Добавить новость
ru24.net
YeniSafak.com
Февраль
2025
1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15
16
17
18
19
20
21
22
23
24
25
26
27
28

Okumak hepimizi iyileştirir

0

Kitaplar, önümüzde yeni yollar açarak, yaşadığımız olaylara farklı biçimlerde bakmamızı sağlayarak, içimizdeki birçok yarayı iyileştirir. İnsanların kitapların iyileştirici gücüne olan farkındalığı Antik Yunan ve Roma dönemine kadar uzanır. Rivayete göre Eski Yunan’da bir kütüphanenin girişinde, kapının hemen üzerinde şöyle bir yazı asılıdır: “İnsanın Ruhunun İyileştirildiği Yer”. Yine M.Ö. 3. yüzyılda Mısır’daki Teb Kütüphanesi’nin girişinde “Ruhun Şifa Evi” yazılı olduğu bilinmektedir. Tıbbın babası kabul edilen Hipokrat ve Antik Roma’nın en önemli hekimlerinden Galen, psikolojik sorunları olan hastalar için okuma ve anlatının faydalı olabileceğini düşünmüştür. Aristoteles’in edebiyatın insanları iyileştirdiği yönündeki düşüncesini ilerleyen yıllarda William Shakespeare de “Gelin ve tüm kitaplığımdan istediğiniz seçimi yapın ve böylece kederinizden kurtulun” ifadesiyle desteklemiştir. Kahire’de inşa edilen Al-Mansur Hastanesi, tıbbi ve cerrahi bakımın yanı sıra, hastalara gece gündüz Kur’an okumaları için din adamlarını görevlendirmiştir. İster öyküler, hikâyeler, efsaneler olsun isterse dini veya kutsal metinlerdeki kıssalar… İnsan okurken, bu dünyada yalnız olmadığını, bazı olayların yalnızca kendi başına gelmediğini görür. Yeryüzünde var olan herkesin, yaşamında bazı travmalarla, coşkularla, korkularla, yüz yüze gelebileceği gerçeğini öğrenir. Bu yaşantılara tanık olmak, insanı bu sonsuz evren içerisinde, büyük bir boşluk ve yalnızlık duygusundan çekip çıkarabilir.


OKUMA YOLUYLA IYILEŞME

Eski Yunanca kökenli iki kelime “biblion” ve “therapeia”nin birleşiminden oluşan “bibliyoterapi”, “kitapla tedavi” veya “okuma yoluyla iyileşme” anlamına geliyor. Terim ilk olarak Samuel McChord Crothers tarafından 1916’da kullanılmış. Bibliyoterapinin bilimsel bir yöntem olarak gelişmesine katkıda bulunan önemli isimlerden biri olan Amerikalı psikiyatrist Dr. John Forgan ise bu yöntemi, “Bireylerin ruh sağlığını desteklemek ve kişisel problemlerine çözümler sunmak amacıyla kitapların kullanılması” şeklinde tanımlamış. “Terapi” kelimesinin kullanımından dolayı bibliyoterapinin yalnızca klinik ortamlarda uygulandığı izlenimi oluşsa da bibliyoterapi çalışmaları gelişimsel bibliyoterapi ve klinik bibliyoterapi olmak üzere ikiye ayrılıyor. Klinik bibliyoterapi, danışanların belirli edebi eserleri okuyarak kendi duygularını anlamalarına ve sorunlarıyla başa çıkmalarına yardımcı olurken genellikle terapi seanslarıyla birlikte yürütülüyor. Gelişimsel bibliyoterapi ise hikâyeler, romanlar veya kişi sel gelişim kitapları aracılığıyla bireylerin kişisel gelişimini ve duygusal zekâsını desteklemeyi amaçlayan bir diğer yöntem.


KITAPLARLA TERAPI MÜMKÜN

Günümüzde psikoloji, psikiyatri, eğitim ve kişisel gelişim gibi farklı alanlarda giderek yaygınlaşan bibliyoterapi son yıllarda Türkiye’de de etki alanını genişletiyor. Bibliyoterapiye yönelik akademik çalışmalar ve tedavilerin yanında köklü kütüphanelerin ev sahipliğinde atölyeler düzenleniyor. Bizler de Yeni Şafak Kitap olarak bu ayki dosyamızda son yıllarda giderek yaygınlaşan bibliyoterapi çalışmalarını ele almaya karar verdik. Sizler için bibliyoterapi uzmanı ve danışman Bijal Shah, Prof. Dr. Ahmet Sarı, Prof. Dr. Nilgün Canel, Klinik Psikolog Gökhan Ergür, “İyileştiren Kütüphane Projesi” ile Rami Kütüphanesi Müdürü Ali Çelik, Doç. Dr. Mehlika Karagözoğlu, Uzman Klinik Psikolog Figen Uçar, Psikolojik Danışman Nesrin Demir, Psikolog Ecem Öksüz, Çocuk Gelişim Uzmanı Altunnur Seyratlı, Klinik Psikolog Dilara Irmak Gaygusuz ve Aile Danışmanı Keriman Altun ile konuştuk ve ‘edebiyatın iyileştirici gücü’nü açığa çıkarmaya çalıştık.


BIBLIYOTERAPININ KÖKLÜ BIR GEÇMIŞI VAR

Bu ay dosyamız için bibliyoterapinin tarihini Bibliyoterapi: Kitap Okumanın İyileştirici Gücü kitabıyla ele alan Bijal Shah, kitapların terapötik amaçlarla kullanımının eski Mısır ve Antik Yunan’a kadar uzanan köklü bir geçmişi olduğunu anlatıyor. Türkiye’de bu alandaki ilk kitaplardan birine imza atan Prof. Dr. Ahmet Sarı, dünya edebiyatından örneklerle Edebiyatın İyileştirici Gücü’nü gözler önüne seriyor. Bibliyoterapide kitap seçiminin sürecin en kritik aşamalarından olduğunu ve kullanılan kitapların danışanın ihtiyacına göre değişkenlik gösterebileceğinin altını çizen Klinik Psikolog Gökhan Ergür, bazı psikolojik durumlar ve bu durumlarda önerdiği kitapları bizlerle paylaşıyor. Prof. Dr. Nilgün Canel, yazma eyleminin tamamen içimizden gelen bir ihtiyaç olduğunu bu yüzden de bu eylemin terapötik olarak kullanılabileceğini açıklarken Uzman Klinik Psikolog Figen Uçar ise bibliyoterapinin geçmişimizdeki yerine dikkat çekerek, “Aslına bakacak olarak her toplumda gözlemlenen ‘anlatı’ kültürü, bir çeşit bibliyoterapi yöntemidir. Toplumda insanların sıkıntılarına rehberlik edebilecek, ritüel, nasihat ve hikâyeler, insanların bir arada bulunduğu mekânlarda anlatılagelmiştir” açıklamasını yapıyor.



İYİLEŞTİREN YERLER KÜTÜPHANELER

Kütüphanelerin ve kütüphane hizmetlerinin bu alanda köklü ve başarılı bir geçmişi bulunuyor. Bibliyoterapinin Türkiye’de sistematik hale getirilmesinin öncüsü de Rami Kütüphanesi ve Marmara Üniversitesi ortaklığında yürütülen “İyileştiren Kütüphane Projesi”. Kütüphanelerin toplum temelli koruyucu ruh sağlığı hizmetlerindeki rolünü güçlendirmeyi amaçlayan projeyle ilgili Rami Kütüphanesi Müdürü Ali Çelik, “Temel hedefimiz, bireylerin yaşadığı duygusal ve psikolojik zorluklara karşı kitaplar aracılığıyla destek sunmak, aynı zamanda okuma alışkanlığını bilinçli bir şekilde yönlendirerek bireylerin kişisel gelişimine katkıda bulunmak” diyor. Her ay Rami Kütüphanesi’nde düzenlenen “Bibliyoterapi Okumaları”nın moderatörlüğünü üstlenen Psikolog Ecem Öksüz, bu okumalarda Doğan Cüceloğlu, Engin Geçtan, Erich Fromm ile Russ Harris gibi önemli isimlere yer veriyor. Doç. Dr. Mehlika Karagözoğlu ise bireylerin hislerini açığa çıkarıp kendi iç dünyalarını keşfetmelerini kolaylaştıran şiirin bibliyoterapi uygulamaları için çok uygun olduğunu açıklıyor.


