Добавить новость
ru24.net
YeniSafak.com
Февраль
2025
1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15
16
17
18
19
20
21
22
23
24
25
26
27
28

Konya’dan medine’ye uzanan bir hikaye

0

Ali Ulvi Kurucu ismi hiç şüphesiz yakın tarihimizde hafızlardan silinmeyen ekranlara yansıyan Medine hatıraları ve hayatta iken kayıt altına alınıp, ancak yayımlandığını göremediği hatıralarını çağrıştırıyor. İlk yayın tarihi olan 2007 yılından bu yana hep okunan ve tavsiye edilen Ali Ulvi Kurucu Hatıraları 5 cilt olarak Ketebe yayınları arasından yeni bir edisyonla tekrar yayımlandı.


İLİM, İRFAN, EDEB MERKEZLİ BİR HAYAT

Ertuğrul Düzdağ’ın büyük bir titizlik ve gayretiyle ortaya çıkan 5 ciltlik çalışmanın geçmişi 1993 yılı Nisan ve Mayıs aylarına dayanıyor. O tarihlerde Ali Ulvi Kurucu’ya hatıralarını kayıt altına alma teklifinde bulunan Ertuğrul Düzdağ, Medine’ye eşi ve oğlu ile birlikte giderek 2 ay boyunca Ali Ulvi Beyin hatıralarını kayıt altına alır. Medine-i Münevvere’de Sultana Yolu, Ebubekir Sıddîk caddesi sonlarında yer alan evin giriş katında gerçekleşen görüşmeler yetmiş beş saat sürmüştür. Bunların deşifresi ve daktilo edilmesi ile birlikte 1300 sayfalık bir metin ortaya çıkmıştır. Hatıraların ikinci cildinden hazırlık safhasını uzun uzadıya anlatan Düzdağ, 26 Ocak 1998 yılında tasnif ve dosyalama işi bitip yazmaya başladığı safhadan 2006 yılına kadar süren bir zaman diliminde araya giren meşgalelere rağmen 2007 yılında yayımlanan eser büyük rağbet görmüş yalnız Ali Ulvi Kurucu 3 Şubat 2002’de vefat ettiği için hatıralarının yayınını görememişti. Yakın tarihimizin belki de en dikkat çekici hatıratlarından birisi olan Ali Ulvi Kurucu Hatıratı bu yeni neşir dolayısıyla da büyük bir önem arz ediyor. 80 yıllık ömrünün ilk on sekiz senesini Konya’da geçiren Ali Ulvi Bey, sonrasında altı yıllık dönemde Mısır’da Kahire’de tahsil hayatına devam etmiş, ömrünün kalan elli altı senesini ise Medine-i Münevvere’de yaşayarak geçirmiştir. Doğduğu ve ilk gençlik yıllarını geçirdiği dönem itibariyle Konya hayatı, aile çevresi ve Hacıveyiszâde’nin torunu olması, hafızlığı ve ilk dini tahsilini geçirdiği yasaklı yıllar, ardından Mısır hayatında eğitim aldığı hoca çevresi, arkadaşları, Mısırlı âlimlerle olan irtibatı ve Medine döneminde yaşadıkları, yolu Medine’ye düşen sayısız isimle olan hatıraları, eseri ayrıcalıklı kılan hususlar.


HASSAS BİR ŞAİR, MUZDARİP BİR MÜ’MİN

Ertuğrul Düzdağ’ın da işaret ettiği gibi İslam dünyasının bütün meseleleri ile derinden ilgilenen, sahip olduğu ilim ve irfanla beraber hassas bir şairin gönlünü ve muzdarip bir mü’minin hassasiyetini taşıyan Ali Ulvi Kurucu sadece bilinen ilim ve irfan ehli zatlarla olan yakınlığı ve hatıralarını paylaşmakla kalmıyor, tanımadığımız kendilerinden örnek alacağımız yüzlerce ahlak ve gönül insanı şahsiyetle tanıştırarak, aynı zamanda, pratik fayda sağlayan bir düşünce ve davranış rehberi, bir yol gösterici vazifesi de ifa ediyor.

3 Mart 1922 tarihinde Konya’nın Sakyatan köyünde dünyaya gelen Ali Ulvi Kurucu, Ali isminin yanına beğendiği Ulvi’yi koymuş, bu sebeple de Mısır’da Hocası Yozgat’lı İhsan Efendi tarafından “Hem Ali, hem Ulvi, ikisinde de yücelik var. Demek ki senin ruhun yüceliğe doymuyor. Öyle ol inşallah.” duasına da mazhar olmuştur.


