Mehdîlik iddiaları
Günümüzde, azıcık ağzı laf yapan, bir iki satır bir şey karalayan, maneviyatta birazcık yol kat eden bazı insanların dengeyi kaçırarak kendilerini bir mihrap veya bir kıblenüma hâline getirmeye çalıştıklarını ve benlik iddialarıyla oturup kalktıklarını görmek mümkündür.
Bunlar, azıcık bir şey ortaya koydukları ve etraflarında da safderun insanlardan müteşekkil bir halka oluştuğu zaman, hemen kendilerini bir kamer gibi görmeye başlıyorlar. Bundan dolayı olsa gerek, günümüzde ciddî; bir mehdi enflasyonu var. Fakir bile, şimdiye kadar sadece bizim toplumumuz içinden çıkmış beş-altı tane “mehdi!” tanıdım. Hatta bunlardan üç tanesi benimle irtibata geçmek istedi. Mesela, geçenlerde biri buraya geldi. Yirmi iki yaşında olduğunu ifade etti. Daha sonra, “Hocam, ben kendimi sadece Hüseynî; biliyordum. Son zamanlardaki derin tahkikatımla Hasenî; olduğumu da tespit ettim.” dedi. Ben ona mahviyet ve tevazu adına bazı hususları hatırlattım. Küçüklerde küçüklüğün emaresinin tekebbür olduğunu, onların pencereden görünmek için ayakları üzerine dikileceklerini, büyüklerde büyüklüğün emaresinin ise asa gibi iki büklüm olmak olduğunu anlatmaya çalıştım. Söyleyeceklerimi söyledikten sonra, ayrılırken ben zannettim ki ikna oldu. Kapıyı açtım, tam dışarı çıkarken, aynen şöyle dedi: “Pekâlâ hocam, size bu mevzuda seçme hakkı vermemişlerse ne yapacaksınız!” Hâlbuki peygamberliğin dışında insanlara ilân ve tebliğ edilme mecburiyeti olan hiçbir makam ve unvan yoktur. Ne var ki, böyle bir anlayışa kilitlenmiş insanlara bir şey anlatabilmek oldukça zordur. Rabb'im, mehdilik iddiasında bulunan bütün bencil ve mütekebbirleri doğru yola hidayet eylesin!
Mahviyet, tevazu, ihlâs ve iddiasızlık anlayışı üzerine kurulu salih bir daire içinde dahi benzer iddiaları seslendiren şahısların olabileceği hiçbir zaman göz ardı edilmemelidir. Hatta bu kişiler, enaniyetlerini aidiyet mülâhazasına dayandırdıklarından, onlara laf anlatmak belki çok daha zordur.
O hâlde, ekilen tohumların neşv u nema bulduğu, gül bahçelerini güllerin sardığı bir dönemde de olsa, diken istilâsının her zaman için muhtemel olduğu hatırdan çıkarılmamalı ve yürünen yolda hep basiretli ve gözü açık yürünmelidir. Evet, her zaman bazı mudiller çıkabilir; çıkıp safderun insanları arkalarından sürükleyip götürebilirler. Zira güllerin yanında dikenler olabileceği gibi bülbüllerin yanında saksağanlar da ötebilir. Bülbülün o güzel sesini duymamış ve kulakları ona alışmamış bazı kimseler de saksağan sesine kapılıp gidebilirler. Bu itibarla insanların bu tür iddialara kanıp aldanmalarına meydan vermeme adına her zaman bir Hazreti Ebu Bekir, bir Hazreti Ömer (radıyallahu anhüma) ferasetiyle hâdiseler görülüp gözetilmeli, sürekli teyakkuz halinde olunmalı ve temkinli hareket edilmelidir.