YENI YAKLAŞIMLAR DAHA FAZLA KIŞIYE ERIŞIYOR

Son yıllarda pekçok psikolog ve uzman profesyonel anlamda danışanlarıyla bibliyoterapi seansları yürütüyor. Dezavantajlı gruplarla çalışırken sözlü terapinin her zaman yeterli olmadığına değinen Psikolojik Danışman Nesrin Demir, böylesi durumlarda kitapların iyileştirici gücünü kullanmanın en etkili yöntemlerden biri olduğunu öne sürüyor. Aile Danışmanı Keriman Altun ise son 4 yılda yaklaşık 350 öğrenci ve aileleriyle yaptığı uygulamalarda bibliyoterapinin nörogelişimsel ve davranışsal gelişimi hızlandırdığını gösterdiğini söylüyor. Sessiz kitaplar ile bibliyoterapi çalışan Çocuk Gelişim Uzmanı ve yazar Altunnur Seyratlı, içinde sözcük bulunmayan, hikâyenin yalnızca resimlerle anlatıldığı kitaplar sayesinde cümlelerin gösterdiği yöne doğru gitmek zorunda olmadan her çocuğun kendi hislerini açığa çıkarmasında anahtar rol oynadığını ifade ederken Klinik Psikolog Dilara Irmak Gaygusuz da metaterapi ve bibliyoterapi gibi yeni yaklaşımların, daha fazla kişiye erişme ve bireylerin kendi kendine uygulayabileceği yöntemlerin doğmasını sağlaması açısından öncü olduğuna inandığını söylüyor.


Bibliyoterapi Uzmanı Bijal Shah:

Bibliyoterapinin köklü bir geçmişi var

Bibliyoterapinin tarihi hakkında neler biliyoruz? Dünyada ne zamandan beri uygulanan bir yöntem?

Bibliyoterapinin tam tarihini “Bibliyoterapi: Kitap Okumanın İyileştirici Gücü” adlı kitabımda ele alıyorum ve kitapların terapötik amaçlarla kullanımının eski Mısır ve Antik Yunan’a kadar uzanan köklü bir geçmişi olduğunu gösteriyorum. M.Ö. 1300 civarında Mısır’da bir kütüphane “Ruhun şifa bulduğu yer” olarak adlandırılıyordu. Antik Yunan ve Roma’da Aristoteles ve Cicero gibi filozoflar, edebiyatın duygusal faydalarından bahsetmiştir. Orta Çağ’da dini metinler teselli ve ahlaki rehberlik için kullanılmıştır. Montaigne, kişisel deneme türünün doğuşuna öncülük ederek, okuyuculara bu türü kendini keşfetme ve farkındalık aracı olarak kullanmanın yollarını göstermiştir. Ardından Wordsworth, Shakespeare, Eliot ve Freud gibi isimler, terapötik edebiyatın gelişiminde önemli roller üstlenmiştir. Kitabımda, terapötik okumanın tarihindeki bu isimlerin rollerini daha detaylı şekilde ele alıyorum. 18. yüzyıla gelindiğinde, okuma hastanelerde ve akıl hastanelerinde reçete edilmeye başlanmıştı. 19. yüzyılda edebiyat, psikolojik ve ahlaki gelişim için resmi bir araç olarak kabul edildi. “Bibliyoterapi” terimi ise ilk kez 1916 yılında Samuel McChord Crothers tarafından kullanılmıştır. I. ve II. Dünya Savaşları sonrasında, gazilerin travma ile başa çıkmalarına yardımcı olmak amacıyla bibliyoterapi giderek daha fazla ilgi görmüştür. 19. yüzyılın ortalarına gelindiğinde, bibliyoterapi psikoloji, eğitim ve sosyal hizmet alanlarında yapılandırılmış bir uygulama hâline geldi. Günümüzde ise ruh sağlığı hizmetlerinde, okullarda ve hatta hapishanelerde rehabilitasyon amaçlı yaygın olarak kullanılmaktadır. Dijital medyanın yükselişiyle birlikte, bibliyoterapi e-kitapları ve çevrim içi kaynakları da içerecek şekilde genişlemiştir. Hâlâ dünya genelinde duygusal destek ve kişisel gelişim için uygulanan bir yöntemdir.


ANLATIDAKI KARAKTERLER ILE EMPATI KURULUYOR

Bu yöntemle ilgili bir kitap yazdınız. Bibliyoterapinin avantajları hakkında neler söylemek istersiniz?

“Bibliyoterapi: Kitap Okumanın İyileştirici Gücü” adlı kitabımda, bibliyoterapinin çok yönlü avantajlarını ele alarak, onun zihinsel ve duygusal iyilik hâli üzerindeki derin etkisini vurguluyorum. Edebiyatla etkileşim kurmanın, kişisel zorluklar karşısında teselli ve içgörü sağlayan terapötik bir araç olarak nasıl hizmet edebileceğini anlatıyorum. Bibliyoterapi odamda danışanlarımın deneyimlerine dayalı olarak özenle seçilmiş anlatılar aracılığıyla, okuyucuların zorlayıcı ve travmatik deneyimlerini edebiyatı bir araç, ayna ve rehber olarak kullanarak keşfetmelerine olanak tanıyorum. Bu süreç, içsel olarak sıkışmış duyguların ifade edilmesini, rahatlama sağlanmasını ve olaylara yeni bir bakış açısı kazandırılmasını mümkün kılıyor. Aynı zamanda, anlatılardaki karakterler ve yazarların paylaştığı deneyimler sayesinde empati kurma ve destek bulma fırsatı sunuyor. Kitabımda ayrıca, edebi günlük tutma, yansıtıcı uygulamalar ve anlatı terapisi gibi çeşitli bibliyoterapötik teknikleri ele alarak, bu tekniklerin duyguların işlenmesine nasıl yardımcı olabileceğini ve kişisel gelişimi nasıl destekleyebileceğini gösteriyorum.


Prof. Dr. Ahmet Sarı:

Güzel sözün insan ruhuna faydası tartışılmaz

Edebiyatın iyileştirici bir güce sahip olduğunu düşünüyor musunuz?

İnsanoğlunun cennetten tart edildiğinde yedeğinde hurufat olduğu, Hz. Adem’e (as) isimlerin verildiği, bu esma bilgisinin onun varoluşunda çok büyük yer edindiği düşünülecek olursa ister şifahi olsun, isterse daha sonra yazılı aşamaya geçsin edebiyat elbette iyileştirici güce sahiptir. Alman filozofu Peter Sloterdijk’in de dediği gibi “Dünyaya gelmenin dile gelmek olduğu”nu, dünyada dile gelişin varoluşumuzda, dünyada yer almaklığımızda büyük bir öneminin olduğunu; kelamın ve hurufatın, insanoğlunun bir diğeriyle diyaloğunun, muhabbetinin hayati olduğunu; bu diyaloğu sağlayan her şeyin aslında hurufat ve dile geliş (söz) olduğunu unutmamak gerekir. Belki de artık rutin hale geldiği için dile gelen, dili daha sonra söze ve yazıya döken medeniyetimiz bu eylemin insan için ne kadar da mühim olduğunu, varoluşsal boşlukların hurufat ve söz ile tamir edildiğini unutmuş olmalı. Başlangıçta sözlü kültürün olduğu, yazının bile icat edilmediği dönemlerde cennet azığı olarak heybemize verilmiş sözün (esmanın) insanlık tarihine ne denli yardımda bulunduğunu, insan varoluşu için ne kadar da önemli olduğunu; “karanlıkla ıslık çalmak gibi”edebiyatla ruhunu sağalttığını; dünya denen “bu pıtraklı diyarda” yalnızlığını aşmasına insan için edebiyatın nasıl da faydasının olduğunu görebiliriz. İnsanın derdini anlatabilmesinde, yeisini aşabilmesinde, yasını hafifletebilmesinde, mutlu olabilmesinde, coşkulu halinde velhasıl “insanlık durumu”nda (conditio humaine) hangi duyguya, ruh durumuna sahipse o ruh durumu üzerine çalışabilmesinde edebiyatın çok önemli görevleri vardır. Edebiyatın iyileştirici gücü de işte burada ortaya çıkmaktadır. Tüm bu insanlık durumlarını dile getirdiği, söze döktüğü ve nesilden nesile aktardığı için edebiyata, yazıya, söze açık insanlar sağalma, arınma yoluyla edebiyatla, sanatla, iyileşme yoluna girerler. Hurufat ve söz elbette iyiye de kötüye de kanalize edilebilir. Dua ve bedduaya, övgü ya da sövgüye, methiye ya da zemmiyeye dönüştürülebilir. Lakin güzel sözün ve güzel yazılmış hurufatın insan ruhuna faydası tartışılmaz. Orhan Pamuk’un Yeni Hayat romanının başlangıcında yer alan “Bir gün bir kitap okudum ve bütün hayatım değişti” ilkesi bu bağlamda yabana atılmamalıdır. Bir kitap insanın hayatını topyekûn değiştirebilir. Söze ve hurufata yatkın olan ruhun mayası söz ile hurufatın mayası ile aynı olduğundan insanın hayatı bir kitap ile değil bir söz ile bir cümle ile bile değişebilir. Bizler tanrı soluğu içerdiğimiz gibi semavi metinlerin de tanrı soluğu içerdiği, sadece bu yönüyle bile Kur’an’ın ruhlara şifa olduğu unutulmamalıdır. Kalbiniz daraldığında bir İnşirah Suresi’nin imdadımıza yetiştiği unutulmamalıdır. Edebiyat bu bağlamda Yunus Emre’nin de dediği gibi “Ağulu aşa bala çevirir”. Edebiyat iyileştirir.


