İsrail’in Hibrit Teknoloji Saldırılarından Dersler
İsrail’in 17-18 Eylül’de Hizbullah mensuplarının çağrı cihazlarını, telsizlerini patlatmasıı, siber saldırılara yeni bir boyut katmıştır. İletişimden eğitime, pazarlamadan üretim, ulaşıma her alanda kullanılan dijital ürünlerin siber savaşta nasıl bir felaket aracı olacağı önemli ölçüde muammadır. Böyle bir çatışmada, teknolojiye sahip olan, kullanabilenin savaşın galibi olması beklenir.
Günümüzde geri teknoloji haline gelip Türkiye’de artık kullanılmayan çağrı cihazları patlatmalarının aslında siber saldırı sayılmadığı sıklıkla vurgulandı. Patlatmalarda onlarca insanın öldüğü dikkate alındığında bu saldırıların bir konvansiyonel savaş türü olduğu da iddia edilemez. Belirtilen cihazların nasıl bomba haline getirildiği konusunda uzmanların yorumları genellikle tahmini olup bir şekilde yerleştirilen maddelerin uzaktan kumanda ile patlatıldığı sanılmaktadır. Her ne kadar cihaz aksamına konvansiyonel türden patlayıcı yerleştirilmiş ise de harekete geçirme sürecinde siber teknoloji kullanılmıştır. Bu süreçten çıkarılması gereken en önemli ders ise dijital alanda ileri teknoloji ürünleri yanında demode veya sıradan yan ürünlerde de milli ve yerli üretimin geliştirilmesi zarureti, Çin’e teslimiyet politikalarının bırakılarak kendi organize sanayi bölgelerimizi görme lüzumudur.
İletişimde alanında teknolojik gelişmenin kapsamı ve türü hızla artarken yeni saldırıların bu sahada yoğunlaştığı, küresel güçlerin siber saldırılara büyük yatırımlar yaptığı bilinmektedir. Bu yatırımların kapasitesi ve türüyle ilgili, resmi bütçelerden sızıntılar olsa da ancak tahminler söz konusudur. Üretilen, üretim aşamasında olan siber saldırı veya siber destekli konvensiyonel saldırı araçlarının kullanımı da artmaktadır. Esasen son on yıllarda gerek devletler gerekse şirketler, sektörler bazında birçok saldırı gerçekleşmiş, hedef ülkeler ve kuruluşlar büyük zarar görmüşlerdir.
İsrail’in Hizbullah mensuplarına yönelik çağrı cihazı ve telsiz patlatmaları, bilinen bu gerçeğe yeni bir boyut eklemiştir. Söz konusu saldırıların teknik ayrıntısı kesinleşmemiş olup operasyonu hazırlayanlar, teknolojik sır kaabiliyetleriyle gerektiğinde farklı versiyonlarını kullababileceklerdir. 17-18 Eylül saldırılarının bu alanda ilklerden olduğu genel kabul gören bir husustur. Günümüz dijital teknolojileri açısından geri sayılabilecek cihazlar üzerinden saldırılar dikkate alındığında daha gelişmiş olanlar aracılığıyla da birçok projenin hazırlandığı kesindir.
Zaman zaman küresel veya bölgesel çaptaki saldırılarla piyasalar, günlük hayat, finans dünyası büyük zarar görmekte, hedef alanda bir silahlı saldırıdan çok daha fazla tahribat yaşanabilmektedir.
Yapay zeka kapsamında başta yazılım sistemleri, veri madenciliği, yapay sinir sistemleri olmak üzere ileri teknoloji alanlarında askeri, tıbbi, finansal ve sanayi ile yönetim alanlarında önemli çalışmalar, projeler, üretim sistemleri bulunmaktadır. İlk bakışta güvenlikle ilgisiz birçok dijital teknoloji alanının dahi saldırı veya savunma boyutu bulunmaktadır. İnternet ağlarının devre dışı kalması sonucunda mesela borsa üzerinden şirketlerin büyük kayıp yaşamasının ötesinde tedavi, tıbbi cihaz işlemleri, hayati üretim sektöründeki aksamalar sonucu önemli can kaybı da yaşanabilmektedir. Bu yüzden herkesin elinde, evinde bulunan elektronik cihazların siber savaştaki tahribatı konusunda ciddi endişeler söz konusudur.