YASAKLI YILLAR VE MEDİNE’YE HİCRET

Hayatı, Düzdağ’ın da ifade ettiği gibi İslam dünyasının o zamana kadar görülmemiş binbir ınkılap ile sarsıldığı bir zamana rastlamıştı. İlk hocası babasından hafızlığını ikmal eden Ali Ulvi Kurucu, yine babasından arapça eğitimine başladığında ülkede dini eğitimin yasaklı olduğu yıllar etkisini göstermektedir. Hatıratta 1934-35 yıllarından bir sahne aktarılır. Köyde Jandarma, şehirde Polis baskınlarının yoğunlaştığı bir evrede hayvan vergisi memurları, hayvanları saymak için yanında polisle gelirler ve o sırada Ali Ulvi Kurucu’nun babasından ders okuyup dönen birkaç çocuğa rastlarlar. Çocukların ellerinde Kur’an cüzleri vardır. Çocuklar sorgulanır, peşi sıra baba çaresizce koşturur ve yalvarır ama nafile, tahsildar “demek şehir merkezinde Arap harfleri okutuluyor? İrticai hareket öyle mi! Polis Efendi zaptını tut!” der. Ne yapılsa ne edilse de takibatlar, soruşturmalar bitmez. Nihayet Ali Ulvi ilim yolunda ailesi ile birlikte hicret etme kararı alırlar. 1939 yılı Eylül ayıda Medine’ye gitmek üzere Konya’dan ayrılırlar. Bir süre Mekke’de ikamet edip Hac mevsimini geçiren Kurucu ailesi, yine Konyalı ve Medine’ye hicret etmiş Ali Rıza Efendi’nin oğlu Mustafa Runyun, -o tarihlerde iki yıldır Ezher’de okumasına rağmen- Hac mevsiminde Kurucu ailesini bulur ve Ali Ulvi Kurucu için babasından ricacı olur. Mısır’da okumanın yolunu açacak konuşmayı Runyun yapar: “Yahu senin başına öyle bir talih kuşu kondu ki, tahmin edemezsin. Revâku’l-Etrâk’te odalar hazır. Zaten Türk talebesi gelmiyor. Hangi odayı istersen al. İster müstakil otur, istersen beraber oturalım. Babanın, amcanın, yıllardır bahsini ettikleri Şeyhülislam Mustafa Sabri Efendi orada… Azizim, bir gün gelecek ağlayarak bıraktığın Türkiye’ye gülerek gideceksin. Seni eller üstünde karşılayacaklar.” (s.250) 1940 yıllından Mısır yolculuğu başlayan Ali Ulvi Kurucu 1945 yılı Eylül ayında babası vefat etmesiyle, yalnız kalan annesi ve kardeşlerinin yanına dönmesi neticesinde sona ermiş olur. Kurucu’nun Ezher’de okuduğu yıllarda en büyük izi Yozgatlı İhsan Efendi bırakmıştır. Mehmet Akif Beyle olan yakınlığı ve mizaç olarak birbirlerine benzemeleri de belki bu yakınlığı pekiştirmiştir. Mustafa Runyun ve Ali Yakup Cenkçiler de Mısır günlerinde birlikte olduğu önemli simalar arasında.


HASAN EL-BENNA’NIN ÖVGÜSÜ

İhsan Efendi’nin derslerine devam eden bu üç isim, bir gün ders çıkışında yurda dönerken önlerinde yürüyen 4-5 kişilik gruptan 35-40 yaşındaki canlı ve süratli giden zata takılırlar. Mustafa Runyun, bu şahsın İhvanül Müsliminin lideri Hasan el-Benna olduğunu söyler. Kendi aralarında konuşurlarken Hasan el-Benna durur, gençlerle tanışır, onlara yakınlık gösterir. Görüşmeler, ziyaretlerle devam eder. Bir gün Kırımlı arkadaşı Yusuf Uralgiray’la Hasan el-Benna’nın sohbetine giderler. Sohbet sonrasında uzaktan onlara seslenir ve “ehlen ve sehlen ya ah Ali” der. Sonra yanında bulunan hocalara bu iki genci tanıtır: “Bu cevherler, analarından, babalarından, vatanlarından ayrılmışlar; çalışıyorlar; memleketlerine dönüp lamba değil, güneş olup, aydınlatmak, nurlandırmak için çalışıyorlar… Geçenlerde görüşüp tanıştık. Davet ettim; geldiler…” (c.2-s.238)

Hatıratın her bölümü okuyanda ayrı bir lezzet bırakıyor. Zira özellikle Medine günlerinde görüşüp tanıştığı Şeyh Şamil Torunu Said Şamil, Seyyid Ebu’l-Hasen en-Nedvî, Mahmut Sami Ramazanoğlu, Mehmed Zahid Kotku, Tahir Büyükkörükçü, Kenan Rıfai gibi pek çok isimle hatıralar yer alıyor. Medine’nin kendine mahsus güzellikleri, Peygamber Efendimiz’in ruhaniyetinden zuhur eden tecelliler de kitapta okurunu farklı bir iklime sevk ediyor. Ali Ulvi Kurucu merhuma Allah’tan rahmet dilerken, aşk ve vecdle hayatını üzerine bina ettiği ve makberesi ile yanı başında bulunduğu Habib-i Kibriya Efendimizin şefaatlerinin üzerimize olmasını temenni ediyorum.


Bir derdim var bin dermana değişmem

İmparatorlar sultanlar ve patrikler

Kırmızı çatılı evlerin ev sahipleri




Moscow.media
Частные объявления сегодня





Rss.plus




Спорт в России и мире

Новости спорта


Новости тенниса
Александр Бублик

Бублик в двух сетах проиграл на турнире в Марселе






Фестиваль «Влюбленные в фигурное катание» прошел при полных трибунах

Кинотеатр Ереван, 1978 год, Москва

«Автомобилист» обыграл «Амур» благодаря 200-й шайбе Да Косты в КХЛ

Автобус врезался в отбойник на Дмитровском шоссе в Москве, есть пострадавшие