EDEBIYAT KAYNAĞINI SAĞALTIR

Sizce edebiyat, bireyin iç dünyasına olduğu kadar toplumsal yaralara da merhem olabilir mi?

Elbette. İnsanın fert olarak toplumun bir parçası, cüzü olduğu düşünülecek olursa, edebiyatla iştigal eden ferdin her haliyle yaşadığı zamanla, yaşadığı zeminle bağı vardır. Bunu istese de istemese de, bunu yadsısa da yadsımasa da “coğrafya kaderdir” ve insan doğduğu, gördüğü, yaşadığı çevrenin bilinçli ve bilinçsiz etkisinde kalır. Psikanaliz her ne kadar yazma eylemini nevrozla, nevrotik oluşlukla bağdaştırsa ve kendi fildişi kulesine kapanmış yazarların, entelektüellerin her şeyden önce kendi arınması süreci üzerinde dursa da bunun toplumsal boyutu olduğu görmezden gelinmemelidir. Sonuçta yazarın yazdığı metin toplumsal boyutu olan alıcısı ile yani okurla bir anlam kazanır. Robinson atlarda, bir adacıkta tek başına yaşayan kişilerde bile yanında kimse yer almasa, adada yapayalnız olsa da meram mektupla bir şişe içine konarak denize bırakılır. Yazılan okunma talep eder. Fildişi kulesinde kendi yalnızlığında metnini şekillendiren bir başkasının gözünün kendi metinlerinde beğeni bulmasını arzular. Kendi gözüyle değil başkasının gözüyle kendine bakabilme narsisizmi. Elbette sanatın farklı türlere ayrıldığı, sanat sanat için yapıldığı gibi sanatın toplum için hatta Allah için yapıldığı durumlar da düşünüldüğünde hele de Realizm ve Natüralizm dönemi edebiyatın ve sanatın toplum için olması gerektiği tezi dikkat çeker. Naturalizme göre sanat doğayı birebir yansıtmanın yanında o kadar berrak olmalı, o kadar sade olmalıdır ki halk bu edebiyatı bu sanatı anlamalıdır. Toplumu değiştirmeye, topluma hitap etmeye, toplumu kale almaya çalışan edebiyat dilini ve tarzını onun seviyesine indirmeyi görev bilir. Halk edebiyatında olduğu gibi bu metinleri herkes okuyup anlayabilir. Bu bağlamda edebiyat elbette birinci aşamada kaynağını, gözesini sağaltır, edebiyatı ya da sanatı gerçekleştiren kişi (kaynak) arınır ve ruhsal rahatlığını sağlar ve sonra da derdi bir sanatçı olarak şayet yaşadığı dönemi kale almak, insanlara hitap etmek, onları şekillendirmek ise toplumsal dönüşümlere de katkıda bulunur. Hele de devrimci bir ideolojiye bağlı, güdümlü, angaje sanatçılarda bu duygu ve düşünce daha yoğundur. Bunların varlığı, sanatlarıyla toplumsal dizayndır.


YAZARLAR IÇIN IKI SEÇENEK VAR

Bir yazarın, edebiyatın iyileştirici gücünü kullanabilmesi için sahip olması gereken en önemli nitelik nedir?

Yazarların önünde iki seçenek var gibi duruyor. Birinci soruda da dillendirdiğim gibi hurufat ve söz iyiye mi kanalize edilecek, kötüye mi? Söz ve hurufat (edebiyat) dua mı olacak, beddua mı? Avusturya edebiyatının mayası haline gelmiş ve Alp dağı baskısının da etkili olduğu klostrofobinin edebiyata yansımasıyla şizoit ve intihara meyyal edebiyatın, nefret söyleminin, pesimizmin mi edebiyatı yapılacak yoksa Mustafa Kutlu’da olduğu gibi edebiyat iyi olana, vahye mi hizmet edecek? Edebiyat ilenç mi olacak, bir kin kusuş mu, yoksa dünyadaki incelikleri, zarafeti ve dünyada bunun tezahür edebileceği imkânları mı bizlere aktaracak? Sinema denince yaklaşık yarım asırdır hayata küsmüş, karamsar, katil, yeisden ve melankolyadan kurtulmayan Fransız, Macar, Rus, Avrupa sineması karakterleri ve stereotipleri mi bizim hayran duyacağımız karakterler olacak, yoksa Noah Baumbach’ın “FrancescaHa”sı, Alice Rohrwacher”in “Lazzaro Felice”si gibi bize insanlığımızı, iyinin ve iyiliğin baki olduğunu bizlere hatırlatacak muhteşem filmleri mi ön plana çıkarmalıyız? Bu bağlamda sanatçı, bunda elbette yazar da saklıdır, edebiyatın iyileştirici gücüne inanmalı ve o gücü bizlere sunacak metinler oluşturabilmelidir. İyiliğin bulaşıcı olduğunu unutmamalı, yaklaşık bir asırdır hele de fin de siecleyle birlikte her alanda yayılmış kötülüğün tema olarak yayılmasını kendine şiar etmemelidir. Burada edebiyatta kötülük teması işlenmesin görüşüne sahip değilim. İyi işlenmiş kötülük bile edebiyatta çığır açabilir. Dostoyevski’nin Suç ve Ceza’sındaki Raskolnikov karakteri böyle bir karakterdir. Sanatta nasıl komedi ve trajedi varsa iyilik ve kötülüğün çok iyi harmanlanarak metinlere sunulması gerektiği düşüncesindeyim. Bunu yaparken de kitsch ve ucuz edebi metinler yazmak yerine, iyilikleri ön plana çıkaran, edebiyatın iyileştirici gücüne hizmet edecek metinler oluşturulmalıdır. Değerli edebiyat(belletristik) peşine düşülmelidir. Rasim Özdenören’in Gül Yetiştiren Adam’ının hidayet romanlarının kurgularından farkı budur. Mustafa Kutlu metinlerinin hakeza. Edebiyatın iyileştirici gücüne inanan yazar veya sanatçı bunu ham ve işlenmemiş edebi metinlerle, değersiz bir metin tekniğiyle yapmamalıdır. Sinema ise söz konusu olan Semih Kaplanoğlu’nun Yusuf Üçlemesi gibi yapmalıdır. Dolayısıyla edebiyatın iyileştirici gücünü kullanabilmesi için yazarların sanatçıların sahip olması gereken en önemli nitelik hangi branşa, hangi bilim alanına sahipse o alanı künhüyle bilmek, poetikasını kavramak, uğraştığı sanat dalının felsefi olarak iyiye, insanlar bakımından iyiliğe dönüşmesini sağlamaktır. İnsan fıtratı bu bağlamda önemlidir. Uğraşılan sanatların vahye dayanmasını sağlamak, bunu da basit, kitsch bir dille, iyi işlenmemiş metinlerle değil değerli, authör metinler yazarak yapmalıdır.


Klinik Psikolog Gökhan Ergür:

Travma, yas ve depresyonda etkili bir terapi yöntemi

Türkiye’de yeni yeni yaygınlaşmaya başlayan bibliyoterapi hakkında neler biliyoruz?

