Ali Bulaç - Karanın ve denizin karanlıkları!
Varlık âlemi üzerinde güç ve kudretiyle yegane hakim olan Allah, hakikatte insanın iç dünyasında nihai sığınaktır.
Allah'ın koyduğu hudutlara karşı çıkanlar kendi fıtratlarıyla çatışırlar, çatışma hayat boyu sürer. Kaygı ve çatışma insanın Allah'la olan ilişkisinin bozulması sonucudur. İman çatışmayı ortadan kaldırıp ontolojik emniyeti sağladığı için kaygılara mahal bırakmaz. Öyle kritik olaylar yaşarız ki, söz konusu çatışmanın antropolojik olduğunu, nefsin istek ve tutkularını yenemediğimiz için sürdüğünü; kibir, önyargı, taassup ve çıkar arzusunun bizi hakikatten ayırdığını bizzat tecrübe ederek anlarız.
Kur'an-ı Kerim “karanın ve denizin karanlıkları”ndan söz eder (En'am, 65). Bunlar büyük felaketlere işarettir. Araplar böylesi felaket zamanlarına “yıldızları görünecek karanlık gün” derler. Depremler, sel felaketleri, tsunamiler, yangınlar, kasırgalar, toprak kaymaları, şiddetli soğuklar veya yakıcı sıcaklar, bulaşıcı hastalıklar, susuzluk, kıtlık, açlık tehlikesi, çölleşme gibi afetler yanında büyük savaşlar, iç çatışmalar, yoksulluklar, göçler, etnik arındırmalar, tehcirler, katliamlar vs.
“Üstten ve ayakların altından” gelen azaptan da söz edilir. Bu da afetlerin çeşitliliğine işarettir. Kasırgalar, tufana yol açacak aşırı yağış yukarıdan, depremler alttan gelir. Ekolojik dengenin bozulmasıyla yaşanan çevre felaketleri öyledir. Bu ayet tabii afet ve felaketlere, insanlar arasında ortaya çıkan savaşları, çatışma ve soykırımları da eklemektedir. Genellikle bu tür yıkımlara iktisadi sömürü ve adaletsizlikler; sınıf, kabile, aile, mezhep, grup asabiyeti; ırkçılık; siyasi istibdatlar ve batıl inançların körüklediği fanatizmler, taşlaşmış önyargılar yol açar. Çıkar çatışmaları, ırkçılık, siyasi baskılar da toplumları böler, kutuplaştırıp çatıştırır, çöküşü hızlandırır. Başkalarına zulmeden, kaynaklarını yağmalayan, topraklarını işgal eden müstevli güçler de, yaptıklarının cezası olarak zaman içinde kendi birliklerini, iç bütünlüklerini kaybeder, parçalanıp zayıf duruma düşerler.
İbn Abbas, “yukarıdan gelen azabı” zorba yöneticiler, sınıf tahakkümü; “alttan gelen azabı” köle isyanları, sınıf ayaklanmaları olarak yorumlamış. Zeccac, “Sizi parça parça birbirinize kırdır”mayı, toplum hayatı yaşıyorken, insanların işlerinin birbirine karışması, kargaşa ve karmaşanın baş göstermesi, dirlik ve düzenin kaybolması, kıblesini şaşırması, toplumsal grupların birbirlerine karşı derin bir şüphe ve güvensizlik içinde yaşamaya başlaması olarak tefsir etmektedir. Ortak anlayış, ideal ve hedefler ortadan kalkınca, gruplar (sınıflar, etnik topluluklar, mezhep mensupları) birbirlerini yok etmeye, arzularını ve hakimiyetlerini tesis etmek amacıyla karşılıklı şiddet kullanmaya, böylece hukuk dışı yollara başvurarak güç ve kuvvetlerini hasımlarına tattırmaya başlarlar. İç çatışmalar ve fitne baş gösterdiği her durumda toplum birliğini kaybeder. Birliği kaybolmuş toplumun kıyameti kopmuş demektir.
Adaletin yerini zulüm, erdemlerin yerini ahlaksızlık, hukukun yerini zorbalık, rızanın yerini keyfî;lik alırsa toplum bölünür. “Veya sizi parça parça birbirinize kırdırıp kiminizin şiddetini kiminize tattırmaya güç yetirendir.” Bir toplumun başına gelebilecek en büyük musibet, tabii afetlerden daha yıkıcı ve acı olanı birbirine düşmesi, iç çatışma ve savaş yaşamasıdır. Bu, yoldan çıkan her toplum için söz konusudur. Müslümanların yıkımını getirecek olan şey, aralarındaki ihtilafları hukuka göre değil de kendi arzularına ve güç ilişkilerine göre sonlandırmaya kalkışmaları, bu arada derin çatışmalara ve kaosa sürüklenmeleridir.
Hz. Peygamber “Rabb'imden ümmetimin başına, köklerini kazıyacak bir düşman musallat etmemesini istedim, bu dileğimi kabul etti. Onlara birbirlerinin eliyle felaket vermemesini diledim. Bu dileğimi kabul etmedi.” (Müslim, Fiten, 20.)
Müslümanlar tabii afetlerle gelen zorlukları yenebilirler ama kendi aralarındaki ihtilafları çözemiyorlar, çatışıyorlar. “İşte bu yüzden ümmet arasındaki kargaşa kıyamete kadar sürecektir.” (Müsned, V, 445.) Çoğu zaman zaaflarımızı dış faktöre bağlama eğilimindeyiz, bu bizi rahatlatır ama yanıltır! Dış düşmanın içimizdeki faaliyetleri önemli olmakla beraber, asıl olan iç zaafımız ve olaylar karşısındaki yanlış tutumumuzdur.