Onlar bizim gizli kahramanımız
Şair, yazar Sunay Akın’ın Cumhuriyet’in gizli kahramanlarının öyküsünü anlattığı “Koyu Mavi Memleket Kumaşı” kitabının tanıtımı için geçtiğimiz hafta Gaziantep’in İslahiye ilçesindeydik. Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları arasından çıkan kitabın tanıtımı 2023 yılında yaşanan depremde yara alan ve ayağa kalkmaya çalışan İslahiye ilçesinde yapıldı. Hayata tutunma azmi ve çabası, bizi bir kere daha zorluklarla her şartta başa çıkan insanımızın hikâyesine götürdü. İlçe depremde büyük yara almış. Yıkılan evlerin, okulların yerine yeni binalar yapılmaya devam ediyor. Aynı zamanda günlük hayatın da devam etmesi için çalışmalar sürüyor. Özellikle depremden etkilenen çocukların sosyo-kültürel ihtiyaçlarının karşılanması için bir dizi etkinlikler yapılıyor. Öğrendiğimize göre ilçenin tek kütüphanesi olan ve 2020 yılında Türkiye İş Bankası Yönetim Kurulu Başkanı Adnan Bali’nin anne ve babasının adını taşıyan Sabiha-Aziz Bali İlçe Halk Kütüphanesi, cezaevinden çevrilerek kütüphane yapılmış. İlçede 61 yıl boyu açık kalan cezaevinin üç yıl kütüphane olarak hizmet vermesinin ardından yaşanan depremden sonra ise geçici olarak aşevine dönüştürülmüş ve yine yöre halkının ihtiyaçları için kapılarını açmış. Bu kütüphanede bu sefer ise yazar Sunay Akın’ın yeni kitabı “Koyu Mavi Memleket Kumaşı” kitabının tanıtımı için bir aradaydık. Çocukluğu İslahiye’de geçen Adnan Bali, annesinin kitap okumayı çok sevdiğini ve annesinin 2019 yılında vefatından sonra da onun hatırasını yaşatmak için ilçede anne ve babasının aziz hatırasına kütüphane kurmak istemiş ve boşaltılan cezaevi 2020 yılında kapılarını kütüphane olarak açmış. Kitap tanıtımı dolayısıyla gezdiğimiz kütüphanede, bir koğuş hafıza mekânı olarak korunurken, diğer kısımlar çocuklar ve gençler için okuma ve etkinlik salonları olarak tasarlanmış. Sunay Akın’ın kitabını imzalatmak için akın akın gelen okurların doldurduğu bina değişim ve dönüşümün güzelliğini bize bir kez daha gösterdi.
Çünkü Akın’ın kitabı, Cumhuriyet’in gizli kahramanlarının öykülerini gün yüzüne çıkararak geçmişle bugün arasında güçlü bir köprü kuruyor. Aynı zamanda sanata ve kültüre verilen önemin de altını çiziyor. Akın, Çanakkale Savaşı’nı cephede resmeden sanatçılardan, Latmos Dağı’ndaki mağara resimlerine, Yaşar Kemal ve Arif Dino’nun Paris Garı’ndaki bekleyişinden, Exupéry’nin fotoğrafına kadar pek çok dikkat çekici hikâye sunuyor. Kitaba ismini veren öykü ise, Türkiye’nin ilk kadın milletvekillerinden Satı Çırpan›a ait.
Cephede sanat ve tanıklık
Cephede savaşırken dahi sanatlarını icra eden ressamlar, tarihin en çetin mücadelelerinden birine sanatsal bir tanıklık bırakmışlar. Sunay Akın kitapta, cepheye gönderilen savaş ressamlarının hikâyesine de yer veriyor. Çanakkale’ye savaşmak için gönderilen yedek subaylar arasında, okulunu birincilikle bitiren yedek subaylardan Hayri Çizel, Sanâyi-i Nefise Mektebi mezunu bir ressam olarak, Çanakkale Savaşı’nda, silahların sustuğu anlarda, çantasındaki kâğıtları ve boyaları çıkararak, birkaç dakika önce tetik çeken parmaklarının arasına aldığı fırçasıyla resimler yapmaya başlarmış. Çizel’in I. Dünya Savaşı’na dair yaptığı resimler ise Hilal-i Ahmer (Kızılay) tarafından kartpostala dönüştürülüp, şehit ailelerine gelir sağlamak amacıyla satılmış. Ayrıca, resimler yapan sadece Hayri Çizel değildir Çanakkale’de. Muvazzaf subay olan Mehmet Ali Laga, savaş devam ederken atandığı “Çanakkale mevki-i müstahkem ressamlığı” göreviyle kendini cephede bulmuş. 1908 yılında, Meşrutiyet’in ilanıyla birlikte, Harbiye’den yakın arkadaşı Sami Yetik’in başkanlığını üstlendiği “Osmanlı Ressamlar Cemiyeti”nin kurucuları arasında yer alan Laga, pek çok ressam arkadaşı devlet bursuyla yurtdışına gönderilirken, Balkan Savaşı başladığı için Edirne’de almış soluğu. Osmanlı dönemi ressamlarından olup özellikle askerî ve tarihî sahneleri resmetmesiyle tanınan Hasan Rıza’nın öldürüldüğü Edirne’nin işgal günlerinde, Sami Yetik’le birlikte Bulgarlara esir düşmüş. Siperler içinde 100’e yakın resim yapmış. Harbiye Nezareti’nin davetiyle Çanakkale’ye giden sanatçılardan İbrahim Çallı ise savaşın kahramanlıklarını eserlerine yansıtan bir diğer önemli isimlerden. Çallı, Siperde Şafak, Çadırın Önünde, Yaralı, Gece Baskını gibi savaşı anlatan pek çok tabloya imzasını atmış.