Bibliyoterapi, kelime anlamı itibarıyla “kitapla terapi” demektir ve bireylerin psikolojik, duygusal ve zihinsel süreçlerini iyileştirmek için edebi eserlerin kullanılmasını ifade eder. Temelleri Antik Yunan’a kadar uzansa da özellikle 20. yüzyılda psikoloji ve edebiyat disiplinlerinin kesişiminde bilimsel bir yöntem olarak gelişmiştir. Türkiye’de bibliyoterapi kavramı henüz geniş kitleler tarafından bilinmese de psikoloji ve edebiyat dünyasında giderek daha fazla ilgi görmektedir. Özellikle terapistlerin, öğretmenlerin ve kütüphanecilerin bu yöntemi keşfetmeye başlamasıyla Türkiye’de de uygulama alanı genişlemektedir. Ancak, bu alandaki akademik çalışmalar ve uygulamalar hâlâ sınırlıdır. Türkiye’de benim de öncülük etmeye çalıştığım bazı psikologlar bireysel ya da grup terapilerinde bibliyoterapiyi tamamlayıcı bir yöntem olarak kullanmaya başladı. Depresyon, anksiyete ve travma sonrası stres bozukluğu gibi durumlarda uygun kitapların önerilmesiyle danışanların iç görü kazanmalarına yardımcı olmaya çabalıyoruz. Bununla beraber üniversitelerimizde bibliyoterapi ile ilgili tez çalışmaları ve araştırmalar artıyor. Ayrıca, bazı kütüphanelerde bibliyoterapi köşeleri oluşturuluyor ve rehber öğretmenler öğrencilerin psikolojik gelişimine katkı sağlayacak kitaplar öneriyor. Türkiye gibi hızlı sosyal değişimlerin yaşandığı bir ülkede, bireylerin psikolojik dayanıklılığını artırmak için bibliyoterapi büyük önem taşır. Özellikle travma, yas, depresyon gibi konularda kişiye özel kitap seçimiyle etkili bir terapi yöntemi olabiliyor. Bu sebepten dolayı bibliyoterapi uygulamalarını daha geniş kitlelere yaymalıyız.

Bibliyoterapi çalışmaları, klinik bibliyoterapi ve gelişimsel bibliyoterapi olarak ikiye ayrılıyor. Klinik bibliyoterapiyi bir tedavi yöntemi olarak kullanıyor musunuz?

Klinik bibliyoterapi, belirli psikolojik rahatsızlıkları tedavi etmek için yapılandırılmış bir süreç içinde kitapların terapötik etkisinden faydalanmayı içerir. Ben de bu yöntemi, danışanlarımın yaşadığı ruhsal sıkıntılara yönelik özel olarak seçilmiş metinler aracılığıyla uyguluyorum. Bu süreçte kitaplar, danışanın iç dünyasını keşfetmesine, duygularını tanımlamasına ve bilişsel-davranışsal süreçlerinde değişim yaratmasına yardımcı oluyor. Terapi seanslarımda klinik bibliyoterapiyi kullanmakla beraber yaklaşık iki yıldır ayda iki kere “Bibliyoterapi Okumaları” başlığıyla online olarak gruplarla bibliyoterapi seansları gerçekleştiriyorum. İlgilenen arkadaşları beklerim.


KITAP SEÇIMI SÜRECIN EN KRITIK AŞAMALARINDAN

Bibliyoterapide nasıl bir yöntem izliyorsunuz?

Uygulama sürecinin ilk adımı danışanın durumunu değerlendirmeyle başlıyor. Klinik bibliyoterapide her bireyin ruhsal durumu farklı olduğundan, öncelikle danışanın ihtiyaçlarını belirliyorum. Anksiyete, depresyon, travma sonrası stres bozukluğu, yas süreci veya kimlik bunalımı gibi konular üzerinde çalışırken, danışanın kişisel hikâyesini ve terapi hedeflerini değerlendiriyorum. İkinci adım ise uygun metinleri seçme oluyor. Kitap seçimi sürecin en kritik aşamalarından biri. Burada danışanın yaşadığı durumu anlamasına yardımcı olacak, empati kurmasını sağlayacak ya da düşünsel çerçevesini değiştirebilecek eserler belirliyorum. Üçüncü adımımız kitap üzerinden terapi sürecini yürütme oluyor. Metni okuduktan sonra danışanla birlikte kitapta yer alan karakterler, olaylar ve duygular üzerine çalışıyoruz. Kendi yaşantısıyla nasıl benzeştiğini, hangi kısımlarının kendisine iyi geldiğini veya zorlayıcı olduğunu konuşuyoruz. Gerekirse danışana yönlendirici sorular sorarak bilinçdışı süreçleri açığa çıkarmaya çalışıyorum. Örneğin: “Bu karakterin yaşadığı durum sana tanıdık geliyor mu?”, “Bu hikâyedeki çözüm yolu, senin hayatına nasıl uyarlanabilir?”, “Bu kitap sana ne hissettirdi? Bu duyguların sende nasıl bir karşılığı var?” Dördüncü ve son aşamamız ise duygusal ve bilişsel değişimi destekleme. Bu aşama danışanın, kitap üzerinden yaşadığı farkındalıkları gündelik hayatına nasıl adapte edebileceğini tartışıyoruz. Eğer kitap, danışanın içinde güçlü duygular uyandırmışsa, bu duyguları işleyip olumlu bir değişime dönüştürebilmesi için rehberlik ediyorum.


KITAPLAR DANIŞAN IHTIYACINA GÖRE DEĞIŞEBILIR

Hangi durumlarda, hangi kitapları tercih ediyorsunuz?

Bibliyoterapide kullanılan kitaplar, danışanın ihtiyacına göre değişir. İşte bazı psikolojik durumlar ve bu durumlarda önerdiğim bazı kitaplar:

Travma ve yas süreci için; Joan Didion - Sihirli Düşünce Yılı (Kayıp ve yas sürecinde duygularla yüzleşmeye yardımcı olur.) Didem Madak - Grapon Kâğıtları (Melankoli ve yas duygusunu şiirsel bir dille anlatır.) Bessel van der Kolk - Beden Kayıt Tutar (Travmatik deneyimlerin beden ve zihin üzerindeki etkisini anlamak için kullanılır.)

Anksiyete ve kaygı bozuklukları için; Seneca - Yaşamın Kısalığı Üzerine (Anda kalmak, hayatı daha bilinçli yaşamak konusunda stoacı bir bakış sunar.) Mark Manson - Ustalık Gerektiren Kafaya Takmama Sanatı (Hayata karşı sağlıklı bir perspektif geliştirmek için pragmatik bir yaklaşım sunar.) Eckhart Tolle - Şimdi’nin Gücü (Kaygının temel kaynağı olan geçmiş ve gelecekte yaşama eğilimini ele alır.)

Depresyon ve hayata anlam katma için; Hermann Hesse - Bozkırkurdu (İçsel çatışmalar ve kimlik bunalımları yaşayanlar için etkili olabilir.) Franz Kafka - Dönüşüm (Kendini toplumdan dışlanmış hissedenler için güçlü bir anlatıdır.) Albert Camus -Yabancı (Varoluşsal sorgulamalar yaşayanlar için anlamlı bir okuma deneyimi sunar.) Victor Frankl - İnsanın Anlam Arayışı (Hayatta anlam bulmak üzerine derinlemesine bir perspektif kazandırır.)

Kimlik ve kişisel keşif süreçleri için; Orhan Pamuk - Yeni Hayat (Kendi kimliğini arayanlar için ideal bir eser olabilir.) Halil Cibran - Ermiş (Felsefi ve ruhsal bir bakış açısı kazandırabilir.)

Kendini tanıma ve içsel güçlenme için; Rollo May - Yaratma Cesareti (Kendi potansiyelini keşfetmek isteyenler için öneririm.) Clarissa Pinkola Estés - Kurtlarla Koşan Kadınlar (Kadınların içsel gücünü keşfetmesini sağlayan mitolojik ve psikolojik bir çalışma) Dostoyevski - Yeraltından Notlar (İnsan doğasının karanlık yönleriyle yüzleşmek isteyenler için önemli bir kitap.)


Uzman Klinik Psikolog Figen Uçar:

Toplumdaki anlatı kültürü bir çeşit bibliyoterapi yöntemidir

Türkiye’de yeni yeni yaygınlaşmaya başlayan bibliyoterapi hakkında neler biliyoruz?