Teröre karşı savunmada siber teknolojiden yararlanma, meşru müdafaa kapsamında önemli araçlardandır. Başta İHA ve SİHA ürünleri olmak üzere terörle mücadelede kullanılan araçlarda bu teknolojilerden yoğun bir şekilde yararlanılmaktadır. Bununla beraber diğer ülkelerin veya terör destekçilerinin de bu teknolojiyi kullanabildikleri, benzer veya daha gelişmiş araçlarla saldırıya geçebilecekleri, İsrail’in son operasyonlarıyla ortaya çıkmıştır.
İnternet ağları temelli siber saldırı/savunma sistemlerine karşın yapay zeka kapsamında değerlendirilebileceği halde ilk bakışta ilgisiz veya demode bir teknoloji ile yeni bir saldırı/savunma/güvenlik tehdidi söz konusu olabilmektedir. Dolayısıyla ileri teknolojik alanlara ve yazılım sistemlerine odaklanırken ilkel gibi görünen alanların, sıradan yan sanayinin ihmal edilmemesi son derece önemlidir. Başta cep telefonu olmak üzere elektronik aletlerin, aparat ve ürünlerinin ekonomik gerekçelerle yerli üretimden değil de uluslararası piyasadan tedarik etme yanlışına son verilmelidir.
Bir cep telefonu, özelliklerine göre yüzlerce yan sanayii ürünüyle desteklenmektedir. Belirli parçaları ileri teknoloji ürünü olup sınırlı sayıda ülkeden temin edildiği halde birçok aksamı genellikle farklı uzak doğu şirketlerinden alınmaktadır. Hizbullah örgütü mensuplarının kullandığı çağrı cihazlarında olduğu gibi parçaların tedarikinden sonra montajı farklı bir ülkede gerçekleşebilmekte, bu aşamada düşman ülke ajanları devereye girebilmektedir.
Yaşanan olaylar göstermektedir ki bir cep telefonunun basit bir parçası dahi teknolojiye hakim olanlarca patlayıcı haline getirilebilmektedir. Elektronik cihazların sıradan aksamı için de yerli üretiminin teşviki, desteği, kontrolü, geliştirilmesi, güvenilir yerli firmalar üzerinden tedarikinin güvenlik derecesi son derece yüksektir. Tarım ve hayvancılıkta olduğu gibi teknolojide de yerli üretim vergi vb yollarla engellenirken uluslararası piyasalardan daha ucuza tedarik, ekonomik kriz yanında güvenlik sorunlarını da gündeme getirmektedir.
ASELSAN’ın güvenlik birimleri için ileri teknolojik özelliklere sahip cep telefonu üretimi kapasitesine karşın gerekli desteklerle piyasada rekabet edebilir seri üretime geçmesi, bu süreçte alt sektörlerin desteklerenerek geliştirilmesi ve yan sanayiin desteklenmesi son derece önemlidir. Belirtmek gerekir ki bu milli kuruluşun ilk cep telefonu cihazları 2000’lerin başı itibariyle iç piyasada belirli bir paya dahip olup Samsung ile yarışırken günümüzde başta Çin şirketleri olmak üzere yabancı markalara teslim olunmuş, bu milli kuruluş ürünleri piyasadan çekilmiştir. ASELSAN’ın küresel devler ile rekabeti tartışılabilir. Ancak başta güvenlik ve diğer kamu mensuplarının ihtiyacı olmak üzere dost ülkelerin de talepleri dikkate alındığında büyük bir pazar sadece ekonomik anlamda değil fakat güvenlik politikalarının da gereği olarak yerli ve milli üretimi beklemektedir. Bu alana yatırım, aynı zamanda yazılımdan yan sanayie, tedarik zincirinden servis hizmetlerine güvenlik birimlerinin de kontrolünde büyük bir üretim ve istihdam alanını ortaya çıkaracaktır.