yapmasını bekliyordum. 2015'te hem ihracat geriledi hem de ithalat. Ancak serbest düşüşe geçen petrol fiyatları sayesinde ithalat, ihracattan çok daha fazla düşüş gösterdi. Bu sayede de net ihracat büyümeye pozitif katkı yaptı. Böyle bir ‘hediyeyi' tahmin edemedim. Dostum Haluk Tükel blogunda faydalı bir hesap yapmış. Petrol fiyatlarında düşüş olmasaydı cari açığın Ekim 2014'ten Ekim 2015'e 38 milyar dolar yerine 56 milyar dolar olacağını tahmin ediyor. Bu durumda net ihracatın katkısının negatif olacağı kolaylıkla hesaplanabilir.
Siyasal belirsizliklerin son bulmasına rağmen 2016'da ekonomik cephe epey karmaşık görünüyor. Bu karmaşıklığın başlıca iki nedeni var: Birincisi, önceki yıllarda tecrübe etmediğimiz güçlü maaş ve ücret artışları yaşanacak. İkinci neden ise bu artışların kamçılayacağı iç talep ve ekstra enflasyon ortamında para politikasının nasıl bir yol izleyeceği.
2016 emekliler, muhtarlar, polisler gibi çeşitli kesimlere yapılacak maaş zamları ile start alacak. Daha önemlisi asgari ücretin yüzde 30 artışı genel bir ücret şoku doğuracak. Firmalar önemli ölçüde artacak işgücü maliyetinin devlet tarafından karşılanmasını istiyor. Hükümet ise hâlâ hesap kitap yapmakla meşgul. Ekstra yükün bir bölümünü karşılaması gerektiğini nihayet anladı. Ama yükün ne kadarını ve hangi yoldan karşılayacağına karar veremiyor. Çeşitli destek ve hibelerin yükselteceği bütçe açığını daha fazla yükseltmek istemiyor.
Reel ücretlerde meydana gelecek çaplı artışın tüketimi kamçılayacağı aşikar. Bu kalemden büyümeye önemli bir katkı geleceği kesin. Özel tüketim artışının yüzde 5'e kadar çıkabileceğini tahmin ediyorum. Buna karşılık iç talepteki canlanmanın makro dengeleri sarsması beklenmeli. Petrol fiyatlarının daha fazla düşmeyeceği varsayımı altında ithalatın artışa geçmesi kaçınılmaz. İhracat ise hem zayıf dış talep hem de tekstil, konfeksiyon gibi emek yoğun kesimlerde maruz kalacağı rekabet zafiyeti nedeniyle ithalat artışını karşılamakta zorlanacaktır. Net ihracatın büyümeye negatif katkı yapmasını bekliyorum.
Yatırımların durumu karışık. Tüketim artışı iç pazara çalışan firmaların yatırımlarını canlandırabilir. Ama aynı zamanda cari açıkta ve enflasyonda artış, dolayısıyla reel kur artışı yatırımları olumsuz etkiler. Bu zıt yönlü etkiler sonucunda yatırımlarda dikkate değer bir artış beklemiyorum. Bu eğilimler ışığında 2016'da yüzde 4 civarında ama dengesiz bir büyüme tahmin ediyorum.