Her insan, hayatı boyunca çeşitli problemler ve zorluklarla karşılaşır. Kimi zaman kayıplarla yüzleşir, kimi zaman belirsizliklerle mücadele eder. Sorunlar, insanın içsel gücünü keşfetmesini, dayanıklılığını artırmasını ve yeni bakış açıları kazanmasını sağlar. Terapi ise insanın hayatında karşılaştığı bu sorunlara yönelik çözüm üretme çabasıdır. İnsanın kendine, benliğine ve yaşayışına anlam kazandırma sürecini kapsayan bu süreç, bir profesyonel eliyle gerçekleşebildiği gibi kitaplar yoluyla da gerçekleşebilir. Aslına bakacak olarak her toplumda gözlemlenen “anlatı” kültürü bir çeşit bibliyoterapi yöntemidir. Özellikle kadim toplumlarda gelişmiş olan bu kültür, hem bireysel hem de toplumsal hafızayı canlı tutarak, değerleri nesilden nesile aktarabilmiştir. Toplumda insanların sıkıntılarına rehberlik edebilecek, ritüel, nasihat ve hikâyeler, insanların bir arada bulunduğu mekânlarda anlatılagelmiştir. Kızılderili atasözleri ve hikâyeleri, kadim Yunan efsane ve mitolojik hikâyeleri, Anadolu’da kültür haline gelmiş masallar ve efsaneler insanların kolektif anlatı ihtiyacını en iyi şekilde temin etmiştir. Bir ekip halinde olayları algılama, yorumlama ve kendine dersler çıkarma kültürünü bugün modern psikolojide grup terapileri uygulamalarında da kullanmaktayız. Bibliyoterapi, yani kitaplarla terapi, tam da bu yolculuğun bilinçli bir şekilde gerçekleşmesini sağlar. Bazen bir roman kahramanında kendi yaralarımızı fark ederiz, bazen bir şiirin dizelerinde içimizdeki bastırılmış duygular yankılanır. Bir hikâye, geçmişin izlerini taşıyan bir kapı aralayabilir, belki de yıllardır sakladığımız bir duyguyu gün yüzüne çıkarabilir. Kitaplar yalnızca bilgi kaynağı değil, aynı zamanda birer ayna ve sığınaktır. Ruhumuzun karanlık köşelerine ışık tutan, unuttuğumuz ya da bastırdığımız yanlarımızı su yüzüne çıkaran birer rehberdir. Bibliyoterapi, bu süreçte okurun bilinçaltına ve hayatına dokunarak psikolojik bir dönüşüme katkı sunar. Kitap karakterleri aracılığıyla empati kurmak, kendimizi onların deneyimleri içinde görmek, bazen kabullenmekte zorlandığımız duygularla barışmamıza yardımcı olabilir. Bu yüzden, her kitap yeni bir yolculuktur. Kimi zaman bir travmayı çözümlemenin anahtarı, kimi zaman içsel keşfe ulaşmanın bir vesilesidir. Önemli olan, sadece okumak değil, okuduklarımızın ruhumuzda bıraktığı izleri fark etmek, onlarla yüzleşmek ve dönüşüm yolculuğuna açık olmaktır.


KITAPLAR GÜVENILIR KAYNAKLARDAN SEÇILMELI

Bibliyoterapi çalışmaları, klinik bibliyoterapi ve gelişimsel bibliyoterapi olarak ikiye ayrılıyor. Klinik bibliyoterapiyi bir tedavi yöntemi olarak kullanıyor musunuz?

Klinik bibliyoterapi, özellikle psikoterapi sürecinde destekleyici bir araç olarak kullanılır. Tedavi edici bir yöntem olarak kullanıldığında, danışanın ihtiyaçlarına ve terapötik hedeflere uygun kitaplar seçilir. Uygulama sürecinde öncelikle danışanın mevcut ruhsal durumu, yaşadığı zorluklar ve terapötik hedefleri göz önünde bulunduruyorum. Daha sonra, bireyin içgörü kazanmasına, duygularını düzenlemesine veya başa çıkma becerilerini geliştirmesine yardımcı olabilecek kaynaklar öneriyorum. Örneğin, kaygı bozukluğu olan bir bireye bilinçli farkındalık (mindfulness) temelli kitaplar önerilebilirken, travma sonrası stres belirtileri gösteren bir danışan için psikoeğitim içeren kaynaklar veya kişisel hikâyeler içeren eserler tercih edebiliriz. Çocuk-ergenlerle yaptığım çalışmalarda ise gelişimsel bibliyoterapi daha yaygın olarak kullanıyorum. Özellikle kayıp, boşanma, öfke kontrolü, sosyal beceri eksiklikleri gibi konularda yaşa uygun hikâye kitapları, çocukların duygularını anlamalarına ve ifade etmelerine yardımcı olacaktır. Yetişkinlerde ise psikoeğitim kitaplarının yanı sıra, bireyin kendini keşfetmesine katkı sağlayacak kurgu veya otobiyografik eserler de süreçte destekleyici olacağı için tercih edilebilir. Kitap önerileri, danışanın terapi sürecindeki ilerleyişine ve bireysel ihtiyaçlarına göre değişiklik gösterebilir. Ancak her durumda, kitapların danışanın psikolojik iyi oluşunu destekleyici ve güvenilir kaynaklar arasından seçilmesine özen gösteriyorum.


ESERLER KIŞIYE YALNIZ OLMADIĞINI HISSETTIRIR

Bibliyoterapide nasıl bir yöntem izliyorsunuz? Hangi durumlarda, hangi kitapları tercih ediyorsunuz?

Uygulama sürecinde, danışanın terapi sürecindeki aşaması, yaşadığı psikolojik sıkıntının türü ve bireysel özellikleri göz önünde bulundurularak kitap önerileri yapıyorum. Örneğin, kaygı bozukluğu yaşayan bir danışan için bilişsel davranışçı terapiye dayalı kitaplar faydalı olabilirken, depresyon yaşayan bireyler için duygusal dayanıklılığı artıran, motivasyon odaklı eserler tercih edebiliyoruz. Travma sonrası stres yaşayanlar için psikoeğitim içeren kaynakları veya benzer deneyimleri anlatan otobiyografik eserleri önererek kişinin yalnız olmadığını hissetmesine yardımcı olabiliriz. Yas süreci yaşayan bireyler içinse, kaybı anlamlandırmalarına destek olacak hikâyeler ya da psikolojik danışmanlık temelli kitaplar seçmek sürece katkı sağlayabilir. Çocuklarla yapılan çalışmalarda ise gelişimsel bibliyoterapiyi kullanıyorum. Çocukların yaşına ve gelişim seviyesine uygun hikâye kitapları, onların zorlayıcı duygularını tanımalarına ve sağlıklı bir şekilde ifade etmelerine destek oluyor. Örneğin, öfke kontrolü konusunda güçlük yaşayan bir çocuk için duygularını yönetmeye yönelik hikâyeler önerirken, boşanma sürecinde ebeveyn ayrılığına uyum sağlamaya çalışan bir çocuk için bu konuyu işleyen kitapları seçiyorum. Her durumda, önerilen kitapların bilimsel temellere dayanmasına ve danışanın psikolojik iyi oluşunu destekleyici nitelikte olmasına dikkat ediyorum. Kitapları yalnızca bir okuma materyali olarak değil, terapi sürecine katkı sağlayan bir araç olarak değerlendiriyor ve danışanın okuma deneyimini seanslarda ele alarak süreci yönlendiriyorum.


Prof. Dr. Nilgün Canel:

Yazmak içimizden gelen bir ihtiyaçtır

Rami Kütüphanesi’nde terapötik yazma atölyeleri yapıyorsunuz. Terapötik yazma nedir?

Terapötik yazma, yaratıcı yazmadan farklı olarak herhangi bir edebi kaygı gütmeksizin sadece kendimizle, duygularımızla ve düşüncelerimizle karşılaşmamızı ve onları düzenlememizi sağlayan, güçlü bir iyileşme aracıdır. Ben Marmara Üniversitesi Rehberlik ve Psikolojik Danışmanlık öğretim üyesiyim. Psikolojik danışmanlığın kişiyi güçlendiren, kendisi ile karşılaşmasını sağlayan, kendini gerçekleştirmesine, potansiyelini keşfetmesine olanak sağlayan pek çok yaklaşımı, terapötik yazma egzersizleri ile birleştiğinde oldukça etkili sonuçlar doğurmakta. Kendim zaten yazmayı son derece terapötik olarak deneyimleyen ve yazdığım kitaplarda aslında kendi terapötik etkileşimimi okuyucuya sunan bir yol izliyorum. Özellikle Unutulmuş Düşler Mağarası kitabım, aynı zamanda kişinin kendi unutulmuş yaratıcı yönünü bulmasını ve kendi unuttuğu ya da bastırdığı potansiyelini açığa çıkarmasını hedefliyor. Terapötik yazma konusunda yaptığımız pek çok egzersiz de aynı amacı taşıyor. Kişi terapötik bir yazma deneyimi ile kafasındaki pek çok soruya cevap bulabiliyor, düşüncelerini düzenleyebiliyor. Korku, kaygı gibi olumsuz düşünceler içeren deneyimlerini yeniden anlamlandırabiliyor. Yazarken, oluşturduğunuz metinle zihniniz arasında, güvenli bir alan oluşturmuş olursunuz. Böylece olumsuz bir olayı deneyimleyen bir kişi olmaktan çıkarak, kendi anlatınızın tanığı haline gelirsiniz. Bu da size yaşadıklarınızı anlamlandırmanız, zihninizi düzenlemeniz, kendi gücünüzle karşılaşmanız gibi bazı avantajlar getirir. Terapötik yazma deneyimlerinde çok çeşitli teknikler ve yöntemler vardır. Yazdığınız metin bir anlatı, bir öykü de olabilir, bir şiir veya terapötik amaçla tuttuğunuz bir günlük de olabilir. Ancak sonuçta bir şeyleri kâğıda döktüğünüzde kendinizi her seferinde daha rahatlamış, hafiflemiş hissedersiniz. Bu yüzden terapötik yazma bizim Rami Kütüphanesi’nde yaptığımız gibi grup çalışmaları şeklinde de olabilir, bir terapistin terapi odasında bireysel bir deneyim de olabilir. Özellikle benim gibi yazmaya aşık biriyseniz, sizin için biçilmiş kaftan olduğunu söyleyebilirim. Ancak terapötik yazma hiçbir şekilde kişiden edebi bir başarı veya dikkat istemediği için, herkesin kolaylıkla adapte olabileceği bir deneyimdir. Hatta nokta, virgül veya herhangi bir noktalama işareti koymadığımız, sadece zihnimizin serbest çağrışımlarını hiç durdurmadan ve herhangi bir mantık aramadan kağıda döktüğümüz egzersizlerimiz bile var ve katılımcılar bunu çok seviyor.