Akın kitapta, Çanakkale Savaşı sırasında Osmanlı Donanması’nın düşman denizaltılarından korunmak için geliştirdiği savunma yaratıcı taktiğini de değiniyor. 1915 yılı mayıs ayında, Avustralyalı Henry Stoker komutasındaki AE2 denizaltısı, Marmara Denizi’ne girmeyi başarmış. İngiliz denizaltıları da aynı rotayı takip ederek Marmara’da büyük bir tehlike yaratmaya başlamış. Bu durum, Osmanlı Devleti’ni savunma konusunda ciddi zorluklar doğurmuş. Çanakkale Boğazı’na girmeyi başaran bu düşman denizaltılarının yarattığı tehdide karşı, Osmanlı Donanması düşman denizaltılarının gözünden kaçacak bir taktik geliştirmek için harekete geçmiş. Kendisini hayatta tutmak ve boğazı savunmak için, Gülcemal adlı hastane gemisi ile düşman denizaltılarından korunmaları amacıyla bir plan yapılmış. Gülcemal’in önüne beyaz boya ile yapılan köpük resimler, geminin hızını artırmış gibi görünmesini sağlamış. Savaş gemisinin pruva kısmına fırça ile uygulanmış bu yapay köpükler, suyun akışını bozmadan ancak çok daha hızlı bir hareket izlenimi veriyormuş. Bu sayede, düşman denizaltılarının hedef alacağı geminin, olduğundan daha hızlı bir şekilde hareket ettiği düşünülmüş. Hedef değiştiren düşman denizaltıları, Gülcemal’i kaçırırken, bu plan sayesinde gemi ölümcül saldırıdan kurtulmuş.
Bir ressamın azim ve tutku dolu yolculuğu
Sunay Akın, Galata Köprüsü’nün paralı olduğu yıllarda, gelip geçenlerden ücret toplayan tahsildarlardan biri olan Abdullah Efendi’nin oğlu Hüseyin Avni’nin çarpıcı hikâyesini de anlatıyor. Hüseyin Avni, derslerden çok resimle ilgilenirmiş. Tıp ve eczacılık derslerine bile resim için katılan Avni, öğretmenlik yaptığı dönemde aynı adı taşıyan arkadaşından ayrılmak için Çerkez dilinde “beyaz” anlamına gelen Lifij sözcüğünü adına eklemiş. Hüseyin Avni Lifij, yirmi yaşına geldiğinde ressam olarak ilk büyük çıkışını, Pipolu Adam adlı tablosuyla yapmış. Bu resimde, omzunda görünen eski ve yırtık çorabıyla ressam olma yolunda yoksulluğu göze aldığını ilan eden Hüseyin Avni Lifij’den başkası değildir. Tabloyu gören Osman Hamdi Bey, hiçbir akademik eğitim almayan genç adamın yeteneğine hayran olmuş. Avni Lifij, Sultan Abdülaziz’in oğlu ressam Abdülmecid Efendi tarafından resim öğrenimi almak üzere Paris’e gönderilmiş. Ancak 1912 yılında İstanbul’a dönen ressamı, hayat yine yoksullukla sınamış. Yüksekkaldırım’da kiraladığı ve parasızlık nedeniyle soğuk havalarda yakacak alıp ısıtamadığı evinde, Kadıköy Belediye Başkanı Celal Esad’ın (Arseven) sipariş ettiği tabloyu karın tokluğuna, bin bir zorluk içinde Kalkınma tablosunu, buz gibi bir odada, yokluk içinde tamamlamış.