YAZMAK IHTIYAÇTIR

Yazmak öyle bir ihtiyaçtır ki, özellikle zihninizin soyut kavramları daha iyi idrak ettiği ergenlik döneminde kendiliğinden ortaya çıkmaya çalışan dürtüler getirir ve kendinizi bir şekilde yazarken bulursunuz. Her ne kadar artık okul ortamları üzücü bir şekilde yazma deneyimlerine çok fazla yer vermiyor olsa da hemen herkes ergenlik ve genç yetişkinlikte yazma deneyimlerine başvurur. Hikâye yazmayı dener, şiir yazar, öykü kurgular, günlük tutmak ister. Hatta hiçbirini yapmasa bile en azından bir anket defteri tutar. Yani aslında yazma tamamen içimizden gelen bir ihtiyaçtır ve bu yüzden de terapötik olarak kullanılabilir.

Beni en çok etkileyen yanı da kişilerin henüz konuşmaya cesaret edemedikleri bir şeyleri dahi dışa vurabilmeleri için gizli bir cesareti tetikliyor olması. Sadece siz, elinizde bir kalem ve bir de bir parça kağıt. Yargılanmak yok. Eleştirilmek yok. Kâğıt ve kalem sizi olduğunuz gibi kabul eden rahatlatıcı bir alan sunar. Bir şeylerle yüzleşebilmek için gerekli cesareti verir. Yazdıklarınızı kimseyle paylaşmak zorunda değilsiniz. Ama bazen grup çalışmalarında bu paylaşımlar kişilerin birbirlerini cesaretlendirmeleri ve kendi yaşantılarını anlamlandırmaları konusunda da çok etkili oluyor. Yani yazmanın kişinin kendi düşüncelerini ve duygularını keşfetmesini sağlayan bir süreç olduğunu, böylece kişinin kendi kendini iyileştirebilmesi ve kişisel gelişimini, büyümesini sağlayan bir araç olduğunu söyleyebiliriz.


KENDILERINI IYILEŞ-TIREBILECEKLERI BIR YOL KEŞFEDIYORLAR

Dünya literatüründe terapötik yazmanın stresin azaltılması, psikolojik hatta fiziksel sağlığın iyileşmesi konusunda gayet etkili olduğunu gösteren sonuçlar var. Aslında insanlar yüzyıllar boyunca yazmanın iyileştirici gücüne inanmışlar. Sözcüklerin belirli şekillerde söylendiğinde iyileştirici güçlere sahip olabileceğini, hatta bazen büyülü olabileceğini bile düşünmüşler. Günümüzde insanların daha az yazan ve daha az okuyan bireyler olmalarının, sadece bireysel değil toplumsal sağlığımız açısından da zarar verici olduğunu düşünüyorum. Terapötik yazma becerileri kazanan kişiler aynı zamanda kendilerini iyileştirebilecekleri bir yolu da keşfetmiş oluyorlar ve gündelik hayatlarında da rahatlıkla kullanabilecekleri bir araçları oluşuyor. Yazma terapisinin en güzel yanlarından birisi de başka psikolojik araçlarla birleşebiliyor olması. Mesela psikolojik kartlarla, ya da sanat terapisi yöntemleri ile, ya da bedenin eşlik ettiği dışavurumcu deneyimlerle birlikte de gerçekleştirilebilir. Ben Rami Kütüphanesi’nde daha çok psikolojik kartları ve sanat terapisini, terapötik yazma egzersizleri ile birlikte kullandım. Ancak bundan sonraki çalışmalarda hareket ve beden eşlikli yazma terapisini deneyimlemeyi düşünüyorum.


İyileştiren Kütüphane Projesi Rami Kütüphane Müdürü: Ali Çelik

Kütüphaneler iyileştiren mekânlarımız

Rami Kütüphanesi'nde yürütülen “İyileştiren Kütüphane Projesi: Bibliyoterapi Uygulamaları (İKÜP) projesinden biraz bahsedebilir misiniz?

İyileştiren Kütüphane Projesi: Bibliyoterapi Uygulamaları (İKÜP), Rami Kütüphanesi ve Marmara Üniversitesi ortaklığında yürüttüğümüz, kütüphanelerin toplum temelli koruyucu ruh sağlığı hizmetlerindeki rolünü güçlendirmeyi amaçlayan bir proje. Temel hedefimiz, bireylerin yaşadığı duygusal ve psikolojik zorluklara karşı kitaplar aracılığıyla destek sunmak, aynı zamanda okuma alışkanlığını bilinçli bir şekilde yönlendirerek bireylerin kişisel gelişimine katkıda bulunmak. Bibliyoterapi, yani okuma aracılığıyla ruh sağlığını destekleme yöntemi, uzun yıllardır kullanılan bir uygulama olsa da Türkiye’de sistematik hale getirilmesi ve kütüphanelerde yapılandırılmış bir model olarak sunulması yeni bir gelişme. Doğru kitaplarla doğru zamanda buluşmak, kişinin yaşadığı zorluklarla başa çıkmasına ve kendini daha iyi anlamasına katkı sağlıyor. Bu yüzden bibliyoterapiyi sadece bir okuma eylemi değil, aynı zamanda bireyin iç dünyasına yaptığı bir yolculuk olarak nitelendiriyorum. İKÜP, tam da bu noktada okumanın iyileştirici gücünü merkeze alarak kütüphanelerin birer iyileştiren mekân olarak konumlanması açısından önemli bir model oldu. Bu kapsamda, çocuklardan yetişkinlere kadar farklı yaş gruplarına yönelik gelişimsel bibliyoterapi uygulamaları gerçekleştiriyoruz. Atölyelerimizde katılımcılar belirli temalar çerçevesinde seçilmiş kitapları okuyor, hikâyeler üzerinden duygu paylaşımı yapıyor ve uzmanlar tarafından yapılandırılmış etkinliklerle süreç destekleniyor. Özellikle çocuklarla yapılan çalışmalarda interaktif okuma, hikâye tamamlama ve yaratıcı yazı gibi tekniklerle onları hem kütüphane ile buluşturuyor hem de farklı bir okuma deneyimlemelerine imkân sağlıyoruz. Yetişkinlere yönelik uygulamalarımızda ise kişisel gelişim, psikolojik iyi oluş ve topluluk hissini güçlendirmeye odaklanıyoruz. Projeye dâhil ettiğimiz uzman psikologlar, akademisyenler ve kütüphaneciler, okuma sürecinin sadece entelektüel değil aynı zamanda psikolojik bir deneyim olmasını sağlamak için rehberlik ediyorlar. Böylece, bireylerin içgörü kazanmalarına, duygularını anlamalarına ve psikolojik iyi oluşlarını desteklemelerine yardımcı olmaya çalışıyoruz. Ayrıca, bibliyoterapinin sanat terapisi, yaratıcı (terapötik) yazma ve psikodrama gibi disiplinlerle birleştiğinde çok daha derin bir etki bıraktığını gözlemlediğimizi de söyleyebilirim. Tüm bu uygulamalarının kütüphaneler bünyesinde yürütülmesi, bu hizmetleri herkes için erişilebilir kılıyor. Bu da projemizin etki alanını genişletiyor. Hedefimiz, Türkiye’de bu alandaki çalışmaları yaygınlaştırmak. Kütüphanecilerin bu süreçte eğitilmesi, uygun kitap listelerinin belirlenmesi ve etkinliklerin metodolojik olarak yapılandırılması gibi konular üzerindeki araştırma ve çalışmalarımız titizlikle devam ediyor.


BIREYI DIŞ DÜNYADAN SOYUTLAMAYA YARDIMCI OLUYOR

n Kütüphanelerin insanlara iyi gelen, iyileştirici bir etkisi olduğunu söyleyebilir miyiz? Bu konuda neler düşünüyorsunuz?

Kesinlikle! Kütüphanelerin insanlara iyi gelen, hatta iyileştirici bir etkisi olduğuna inanıyorum. Bir kütüphane sadece kitaplarla dolu raflardan ibaret değildir; burası aynı zamanda insanların bir araya geldiği, sosyalleştiği, kendilerini geliştirdiği ve hatta ruhsal anlamda destek bulduğu bir kültürel ve psikolojik sığınaktır. Kütüphanelerin iyileştirici gücü birkaç temel noktaya dayanıyor. Öncelikle, sessiz ve güvenli bir alan sunmaları, bireylerin kendilerini dış dünyanın kaosundan soyutlamalarına yardımcı oluyor. Özellikle büyük şehirlerde yaşayanlar için kütüphaneler, zihinsel dinginlik sağlayan bir kaçış noktası haline geliyor. İkinci olarak, okuma eyleminin bireyin psikolojisi üzerindeki olumlu etkileri bilimsel olarak kanıtlanmış durumda. Araştırmalar gösteriyor ki düzenli okuma, stresi azaltıyor, zihni dinlendiriyor ve bireyin duygusal düzenleme becerilerini geliştiriyor. Özellikle belirli ruh hallerine hitap eden, kişinin iyi gelecek kitapları seçildiğinde bu etki çok daha güçlü hissediliyor. Okuma aracılığıyla başkalarının yaşamlarına tanıklık etmek, kendi deneyimlerimizi anlamlandırmamıza ve farklı bakış açıları kazanmamıza yardımcı oluyor.

Bununla birlikte, kütüphanelerde düzenlenen etkinlikler de topluluk ruhunu güçlendiriyor. Kitap kulüpleri, yaratıcı yazarlık atölyeleri, bibliyoterapi seansları gibi etkinlikler bireylerin yalnız olmadıklarını hissetmelerini sağlıyor. Özellikle pandemi sonrası dönemde, kütüphanelerin sosyal destek alanları olarak önemi daha da arttı. İnsanların bir araya geldiği, paylaşımlar yaptığı, anlamlı etkileşimler kurduğu bu ortamlar, bireylerin psikolojik dayanıklılığını artıran önemli kamusal alanlar olarak işlev görmeye başladı.

Son olarak, kütüphanelerin farklı yaş gruplarına hitap eden etkinlikleri, rehberlik hizmetleri ve topluluk destek programlarıyla toplum temelli koruyucu ruh sağlığı hizmetlerinin önemli bir parçası haline gelmesi gerektiğine inanıyorum. İyi bir kütüphane, sadece raflarında kitapları barındırmaz; aynı zamanda insanların ruhunu besleyen, iyileştiren bir atmosfer sunar. Bu nedenle kütüphanelerin iyileştirici etkisini güçlendirmek için hem bibliyoterapi gibi uygulamaların yaygınlaştırılması hem de kütüphanecilerin bu alanda daha aktif roller üstlenmesi gerekiyor. İKÜP projesi gibi çalışmaların da bu dönüşümün bir parçası olacağına inanıyorum.


Klinik Psikolog Dilara Irmak Gaygusuz:

Altı çizili satırlar okuyucunun kurduğu bağları gösterir

Yapay zekâya temalara ve kişilere uygun hikâyeler yazma görevi verilebilir

Bibliyoterapi yapay zekâ ile birlikte kullanılabilir mi? Terapide yeni yaklaşımları, metaterapiyi ve bu konu hakkındaki görüşlerinizi paylaşabilir misiniz?

Yapay zekâ bibliyoterapi ile birlikte kullanılabilir ve fakat sınırları belirlenmiş, gerekli kontrollerden geçmiş bir biçimde kullanılması uygundur. Bu kapsamda yapay zekâya temalara ve kişilere uygun hikâyeler yazma görevi verilerek uzmanlar tarafından bu hikâyeler kontrol edilebilir. Bu bağlamda değerlendirildiğinde uzman kontrolünden geçerek kişilere sunulan, yapay zekâ ve ruh sağlığı yöntemleri konusunda her zaman yenilikçi uygulamalara açık olunabilir. Örneğin kütüphanelerde uygulanan ve benim geliştirdiğim bir yöntem olan metaterapi, kullanıcıların sanal gerçeklik ortamında destekleyici psikoterapi hizmeti almasına olanak tanıyor. Kişiler telefonlarından veya sanal gerçeklik gözlüklerinden bu ortama girerek sınav kaygısı veya özgüven sorunları gibi konulara ait gerçekçi senaryolarla sorunlarını daha hızlı ve kolay bir biçimde çözüme kavuşturabilir. Metaterapi ve bibliyoterapi gibi yeni yaklaşımların, daha fazla kişiye erişme ve bireylerin kendi kendine uygulayabileceği yöntemlerin doğmasını sağlama açısından öncü olduğuna inanıyorum.


Psikolog Ecem Öksüz:

Altı çizili satırlar okuyucunun kurduğu bağları gösterir

Rami Kütüphanesi’nde “Bibliyoterapi Okumaları”nın moderatörlüğünü yapıyorsunuz. Terapötik okuma nedir? Bu konu hakkında görüşlerinizi paylaşabilir misiniz?

Her ay Rami Kütüphanesi’nde belirlenen psikoloji kitapları üzerinden katılımcılarla buluşup o ayın kitabını analiz ediyoruz. Moderatörlük yaptığım bu çalışmalarda, katılımcılara öncelikle şu soruyu sorarım: “Altını çizdiğiniz satırlar hangileri?” Bu altı çizili satırlar okuyucunun kendisiyle ve çevresiyle kurduğu bağın anahtarlarını verir. Bu çalışmalarda amacım, kişilerin kendi bilinçdışı süreçlerini aktive eden meselelere daha yakından bakmalarına imkân sağlamaktır. Günümüzde psikoterapinin herkese ulaşılabilmesi ne yazık ki mümkün değil. Bir psikoterapist olarak ise şunu söyleyebilirim, iyileşmenin ilk aşaması farkındalıktır. Okunan kitaplar, okuyucunun kendisi ve çevresi ile bağ kurmasını sağlarken aynı zamanda bu farkındalık ile duygularını, bilişini daha iyi analiz etmesine imkân sağlar. Bazen bir romandaki karakterle özdeşim kurarken okuyucu bazen ise karakterin verdiği tepki ile katarsis yaşar. Bazen iç görü kazanır bazen ise değiştirmek istediği davranış hakkında farklı bakış açıları kazanır. Kafka’nın dediği gibi; “Bazı kitaplar insanın kendi kalesindeki hiç bilmediği odaları açan anahtar gibidir.” Biz de bu çalışmamızla gizli kalan odaların kapılarını açarak, güvenli bir ortamda açılan kapılar ardında kişilerin kendilerini bulmaları için rehberlik etme niyetiyle bu yola çıktık. Biz bibliyoterapi okumalarımızda; Doğan Cüceloğlu, Engin Geçtan, Erich Fromm, Russ Harris gibi önemli isimlere yer verdik. Bunun yanında Sınırlar, Ukde, Hepimiz Narsistiz gibi psikoloji alanında önemli kitaplarda okumalarımızda yer verdiğimiz önemli kendine yardım kitaplarındandır.


Doç. Dr. Mehlika Karagözoğlu:

Şiir bibliyoterapi uygulamaları için çok uygun

Bibliyoterapinin nitelikli okuma kültürünü desteklediğini söyleyebilir miyiz?

Elbette! Bibliyoterapi, okuyarak iyileşmeyi amaçlarken kitapları hızlıca okuyup geçmeyi değil de derinlemesine inceleyip özümsemeyi, dolayısıyla nitelikli bir okuma sürecinden geçmeyi gerektiriyor. Bu da okuma kültürü kazanmış ruhen sağlıklı bireyler anlamına geliyor. Zaten bu çalışmaları birlikte yürütmemizdeki temel amaç da bu.

Rami Kütüphanesi’nde ilk gelişimsel şiir terapi uygulamasını yaptınız. Şiiri terapi amaçlı kullanılmasından bahsedebilir misiniz?

Şiir, bibliyoterapi uygulamaları için çok uygun. Yaratıcı, etkileyici, duygu-yoğun bir tür olduğundan, bireylerin hislerini açığa çıkarıp kendi iç dünyalarını keşfetmelerini kolaylaştırıyor. İlk gelişimsel şiir terapisi etkinliğini Rami’de 15 kişilik bir grupla yaptık. Kaydolarak gelen katılımcıların her biri hayatında şiire yer veren, şiir yazan veya okuyan kişilerdi. Gözlerin dolduğu, duyguların boşaltıldığı, yeni şiirlerin üretildiği çok verimli bir seanstı. Ancak daha önce şiir okumayan bireylerle yapılan çalışmalarda da iyi verim alındığını söylemeliyim. Çünkü şiirin kendisini şiire bırakan bütün ruhlara iyi geldiğini biliyoruz. Rami Kütüphanesi’ndeki gelişimsel şiir terapisi grup seanslarına rutin aralıklarla devam edeceğiz. Böylece hem iyi hissedecek hem de şiir ve okuma kültürüyle bağlarımızı güçlendireceğiz.


Çocuk Gelişim Uzmanı Altunnur Seyratlı:

Sessiz kitaplar çocukların hislerini açıklamasında anahtar rol oynuyor

Sessiz kitaplar ile bibliyoterapi çalışan ilk kişisiniz. Sessiz kitap nedir, bibliyoterapi ile birlikte nasıl bir etkisi olur paylaşabilir misiniz?

Öncelikle sessiz kitabın çok sesli dünyasından bahsederek başlamak isterim. İçinde tek bir sözcük bulunmayan, hikâyenin yalnızca resimlerle anlatıldığı ve yediden yetmişe her yaş grubuna hitap eden eserlere sessiz/sözsüz kitap adını veriyoruz. Sessiz kitabın en önemli özelliği dil bariyerine takılmadan evrensel bir deneyim sunabilmesi ve her çocuğun kendi hikâyesini yazmaya fırsat vermesidir. Peki bibliyoterapi nedir? En kısa tanımıyla edebiyatın iyileştirici gücü diyebiliriz. Ve bu güç böylesine geniş bir kitleye hitap etme gücü olan sessiz kitapla birleştiğinde ortaya gerçekten eşsiz bir deneyim çıkıyor. Bibliyoterapi sürecinde cümlelerin gösterdiği yöne doğru gitmek zorunda olmadan her çocuğun kendi hislerini açığa çıkarmasında anahtar rol oynuyor. Bu noktada Vanessa’nın Yanındayım isimli sessiz kitap ile yapmış olduğum bibliyoterapi sürecinden örnek vermek isterim. Kitapta zorbalığa uğrayan Vanessa’nın neler hissedebileceğini yazar yerine her çocuk kendi duygularıyla açıklama fırsatı buldular. Bazı çocuklar Vanessa’nın üzüldüğünü, bazıları korktuğunu düşünürken bazıları da zorbalık eden çocuğu umursamadığını dile getirdiler. Bu örnekte de olduğu gibi sessiz kitap çocukların yaşam deneyimleri içinde karşılaştıkları sorunlarla başa çıkma şekillerinin de çeşitliliğini gözler önüne sererken her çocuğun katarsis deneyimini de kendine özgü yaşamasına fırsat vermektedir.


Psikolojik Danışman Nesrin Demir:

İnsanın en büyük dönüşümü bazen bir kitapla başlar

Dezavantajlı gruplar olarak nitelendirilen gruplarda bibliyoterapi etkili bir yöntem olarak kullanılabiliyor mu?

Psikolojinin arka bahçesi olarak gördüğüm sanat terapileri içinde bibliyoterapi, yani kitapların iyileştirici gücünü kullanmak, en etkili yöntemlerden biri. İlk kez özgüven eksikliği yaşayan çocuklarla denediğimde aldığım olumlu dönütler beni cesaretlendirdi. Sonrasında, göçmen ve Roman çocuklarla çalışmalar yürüttüm. Akran zorbalığını ele alan bir kitabı sekiz hafta boyunca birlikte inceledik. Bu süreçte çocuklar, kitaptaki karakterlerle özdeşim kurarak empati yetilerini geliştirdiler. Bu çalışmada gördüğüm en önemli şey, sözlü terapilerin her zaman yeterli olmadığıydı. Bibliyoterapi gibi sanat temelli yaklaşımlar, çok daha derine nüfuz ediyor ve iyileşme sürecini hızlandırıyor. Bu nedenle çalışmam, “Bibliyoterapi ile Akran Zorbalığı ile Baş Etme” başlığıyla Balıkesir ve Bandırma Milli Eğitim Müdürlükleri tarafından projelendirilmek üzere ele alındı. Bunun yanı sıra, şiddete maruz kalan kadınlarla da bibliyoterapi uyguladım. Bir grup şiddete maruz kalan kadına bibliyoterapi yolu ile tüm güçlülüklerini arttıran bir kitap ışığında şiddete karşı duruşlarını ve psikolojik sağlamlıklarını arttıracak bir çalışma ile başladık. Çalışmanın son değerlendirme oturumunda kadınların öz şefkat becerilerinde ve benlik saygılarında artışın olduğu ve hayatlarına dair birçok konuda farkındalık kazandıklarını gözlemledim. Dezavantajlı birçok grupla çalışan bir psikolojik danışman olarak şunu diyebilirim ki doğru kitapla çalışıldığında, bibliyoterapi bu gruplar için en etkili ve verimli teknik çünkü bazen, insanın en büyük dönüşümü sadece bir kitapla başlar.


Aile Danışmanı Keriman Altun:

Nörogelişimsel ve davranışsal gelişimi hızlandırıyor

Bibliyoterapi yönteminin, dikkat eksikliği, hiperaktivite bozukluğu gibi özel öğrenme güçlüğü olan durumlarda etkili bir yöntem olduğuna dair akademik araştırmalar var. Bu konuda uygulama çalışmaları yapıyor musunuz?

Yüzyüze ve online platformlarda yürüttüğümüz bibliyoterapi uygulamalarında, özellikle dikkat eksikliği, hiperaktivite, özel öğrenme güçlüğü yaşayan çocuklar ve aileleri ile çalışmalar gerçekleştiriyoruz. Son 4 yılda yaklaşık 350 öğrenci ve aileleriyle yaptığımız uygulamalar, bibliyoterapinin nörogelişimsel ve davranışsal gelişimi hızlandırdığını gösteriyor. Özellikle çocuğun ihtiyacına göre yapılandırılmış, ebeveynin de bilinçli farkındalığını artıran etkinliklerle desteklenen bibliyoterapi, hem çocukların akademik, sosyal ve duygusal gelişimini hızlandırmış hem de aile içi iletişimi güçlendiriyor. Yaptığımız çalışmalarda, ebeveynlerin sürece katılımı sağlanarak hikâye okuma, empati geliştirme, dramatizasyon ve bilinçli ebeveynlik etkinliklerini uyguluyoruz. Klinik gözlem ve objektif test sonuçlarına göre, bibliyoterapiye aktif katılım sağlayan ailelerin çocuklarında gelişim sürecinin yüzde 70 daha hızlı ve etkili ilerlediği tespit edildi. Bibliyoterapi, çocukların iç dünyasını keşfetmesine ve ebeveynlerin çocuklarıyla sağlıklı bir bağ kurmasına yardımcı olan güçlü bir eğitim ve psikolojik destek modeli. Uygulamalarımıza devam ederek, daha fazla aileye ve çocuğa ulaşmayı hedefliyoruz.


Mustafa Kutlu’nun en olgun eseri: Sır

Yazmak bir irade terbiyesidir

Yazmak iyileştirir




Moscow.media
Частные объявления сегодня





Rss.plus




Спорт в России и мире

Новости спорта


Новости тенниса
ATP

Марсель (ATP). 1/4 финала. Чжан сыграет с Бергсом, Медведев встретится со Штруффом






Автобус врезался в отбойник на Дмитровском шоссе в Москве, есть пострадавшие

Меркурис: Путин и Трамп довели Европу до нервного срыва

У полковника в отставке выманили 7,8 млн руб. через схему с "заменой счетчиков"

Пожар в автосервисе на северо-востоке Москвы ликвидирован